Beş bin öfkeli çocuk

0
1136

Bugün ‘demokratikleşme’, ‘sivil anayasa’ talebinde bulunanlar bu kavramlardan, içini tam karşılığı ile doldurarak bahsediyorlarsa, Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılmasından da bahsetmeleri gerekir/di.

ABD’nin emperyal politikalarını meşrulaştırma aracı olarak kullandığı, kuşkulu 11 Eylül saldırısı sonrası aynen Türkiye’ye taşıdığı ‘Terörle Mücadele Konsepti’ni tartışmayanların samimiyeti de sorgulanmalıdır. Kapı gibi tüm reformların önünde duran ve en yakıcı yanlarını çocuklar üzerindeki uygulamalarda gösteren TMK’yı tartışmak yerine, çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmalarını savunmak çok yetersiz kalıyor: Birincisi; çocukların suçlu olduğunu kabul etmek, diğeri de TMK’yı es geçmek nedeniyle.

Bu ‘Büyük’ Meclisi dolduran çoğunluğu ‘empati’ duygusundan yoksun vekillerin siyasi hırsları ve çıkarları nedeniyle binlerce çocuğu harcaması, yalnız o çocukların ya da yakınlarının değil, aklı başında herkesin derdi olmalı.

Çünkü bu mesele, ‘Kürt sorunu’nun çözümünün gerçekten istenip istenmediğini, demokratikleşme ve reform girişimlerinin samimiyetini teşhir eden bir mihenk taşı niteliğindedir.

İnsan şu soruyu sormadan edemiyor: Bu vekiller acaba, Kastamonu, Yozgat, Rize, Adana’da değil de Batman ya da Hakkari’de doğmuş ‘sıradan’ bir işçi ya da köylü olmamak için dilekçe mi verdiler doğmadan önce…

Heyyy vekiller,

Heyy, Gazzeli çocuklar için olay çıkaran ‘One minute’ci Başbakan!

Bir an gözünüzü kapayın ve düşünmeye çalışın.

Gazze’de değil, Diyarbakır’da taş atan çocuklardan biri sizin çocuğunuz olsaydı.

diyelim adı da Bilal değil, Welat…

Welat, koyun otlatırken yeğeni Rojin’in birden havaya uçtuğunu görseydi,

Meranın her tarafına yayılmış bağırsaklarına gözünü dikip, öylece dona kalsaydı,

sizin gösterdiğiniz sonsuz özenle, sevgiyle günler sonra şoku atlatmış, okuluna dönmüşken, okul arkadaşı Abdülsamet’in cesedi gelseydi; sırtından vurulmuş, yetmemiş yüzü paramparça edilmiş…

Welat’ın gözyaşları günlerce dinmeseydi.

dönüp dönüp geçmişe, ağabeyi ile bir grup gencin nereye götürüldüğünü başına ne geldiğini sorup dursaydı,

siz ne diyeceğinizi bilemeden, acınızı gizlemeye çalışıp suskunluğa gömülürken, o verilmemiş bütün yanıtlar yüreğinde, gözünü uzaklara dikip, öfkeyle yumruklarını sıksaydı,

oyun arkadaşı Abdülsamet’in cenaze töreninde Abdülsameti sevenlerden çok asker ve polisle karşılasaydı,

diyelim, o güne kadar cenazesini kaldırdıkları ve hatta bir daha asla bulamadıkları yakınlarının arasına göçmüş arkadaşı için ‘Samet’in katili Ergenokon Devleti’, ‘Katiller bulunsun, hesap sorulsun’ diye bağırırken, tekme-tokat, cop ve biber gazıyla, koca koca adamların üstüne geldiğini görseydi,

biriktirdiği tüm acı ve öfkeyle, eline geçirdiği tek şeyi; taşı kapıp kendini korumaya çalışsaydı,

diyelim, siz oraya koştuğunuzda çocuğunuzun iki polisin arasında, kolları arkaya bükülmüş, sürüklenerek götürüldüğünü görseydiniz,

ve onun bir daha günlerce, aylarca, yıllarca evine dönemeyeceğini, belki ömrünüzün onu bir daha kucaklamaya yetmeyeceğini düşünerek, kahrolsaydınız,

Heyy vekiller,

Heyyy Sayın Başbakan,

Lütfen gözünüzü kapayıp düşünün,

Hani şu sıkışınca edebiyatını yaptığınız ‘empati’den kaldıysa, biraz kullanmaya çalışın,

Hala hayal kurabilecek bir duygusal zenginliğiniz kalmışsa, çocuğunuzun gözaltındaki halini düşünün:

Çırılçıplak soyulmuş, incecik kollarıyla kendini örtmeye uğraşırken, korkudan ve utançtan sicim gibi akan gözyaşlarıyla, dayağa, hakarete katlanmaya çalışırken…

Diyelim; kendinizi bir çocuğun yerine koyamıyorsanız, babasının, annesinin yerine de mi koyamıyorsunuz?

Siz, ‘Büyük devlet’ bu küçücük çocuktan intikam almaz, diye düşünürken cezaevine yollandığını öğrenip, kahrolsaydınız,

Okulundan, evinden, sevdiklerinden koparıldığını, yani aslında soğuk, boş, gri bir hücrede tüm geleceğinin sonsuza kadar mahkum edildiğini bilseydiniz,

Hastalandığında, doktora gitmek için bile ne zaman yanıt geleceği belirsiz dilekçeler yazmak zorunda kaldığını bilerek, eli kolu bağlı iyi bir haber bekleseydiniz,

O sıcak ve rahat koltuklarınızda, onların geleceğini bu kadar kolay siyasi bir metaya dönüştürebilir miydiniz?

Lütfen bir daha düşünün. Bugünün beş bin öfkeli çocuğunu nasıl yarattığınızı, yarattığımızı bir daha düşünün.

Nesilden nesile kesintisiz süren, hep aynı biçimde, aynı yöntemlerle yaratılan çocuklar, gençler ve ebeveynleri olmamalı cezalandırılan.

Siz önce, onları yaratanları yargılayın!

Şu meçhule bıraktığınız failleri yargılayın!

Özenle Ergenekon’a katmadığınız, Jitemci paşaları yargılayın!

Bunu yapmadan, onları hak ettikleri oranda Meclis’te temsil eden bir seçim sistemi oluşturmadan, anadillerini özgürce öğrenme ve her alanda konuşma hakkını tanımadan, kısaca ‘kardeş’ değil ‘eşit yurttaşlar’ olarak kabul etmeden, her şey bir yana o çocukların vebalinden kurtulamazsınız.

Lütfen düşünün; ya Welat’ın yerinde Bilal, Rojin’in yerinde Aybüke olsaydı?

 

Sayı: 2010 04