Nart Kadını, Tanrıçalık, Akıl ve Bilgelik

0
483

Başlangıçta insanlar yaşamın yaratıcısı, sahibi kadına yakarırdı.” Dinlerin şafağında tanrılar kadındı. İnsanlar, gökyüzüne baktıklarında, ayı gördüklerinde onu, “puslu, kırılgan, duygulu ve aşkın simgesi” olarak görüyor ve ay kadın sayılıyordu. İnsanlar, “Yeryüzünün her zaman kadınla özdeşleştirilip, edilgen bir biçimde tohumu içine alan Toprak Ana olarak tanımlandığını, gökyüzünün doğal ve yapısal açıdan erkek sayıldığını” en baştan beri kabul ediyorlardı. Kadın Tanrıçalar, Göklerin Kraliçesiydi. Güneş Tanrıça, gökyüzü olarak tanımlarken, onun erkek kardeşi ve kocası ya da sevgilisi de yeryüzünün tanrısıydı. Bu simgeseldi. Binlerce yıl binlerce değişik gelenek bırakmıştı insanlara. Bütün varlıkları, ‘yeri-göğü kadın yaratıcılar’ doğurmuştu. Ayrıca yiyecek toplamaya ve tarımın gelişmesine kadınlar yol açmışlardı. 

Mezopotamya’da “Tanrıça Ninlil, ekim hasat yöntemlerini”, Kuzey Kafkas Nart topluluğunda ise Tanrıça Seteney, “tohumu bulmuş, başakların elde edilmesini halka o öğretmişti.” Kadın Tanrıçalar, kök otları, bitkileri geliştirmişlerdi. Mitolojide onların ilk sağaltıcılar olduklarını bilmekteyiz. Pek çok söylencede kadınlar; savaşçı, güçlü, yürekli ve önder olarak anlatılır. Nart öykülerinde Seteney kabilenin önderidir. “Bilgedir, erdemdir, tek başına kabilenin danışma organıdır.” Doğan çocukların isimlerini o takmaktadır. Bilgeliğin, öğüt ve adaletin dağıtıcısı, yasa -kural-xabze- düzenleyicisidir. 

İlk olarak Tanrıça’ya tapınışın İ.Ö. 7000’de yani Cilalı Taş Çağı’nda başladığını bilmekteyiz. Pek çok araştırmacıysa Kadın Tanrıçalar’a tapmanın kökenini İ.Ö. 25000’deki Yontma Taş Çağı topluluklarına dek götürüp dayandırmaktadırlar. 

Kadın yani ana, ailenin tek atası, gelecek öbür kuşakların tek yaratıcısı olarak görülüyordu. 

Mezolitik Orta Taş Çağı olarak bilinen İ.Ö. 15 000 – 8 000 arasında, Tanrıçalar toplumda tek başına egemen iken, bu egemenlik değişik biçimde görülmekle birlikte; Tanrıça, giderek bir yardımcı alıyordu yanına. Bu bir oğul ya da erkek kardeşti. Ama aynı zamanda bu oğul ya da erkek kardeş Tanrıça’nın sevgilisiydi. Tanrıça’nın yardımcılığına getirilen bu erkek oğul ya da sevgili ya da kardeş, “Tanrıça’nın başlangıçta kocası ya da sevgilisi olarak yanında beliren Genç-Tanrı-üzerinde bir üstünlük kurmuş olmasını değiştirmez.” Nart Seteney’in oğlu Sosrukua, ilk zamanlar annesinin sözünü dinlerken, sonraki zamanlarda ”kadın sözünün kılavuzu olmaz” der ve annesine karşı durur. 

