Gona Nohuna

0
1687

Kimse duymaz taş mektebin sesini. Çünkü o da hayratın sahibi gibi sessiz kalmayı becerebiliyor. Kesme taşlardan yapılmış, öylesine albenisiz, cami avlusunun bir köşesinde, yıllara meydan okuyarak duruyor. Batı ve kuzey duvarları, aynı zamanda cami avlusunu da belirliyor. Cami ile karşı karşıya duruyorlar ve ikisinin ortasında, Ğuğa Mahmat dedenin hayratı, yaz kış suyu azalsa da kesilmeyen, bu yüzden, şebeke suyu yapılmadan önce, kimi zamanlar köyün kurtarıcısı olan, küçük mütevazı şadırvan yer alıyor. Taş mektebin, birkaç basamak merdivenle çıkılan kapısından şadırvana tepeden bakılıyor. Kapıdan içeriye girdiğinizde sizi uzunca bir koridor karşılıyor. Sağ tarafta eskiden derslik olarak kullanılan, güneye bakan iki oda yan yana duruyor, sol tarafta ise koridora paralel, tek bir oda var. Yeni okul yapıldıktan- hoş oda şimdilerde taşımalı eğitim yüzünden kapalı- sonra, uzun süre kullanılmayan taş mektep, önceleri, uzun bir zaman köy odası olarak kullanıldı. Soğuk, uzun kış gecelerinde, sobanın yakılıp, çayların demlendiği, nice anı ve hikayelerin anlatıldığı köy odası. Kış burada yaman geçerdi. Eskiden yaşlılar şöyle derlerdi: Soğuğa sormuşlar nerelisin? Soğuk: Aslen Erzurumluyum, Sivas da oturur, Havza da da bulunurum. Çocukluğumda, Havza da ilkokula giderken, kışları kar belimizi geçerdi. Sabah erken kalkan büyükler işlerine giderken, yolun ortasından, hep aynı izden giderek, küçük bir kar patikası oluştururlar, herkes de oradan, işine-evine gidip gelirdi. Bizlerde okula o patikadan, çantalarımızı karın üzerinden, kaydırarak giderdik. Büyüklerimiz, evlerin saçakları altına girmememiz için sıkı sıkı tembihlerlerdi. Saçaklardan sarkan buzlar birer kılıçtı sanki. 

Hurdaz’ın taş mektebi şimdilerde imam evi olarak görev yapıyor. 

Eskiden yazları, biçki- dikiş, halıcılık, elişleri, okuma-yazma kursları içinde ev sahipliği yapmıştı. İlk nesil Hurdazlılar okuma yazmayı o okulda öğrenmişlerdi. Sonraları, Köy Enstitülü öğretmenler, subaylar, doktorlar, çeşitli mesleklerden yetişenlerin ilk ışığını veren yer oldu taş mektep. Ne zaman, nasıl yapıldığı hakkında kimsenin bir şey bilmediği, bir bilinmezlik anıtı gibi orada, cami avlusunun bir köşesinde, sessizliğin sesi gibi, ama vakur ve yıllara meydan okuyarak duruyor. Herhangi bir yerine ne bir not düşülmüş, nede bir tarih atılmış. Ne de yapılış hikayesi nesilden nesile anlatılarak aktarılıp, öyküsü belleklerde taze tutulmuş. Varla yok arasında, oracıkta öylece unutulmuş, ne de olsa taştan, bir şey olamaz demişler herhalde. Oysaki tam karşısındaki cami minaresinin yapılış tarihi, bir dörtlükle kapısının üstüne yerleştirilmiş. Osmanlıca harflerle şöyle yazılmış; Habbeza bu minare-i ülya ism-i gaffarı eyliyor i’la Eylediler ahali-i Hurdaz bezli kudert idüp anı inşa Yalnız kuvveydi Caşi Gazi Bey. Şeker Allahu seyehumebeden.* (1316 ) 

Minareyi, Hurdaz halkı maddi, manevi kuvvetlerini birleştirerek yaptırmış. Önderliğini de köy ileri geleni Zorumzade Caşi Gazi Bey yapmış. Yapılan işi de bir mermer kitabeye yazıp, minare kapısı üstüne asarak ölümsüzleştirmişler. İyi de yapmışlar, ellerine sağlık. Böylece biz gelecek kuşaklara bir belge bırakmışlar. Aynı şey taş mektep için de olabilirdi. Kimsenin aklına gelmemiş. Nedeni basit: Taş mektebi,1890’lı yılların hemen öncesinde yaptıran; köyde yaşamış, köyde ölmüş, hiç kimsesi kalmamış nur yüzlü bir kadın olan Gona Nohuna. O yalnızca bir hayır yapmak ve bunu da kimseler bilmesin istemiş. Anlatılanlara göre, tüm mal varlığını okul yapılması için bağışlamış. Böylece taş mektep inşa edilmiş. O isimsiz bir kahraman olarak hep var olmuş. Rahmetli Azın Yahya dayı ve babam Ajiy Dursun, okulun yapılışını ve Gona Nohuna adını bana aktarmamış olsalardı unutulup gidecekti. 

Bunca zaman geçmiş ve onu hiçbir şekilde yad etmemişsek de, şimdi burada yad ederek ona olan borcumuzu, gelmiş- geçmiş tüm Hurdaz halkı adına ödemek istiyorum. 

Sen hey herkesten önce gören ışığı 

Sen hey nur yüzlü, ışık saçan 

Aydınlığa giden yolu açan kadın 

Öpülesi ellerin vardı, sevilesi aydınlık yüzün 

Şimdi ise solmuş, Hurdaz cami avlusunda 

Ne hatırlayanın var, ne de soranın 

Hüznü kokuyor taş duvarların sessiz yüzünde 

Gülümsüyor yine de görünmeksizin asır ötesinden 

Sen ölmedin, yaşıyorsun büyük ana 

Dört bir yanda yanan ışıklarda 

Koca nine, nur yüzlü Gona Nohuna 

Bir asır sonra da olsa binlerce teşekkür sana. 

22 Mayıs Taksim yürüyüşü için küçük bir deyiş: 

Bir sağınakla gelir İstiklal 

Kanalını bulduysa su 

Korkmaz, hedefine akar. 

İşte öylesine çınladı 

O gün İstiklal. 

Taksim de taksim istemedik; 

Tek bir Çerkesya var. 

Yürüdü Çerkesler, 

Saygın, vakur. 

Sevgiyle baktı; 

Kükredi geleceğe İstiklal. 

*Bu yüksek minare Yüce Allah’ın adını anmak için yapıldı. Onu Hurdaz ahalisi kudretlerini birleştirip 

inşa etti. 

Yalnız önder Caşi Gazi Bey idi. Allah emeklerinden sonsuza dek razı olsun.(1900) 

 

Sayı: 2010 06 

Önceki İçerikBir referandum da Çerkeslere gerekli
Sonraki İçerikBağlarbaşı Ruhu
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.