28. İstanbul Kitap Fuarı – Diller – Halklar – Ulusal Sorun – Yalçın Karadaş konuşması

0
578

Yalçın Karadaş, salonu anadili ile selamlayıp özetle şu konuşmayı yaptı: 

“Akhus apşi nıbjeğu tlap’exer!  

Fi maxuer f’ıwe!  

Nobe dizepsetlenur bzemre tlepkımre abuxem ya psewuk’enımre teyxuawes.” 

“Gördüğünüz gibi kendi dilimle selamladım sizi ve anladınız ki biz Çerkesler Kafkas Türkü değiliz. Halkız ve her halk kadar bu ülkede kullanıldık, kullanılıyoruz ve buna her halk gibi direnmeye çalışıyoruz. 

Lazca gibi Çerkesce de Kafkas Dillerinden Kuzey Batı dil ailesinin bir kolu. Çeçence, Gürcüce ve Dağıstan dilleri gibi binlerce yıldır var olan bir otokton Kafkas dilidir Çerkesce. Bu diller birilerinin bilim dışı zorlamalarla Hint-Avrupa, Ural-Altay ya da başka bir dil ailesine sokmaya çalıştığı, ancak asla bu dil ailelerinden olmayan, Kafkas ya da bazı bilim insanlarına göre İber-Kafkas dil ailesinin bir üyesidir. Bu dillerin son yıllarda bir canlanma ve yapılanma içinde olduğunu görüyoruz. 

Adıgebze tarihsel uzak geçmişinde içlerinde otokton Kafkas halklarına özgü Nart alfabesi de olan bir çok alfabeyi kullanmış olmakla birlikte, çağdaş Dünya literatürüne, bugün pek çok kişinin küfretmek için sıraya girdiği Sovyet devrimi sonucu yazılı edebiyat dili haline gelmiştir. Anavatanından nüfuslarının %90’ı sürgün edilen Adıge ve Abhaz halklarının dili Sovyet sistemi sayesinde bugün Lazca kadar yok olma tehlikesi altında değildir. Ancak bu ülkede Adıge ve Abhaz dillerinin kesişim dili olan Ubıhça dilimiz, Kemalist elitlerin ve askerlerin el çırpma ve sevinç nidaları ile Anadolu topraklarında yok olmuştur. Bu ülkenin ve sistemin en büyük utançlarında biridir bu yok oluş. 

1864 sürgünü ile geldiğimiz yeni coğrafyada her halk gibi biz de haksızca etiketlendik. Ancak gerçeği arama ve yok oluşa direncimiz sürüyor. “Demokratik yeniden yapılanma ve ülkemizin ayıplarından kurtulma açılımı” daha baştan kadük hale getirilmeye çalışılsa da buna fırsat verme niyetinde değiliz. Hakları hiyerarşik sıraya sokma meraklılarına da karşı çıkmak görevimiz; nüfus çokluğu ya da sertlik politikaları kullanmanın avantaja dönüştürülmesi de kabul edilemez. 

Böylesine küçük beyin ürünü projeler geçmişte hayata geçirilmemiş olsa idi, bugün ülkemiz çok daha renkli ve yaşanır olurdu kuşkusuz. Acı olan buna karşı çıktığını sanarak aynı politikaları sadece kendi halkı için isteyen kitlenin aldığı destek. 

Herkese ait olan bayrağı sahiplenip birilerinin kafasına kafasına sallayanlar kendilerini ülkenin ve bayrağın ve her şeyin tek sahibi sanıyorlar. 

Birilerinin kendi ideolojileri dışındaki her ferdi hain ilan etme lüksü olmamalı. 

Çocuklarının İngilizce öğrenebilmesi için patronunun önünde el pençe duranları, komşularının diline saygıları yok. Neden Türkçe dışında diller öğretilmesin bu ülkede? 

1900’ lerde Çerkes Teavün Cemiyeti ve Çerkes Kadınları Teavün Cemiyetini kuran Çerkesler bu topraklarda Latin alfabesi ile Çerkesce, Türkçe ilk yayın olan “DİYANE” dergisini çıkartmış, Çerkes gençlerinin kulübü olan, bu toprakların ilk spor kulübü BJK’nü, o zamanki adıyla “Bereketıko Jimnastik Kulübünü” emperyal güçlere karşı bir örgütlenme şekli olarak ortaya koymuşlardır. 

Tüm enerjileriyle bu ülke ve her halk için savaşan dedelerimiz, yaptıklarını sadece Türklük için yapmadılar; ama kandırıldıklarını anladıklarında çok geç olmuştu. Diğer halklar gibi kandırıldılar. 

Bugün dilimizin ne kadar acı çektiği onların umurunda bile değil. Dilimizin varlığına bile tahammül edemeyenlerin bu düzeni mutlaka değişmelidir. Ve biz Çerkesler dilimizi yaşatmak için her şeyi göze alıyoruz. 

Biz de bir halkız ve dilimiz var. Burada dilimle yaptığım konuşmaları ilk kez duyanların şaşkınlığı hala sürüyor.” 

Karadaş, Kayseri Uzunyayla’ya giden bir generale Çerkesce dışında dil bilmeyen yaşlı Çerkes teyzenin “Tha dezeşam mı Tırkujham!” fıkrasını anlatarak konuşmasına son verdi. 

Soru cevap kısmında Çerkes asıllı bir Kürt Hareketi destekçisinin “Kürt hareketinin nesini reddediyor,eleştiriyorsunuz?” sorusuna Karadaş kısaca şu cevabı verdi: 

 “Kürtler eşitlik değil, ayrıcalık istiyor. Türk ve Kürtler dışındaki halkların tamamını yok sayar söylemler içindeler. Kürtlere göre diğer halklar öylesine, olmasa da olur azınlıklardır ve önemsemeye gerek yoktur. Aynı Türk şovenlerinin kendileri için düşündükleri gibi… Bu yaklaşımla ülkede gerçek bir demokratik sistem kurulmasına olanak yoktur.” 

Fotoğraf: 

Yalçın Karadaş kitabını imzalıyor 

  

Sayı : 2009 11