Oysa Nart toplumunun başlangıcında, yaşamın yaratıcısı ve sahibi kadındı. Nartlar kadına yakarırdı. Nart kadını pek çok alanda yetkilerle donatılmıştı. İlk olarak Nartlar’da Tanrıça’ya saygı, onun doğurganlık ile yaşam veren, can veren bir kişi olarak görülmesiyle başlamıştı. Kadın, benzerini yaratıyordu. Erkeğin, babanın işlevi -fizyolojik babalık- henüz bilinmiyordu. Ailenin atası, gelecek kuşakların yaratıcısı kadındı. En baştan beri en yüce varlık oydu. O, yaşamın kaynağıydı. Nartları, Nart Tanrıları’nı doğuran Nart Tanrıçaları’ydı. Nart Tanrıları, Tanrıçalar’ın soyundandı. Topluluğun önderi ve yönetenleri onlardı. Bilicilik ve öğüt vermeyle, zihinsel ve bedensel sağıtımla ilgilenen kadınlardı. Tarihte Nart kadınının, pek çok emek etkinlikleri vardı. Üretimin çoğunu yapan, çapa tarımını geliştiren, seramikten araçlar üreten; Nart toplumunun sosyal sorunlarını çözen, kıtlık ve kuraklık anında, savaşa, barışa, kabileler arası ilişkilere karar veren kadındı. Nart kadını daha toplumsaldı. Pek çok araç gerecin yapılmasını O halka öğretiyordu. 

Nart Seteney bir gün suya giderken birbirine sarılmış iki yılan yavrusu görür, bir çubuğun ucuna takar bunları Demirci Tlepş’e götürür. Bunlara benzer bir araç yapmasını ister. İlk kerpeteni Demirci Tlepş öyle yapar. Yine bir gece ayın yarım halini görünce, yarım aya benzeyen bir araç yapmasını söyler. İlk orak aracını yapar. Nartlar başakları artık elle değil orakla biçmeyi öğrenirler böylelikle. Bu mitolojideki maketlerin buluşlarıyla araç gereçlerin yapılmasını Demirci Tlepş’e, kadın öğretmektedir. Üretimin içinde üretimle uğraşan kadındı. Nart toplumunda üretimin tümü Nart kadınlarının elinden geçiyordu. 

Nart uygarlığını toprağa yerleşik yaşayan, çapa tarımıyla ve üretimle uğraşan Nart kadını başlatmıştı. O erkeklerden daha uygardı. 

Onun odak noktası kadınlık ve analıktı. Başlangıçta yavrularına zarar verebilecek her türlü kötülüğe tepki gösteren cins, kadındı. Doğuran, yaşamın devamına, cinsin çoğalmasına önem veren oydu. Hayatta kalmayı başarma mücadelesi ve ilk yaşam bilinci, onda daha öndeydi. Doğuran bir kişi olarak yeteneği ona kutsallık yükledi. Kutsal kişilik anlamında tanrıçalık fikri ilk kez Nart toplumunda Nart kadına böyle verildi. Nartlar’ın kültürel gelişimine yol açan devindirici güç, Nart kadınlarından kaynaklanmıştı. Bunun nedeni kadının doğurucu gücüydü. Bu, ona kutsallık-tanrıçalık-analık görevini yükledi. Nart kadını tanrıçalaştı. Daha en baştan beri hayatın sürekliliğini o sağlıyordu. Yaşamın sorunlarına o çözüm buluyordu. Doğuruyor, besliyor yaşamın şartlarına hazırlıyordu. Doğurganlık ve beslenme-emzirme gizemsel göründü insana. Ondaki analık ve kadınlık bilinci onu bu noktadaki yaşama sürecine taşıdı. Kadın anaydı. Tanrıçalaştı. Kutsallaştı. 

Nart kadını kaya zirvesinde fışkıran duru su gibi kolay bulmamıştı yolunu. O her zaman beslediği sevgiyle ulaşmıştı o noktaya. Kendini ve çevresindekilerin onurunu koruyan, doğuran ve doğurduklarını yetiştiren kadındı. Nart ülkesi kuraklık geçirince Nart kızları suya gitmişlerdi. Her vadide dokunduğu otu, kokulu kızıl çiçeğe dönüştürmüşlerdi. 

Nart toplumunun güçlü ana tanrıça kültürü, Nart kadınlarını üç noktada buluşturmuştu. O üç nokta gök yüzüne yükselen üç sütundu: 

Kibarlık, dik başlılık, saflık! 

Güneşin hangi türlü sütünü içirmişlerse, içirmişlerdi Nartlar’a. 

Onların nefretini yenmek kolay, sevgisini kazanmak zordu.  

 

Sayı : 2007 03