You’ll Never Walk Alone

0
1858
Asimile olmuş bir ırkın ahfadı isek yazıya da böyle İngilizce başlık atıp Osmanlıca bir kelime ile de devam ederiz. Zaten yazımız da Türkçe, alfabemiz de Latince… Bakmayın siz Öztürkçeciler’in Abece demesine. Bal gibi ALFA BEta dır o… İsmimiz de Arapça’dan devşirme… Aldığımız lise eğitimi İslami, gördüğümüz yüksek öğrenim de Türk Dili ve Edebiyatı…
Kanımızı tahlil edersek Türk kanı da epey bir yüksek oran bulunur. Macır anneanneden de eğitim görmüş; Çerkes babaanneden de şimdi unuttuğumuz anadilimiz Çerkesçe’nin temelini almışızdır. Çerkes ana dedemiz sanırım “sağır”dan (o İnönü’yü hep öyle anar ve ondan hep korku dolu bahsederdi) dolayı sanırım çok güzel konuşabildiği Çerkesçeyi konuşmaktan imtina eder; Hajumar efendi ise garibim Kafkasya doğumlu olduğu ve Türkçeyi çok sonra öğrenebildiği için de meramını cami kürsüsünde bile anlatırken anadiline başvururdu. Nepe dünya nevış ahret gibi…
Ailedeki Arnavut-Kürt damat, Alevi gelin gibi vakay-i adiyeden örneklerden fazla bahsetmeye de gerek yok sanırım.
30 yılımız kendimizce kimliğimizi bulma-anlama-unutmama-kaybetmeme mücadelesi ile geçmiş olmasına rağmen çok mesafe kat ettiğimiz söylenemez açıkçası. Topal karıncanın hac yolculuğu misali karınca kararınca bir mücadelenin içinde yol almaya çalışırken bir şeyi iyi biliyorum ki ben çok şükür ki hâlâ ÇERKES’im…
Ameliyat masasından kalktığımda narkozlu kafa ile:
“ASİMİLASYONA ENGEL OLUN!”
“OĞLUMA DA ÇERKES KIZI ALACAĞIM!”
“KIZIMI DA ÇERKESE VERECEĞİM!” diye bağıran biriyim.
Ayık kafa ile bunun bir vasiyet olduğunu da defaatle ikrar etmişliğim var ayrıca. (Gerisi Aytek ve Setenay’a kalmış.)
Bu kadar kendimden söz etmenin mahcubiyetini de yaşayarak bir şeyi bir kere daha vurgulamakta yarar var sanırım.
“DURMAK YOK, YOLA DEVAM!”
 Bütün bu uzunca girizgâhın da tam da ayağını bastığı yer bir önceki cümlede gizli. AK Parti’den aparttığım slogandan hareketle bir cümle daha söyleyip sonrasında “başlığa” doğru uzanacağım.
“DURURSAN DÜŞERSİN!”
Liverpool taraftarının sanırım Elvis Presley’den devşirdiği marşı da yazarak sadede gelelim:
“YOU’LL NEVER WALK ALONE”
Yani:
“ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN”
Bu yolculuğun içersinde yıllar evvel bir çok yoldaşım oldu. (Biraz da komünist jargonu da kullanayım ki bu dünyada hâlâ komünist kalabilmiş arkadaşlarıma da bir zeytin dalı uzatmış olayım). “Arkası yarın” cıngılıyla kendisine bu yazının tüyosunu verdiğim ve yazdıklarımın esas öznesi olan Yalçın Karadaş’a getirmek istiyorum sözü.
Filmin esas oğlanı olmasına rağmen ondan rol çalarak uzattığım girizgahın bir anlamı var elbet. O yazdıklarımı ben biliyorum ki neredeyse kelimesi kelimesine Yalçın da paylaşıyor. Aynı yolun yolcusuyuz açıkçası. Farklı kulvarlardan gelsek de aynı müşterekte buluştuğumuz ve ben daha iyi tanıma –tanışma-kaynaşma bahtiyarlığını yaşadığım Yalçın Karadaş bugünlerde biraz kırık, biraz buruk… Biraz nadasa çekmek istiyor kendisini.
