Çerkeslerde Etno Şiir

0
544

Tarihte yayılma ve hükümranlık halka dayatılmıştı hep. Bunun sonucu olarak da halklar sürgün edilmişlerdi. Diasporada bir büyük konu olan etnik kimlik Çerkes şiirine yön veren temel esas olmuştu. Adığeler’in, Abhazlar’ın, Çeçenler’in, Alanlar’ın ve Kuzey Kafkasya’nın diğer halklarının özlemleri etnik kimliği öne çıkartmış, Çerkes şiiri bir etno şiire dönüştürülmüş. Sürgün bir halkın yaşamının yitip gitmemesi, değerlere sahip çıkılması için etno kimlik şiirde öne çıkmıştır. Doğaçtan yalın, sade söylem, kültürel değerleri ve dili koruyan, geliştiren etno kimlik şiire dönüştürülmüştür. Buradaki asıl örgü kimlik değerlerinin korunup yaşatılmasından kaynaklanmaktadır.

Ömer B. Büyüka, halkın etnik köklerini derinlerle buluşturmuş ve bir etno şiir örgüsünü;

“Asar, Azar, Ağar, ve Awar, Abar, Heber de / Ağrı, Abir ve İber / O Asır’dan gelme / Asır, sonra Sar olmuş / Sar, Zal, Syr, Tyr ve Dor’da / Gal, Wal, Wali, Hari, Kari / Huri, Hurri, Sura, Saru’da”

diyerek bu örgüyü dizelere yansıtmıştır.

Çetin Öner, “Adığe” adlı şiirinde;

“Bir yanım Hatti benim / Bir yanım Hitit / Hattuşulu, / Midas./ Neferitit”

diyerek aynı izlekten etno şiiri dillendirmektedir.

Denis Çaçhaliya, “Cigetler” adlı şiirinde:

“Cigetler, Soçi, Şabe suyunu içtik / Bu topraklar büyüttü bizi / Dar günde canımızdan geçtik / Vatan adına kaldı izi”

dizeleriyle işlemiştir bu konuyu.

Açıyba E. “Geleceğin Altın Başlı Çocuğu” adlı şiirinde:

“kolay değil / öyle / Çerkesyalı olmak / Çerkesyalı / dediğin / Çerkes gibi / davranacak / Çerkes gibi / duyacak / Çerkes gibi / hatırlayacak / ve dönecek / vatanına”

diyerek sürgün sonrasını vatanla buluşturmayı dizelere dönüştürmüş, Çerkesliğin bir etnik kimlik olarak ülke topraklarında yaşanabilirliğini ifade etmiştir.

Etno şiir tarzı Çerkes şiirinde önemli bir olgu olarak yer almıştır.

Çerkesler’de şiir kitlelerin yaratıcılığına bağlıdır. O, onlardan çok şey öğrenmiş, öğretmen-öğrenci ilişkisiyle; öğret ki öğretmen, öğren ki alim olasın denildiği gibi bir yöntem izlemiştir. Çerkes şiirinin gücü, onun vatana olan özlemi, haksızlığa karşı duruşundadır. Her koşulda kendini yenilemiştir o. En baskıcı, en karanlık dönemlerde ayakta kalabilmiş, toplumun ve sanatın nabzını elinde tutmuş, öz ve biçimde yeni açılımları savunmuş, hünerini sürdürmüş, toplumcu gerçekçi bir örgü oluşturmuştur.

Bu bakımdan Çerkes şiirinin ana kaynağı, mayası sevgidir. Toprak ve insan sevgisi…

Şair ve ozanlar bu duygu üzerinden yüreklerindeki sıcaklığı halkın kültürüne ve tarihine yöneltmişler. Şiir dünyayı var olan haliyle algılamaktan doğmuştur. O geçmiş uygarlıktan bu güne uzanan halk kültürünün toplam birikimlerini üreten maddi-manevi değerlerin izleklerinden geçerek oluşturmuştur dizelerini. Çerkes şairleri, dizelerini şiirin nereden kaynaklandığını, nelerden güç aldığını bilerek üretmişler. Onlar halkın yaşamını ve insan varlığını en somut biçimde anlatmayı ana tema olarak almışlar. Bunu somut anlatımla gerçekleştirmiş; dünyayı, olayları ve toplumu anlama, kavrama kültürü olarak dizelere yansıtmış; halk yaşamında yer alan türlü olayları, dünü bugüne taşımış büyük bir işlevi gerçekleştirmiştir. Halkın politik dünya görüşünü, felsefesini, inancını, kültürel yapısını, düşüncesini, varlığını, ideallerini yansıtmıştır.

Çerkes şiiri tarihsel olarak kökenini derinlerinden almış, kendisini yenilemiştir. Yakın ve uzak izleklerle; özlem, hasret, yurtseverlik, sevgi geçmişte de günümüzde de vazgeçilmez duygu olmuştur onda. Sevgi; Çerkes şairlerinin dizgeleri ile yaşama, yurduna, coğrafyasına, ülkesine, halkına kavuşmanın özlemini tutuşturan; parçalanan, dağıtılan, sürülen insanlarının halkıyla, yurduyla birleşmesi, buluşması olmuştur. Çerkes şiirine bu pencereden bakılmalıdır. Diasporayı yaşayan Çerkes şiirinde henüz mutluluk yakalanmamıştır. Çerkes halkında kavuşmak, buluşmak tematiğinin büyük özlemini yaşayanların buluşması sağlanamamıştır. Ve ayrılık, henüz mutlu sonla bitmemiştir. Özlem onda asıl yandır.

Dipşov Rahmi Uğur, umudunu hiç kaybetmeden topraklarından sürülenlerin;

“Gün olur filiz filiz / Aynı yerde yükseliriz / Sürgün olduk, göçmen olduk / Bir gün olur döneriz”

dizeleriyle buluşma canlılığını işlemektedir.

Necdet Hatam, ‘Uzun Yürüyüş’ olsa bile sonunda kavuşmanın, buluşmanın, gerçekleşmesini şu dizeleriyle isterken;

“Biliyorsun güzelim / Yolun engin / Alabildiğine uzun”

diyerek sanki geleceğin uzun sürdüğünü, çünkü geçmişin de bir uzun yürüyüş olduğunu dillendirmektedir.

Yismeyil Özdemir, diaspora olan halkın başına gelenleri, dilin ve kültürün sesi olan ‘umudun filizlerini’ anlatırken;

“Halkımdan uzakta, / Yoksul, öksüz bıraktın. / Kavurdun / Yeni açmış sevgi çiçeklerimi”

diye sevgiyi kavuran diasporanın yerine Anavatan Kafkasya’da;

“Pitsunda, Soçi kıyılarında / Teberde yaylalarında, hayat bulmasını”

sevgi çiçeklerinin açmasını istemektedir.

Şengül İyigün</strong>;

“Bir yer biliyorum / Sokaklarında Kanşav, Nart, Kuban, Seteney’lerin koştuğunu”

diyerek halkın çocuklarının kimliğini isimleriyle alıp yurduna kavuşup sokaklarında özgürce koşup, coşabileceklerini dizelere yansıtmıştır.

 

Sayı : 2008 09