21 Mayıs sürgününü anmak üzere beşi kız on beşi erkek, toplam yirmi bir kişi olarak 20 Mayıs 2007 Pazar 24:30 civarı toplandığımız dernek binası önünden yola çıktık. Uzun ve zahmetli bir yolculuk bizleri bekliyordu. Ama hepsi birer gün ışığı gibi pırıl pırıl parlayan bu genç grup üyelerini sürgünün ilk duraklarından biri olan Kefken’e gidiyor olma heyecanı sardığı için bütün zorluklar gözlerinde ufalıveriyordu. Verilen bir iki molanın ardından on iki saat süren yolculuğumuz (..) Karaağaç köyünde son buldu.
Köye geldiğimizde saat 13:00 olmuştu. Anıt mezarlığa gelen ilk grup olarak bizleri kendisi Düzceli olan Turgut Bey karşıladı.Bizlere orada bulunan mezarlar hakkında bilgi verip mezarlığı gezdirdi. Ama gezmek ne mümkün. Kırık dökük isimsiz mezar taşları… Attığınız her adım bir atanızın mezarı…İnsanın içi acıyor her adımda.Her adım bir yokluğun sancısını hatırlatıyor yüreklere. Yaklaşık bin dokuz yüz civarında insanın topluca gömülmesi ne demek diye düşünüyorum. Üzerlerinde gezdikçe ruhları rahatsız olacak diye titriyor içim(..)
Anma programı 16.30 da başlayacağı için o vakte kadar başka bir mezarlığı ziyaret ettik. Orası daha derli toplu. Taşların çoğunda isimler var. Ve yerler daha belirgin. (..) Diğer derneklerden gruplar da gelmeye başladı sırayla. Etraf kalabalıklaştı. İnternet vasıtasıyla tanıştığımız insanlarla yüzyüze görüşme imkanı bulduk. (..) Derken programın başlama saati yaklaştığında şiddetli bir yağmur bastırdı. İnsanlar otobüslerine girdiler. Ama biz yerimizden hiç ayrılmadık. (..)O an bu yağmurun atalarımızın sürgün esnasında neler yaşadığını bizlere anlatmak için gönderilen bir uyarıcı olduğunu düşündüm. İlginç bir şekilde yağmurun program öncesi başlaması ve program bitince son bulması bu düşüncemin ispatı oldu adeta. (..)Bunca ıslanmak ne kelime üzerinize yağan dolu olsa da bir vatandan sürgün edilmek kadar yürek parçalayıcı olabilir mi yaşadıklarınız? Onca acının, gözyaşının ardından bize düşen sen ben ayrımı yapmadan bir arada olmak ve tek yürek olarak hareket etmektir. Hür ve kardeşçesine.
(..)Törenin diğer kısmını düzenlemek üzere Kefken Babalı sahiline doğru yol aldık. Sahile ulaştığımızda Karadeniz’in azgın suları bizleri bekliyordu. İstanbul’da denizi görmüştüm ama bu gördüğüm tam bir dalgalar tufanıydı. Özellikle yukarı çıkıp kayalıklardan seyrettiğim deniz beni uzağında olmama rağmen korkutmaya yetmişti. Ucu bucağı görünmeyen bu sularda balıklara yem olan atalarımız o sulara gark olmuştu da geriye sağ kalmayı başarabilenler nasıl kurtulabilmişti. Şimdi hangi kelime tarif edebilir ki görüntüsü bile bizleri hayrete düşüren bir denizin bizatihi içinde yaşamaya çalışanların halini. Allah bizlere bir daha böyle acılar yaşatmasın.
Bir de sahile yakın bir yerde atalarımızın ilk geldikleri zaman çocuk ve anneleri sığındırdıkları mağarayı ziyaret ettik. Belki hiçbir arkeoloğun uğrak yeri olmayan bu mağarada Kiril ve Arap harfleriyle çeşitli yazılar bulunuyor. Bunlara da bir an önce sahip çıkılmasını ve bu bilgilerin aydınlatılmasını ümid ediyoruz. (..)Denize karanfil atmak için sahilin en yüksek tepesine çıkarak konuşmalar eşliğinde karanfiller atıldı denize. Adı gibi kendi de kara bir güne tanıklık eden bu deniz tam karanfiller atıldığı sırada birden şiddetle kabarıverdi.(..)
Vakit akşama kucak açıyorken insanlar aşağı indiler. Birkaç yerde ateşler yakıldı. Bir tanesi kalın odunlarla kuvvetlendirilip Nart ateşine dönüştürüldü. Herkes eline birer meşale alarak (..) tek sıra halinde Nart ateşinin etrafında dönmeye başladık. Birkaç tur döndükten sonra teker teker elimizdeki meşaleleri Nart ateşine bıraktık. Şiirler okundu. Konuşmalar yapıldı. Bir müddet alkışlar eşliğinde Nart ateşini seyre daldık. Biz alkışladıkça ateş kuvvetleniyor, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen birçok Adiğe’nin birlikteliğiyle canlanıyordu. O manzara görülmeye değer bir manzaraydı doğrusu. O heyecan yaşanması gereken bir heyecandı. Bütün farklılıklarımızla birada olmak bizi yokoluştan kurtarabilecek yegane duyguyken bu birlikteliğin içinde yer almak olması gerekendi. Umarım bu yıl sürgünün 143.yıl dönümünde Kefken’de bulunamayanlar sonraki yıllarda burada bulunmaya gayret ederler. Ve umarım ki faklılıklarımız güzelliklerimizdir deyip tahammül ve uzlaşı gücümüzü yükseltebiliriz.
(..)Yok olmamak için bu yılki anma törenlerindeki kalabalığın daha da artarak yaygınlaşması ve milli bilinci olan inançlı insanlarımızın artması dileklerimle…
Hatime Akyol, Kayseri, 22.05.2007
(İnternet’ten alınmıştır.)
Sayı : 2007 06