Haksız da sayılmaz!…
Amaaaa…
Haklı da sayılmaz!…
Çünkü kendi geçmişine ve gelecek kuşaklara birikimlerinden dolayı HÂLÂ borcu var diye inanıyorum.
Geçmişte Mehmet Altan’ın YDH’den ayrıldığını ifade ettiğini söylediğinde Cengiz Çandar’ın yazdığı gibi:
“O bizim başımızın tacıdır”.
Anlıyorum…
Vallahi benzerini ben de yaşadım ve yeminle aynı kelimelerle ifade ettim hayal kırıklığımı-yorgunluğumu –bezginliğimi…
Nadasa yatırmıştım kendimi…
Ama Yalçın sigoeş, bu mikrop kana girdi mi iflah olmuyor insan ve ben de diyorum ki vazgeçemiyor bu sevdadan…
Ve ben bir daha, daha da yüksek sesle diyorum ki:
“YOU’LL NEVER WALK ALONE!!!…”
Jıneps Yayın Kurulu’ndaki yerin hâlâ boş ve seni bekliyor…
Ezber Bozan köşen de mahzun sessiz…
Bozulacak o kadar çok ezber var ki daha ve sen temel taşı olduğun gazetendeki köşene oturup ve de şöyle bir yaslanıp geriye:
“Nerede kalmıştık?” diyeceksin diye bekliyoruz biz…
Biraz Bigalılık ve Macırlık ağzıyla söyleyeyim de belki daha kolay anlaşılır:
“HADİ GARİ!”
Olmadı mı?…
Çerkesçe bir başka şey söyleyeyim:
“TEDE WUQOERE?”
Sanırım bu konuyu hallettik.
Gelelim yazının diğer başrol oyuncusuna…
JINEPS’e yani!…
Jıneps bir buzkıran gemisi gibi gidiyor adeta. Biraz ağır yol alsa da… Biraz zorlukları aşmada zorlansa da hedefine emin adımlarla ilerliyor açıkçası.
Ve Jıneps bu ülkede ve belki de dünyada bizlerin “görünür olma” noktasındaki en önemli silahımızdır. Türkiye’deki bize ait tüm STK’ları da dikkate alsak insanımıza ulaşan en net, en somut ve en kapsayıcı-kucaklayıcı ve de en yaygın unsurumuzdur. Elinizdeki gazete, dışımızdaki benzerleri ile kıyaslandığında her ne kadar yetersiz kalsa da bu gazeteye emek verenlerin değil tüm camiamızın ayıbıdır.
Öncelikli olarak O’nun bugüne gelmesinde emeği geçenlere kocaman bir şükran duygusu…
THAĞAPSOV da diyeyim de bir de meramımızı kendi lisanımızda anlatmış olalım.
Geçende Serap (Canbek) niye yazmıyorsun Jıneps’e demişti de ben de bu tevafuk noktasına şaşmış idim kendi kendime…
Evet ben de yazmalıydım Jıneps’e…
Ben de bu takımın bir oyuncusu olmalıydım esastan…
Tribünden de destek bir şeydir ama sahada olmalıydım…
Diye düşündüm ve kendime bir kıçımlık (dilimi eşek arısı soksun ki ben biraz da böyleyim ve bazen biraz da ağzımı bozarım okuduğunuz üzere) yer açmaya çalıştım aranızda. Şöyle bir yerime oturayım da tavukların folluktaki sağa sola debelenmeleri misali kendime nasıl olsa bir yer açarım diye düşündüm. Yer açmaktan da öte bu yükün altına her anlamda nasıl omuz veririm diye düşündüm, taşındım veee…
Öteceğim çöplüğün üzerine de bir tabela diktim:
“ETTEKRARU AHSEN!”*
* “Ettekraru ahsen, velev kane yüzseksen”
       (Tekrar yüz seksen kere de olsa güzeldir)
Hoş bulduk!…

Sayı: 2011 03
Yayınlanma Tarihi: 2011-03-01 00:00:00