Anavatanımızı Yitirdik mi?

0
552

Home (Anavatan-Heku-Rodina) adlı bir filmin tanıtım videoları internette tıklanma rekoruna doğru koşuyor. Muhiddin Kandur’un ‘Çerkes’ filminin ardından Çerkes temalı bir başka filmle buluşacak Çerkesler. Home filmi üç mekanda çekilmiş; Kabardey-Balkar, Adigey ve Abhazya. Filmin fragmanları www.facebook.com/homefilm adresinden izlenebilir. Yapımcı şirketin ortakları Ashraf ve Mutaz Jankot yaptıkları filmle ilgili sorularımızı cevapladı.

-’Home’ projesinden biraz bahsedebilir misiniz?
Ashraf Jankot: ‘Home’ bir sinema filmi. Daha önce sinemada ve tiyatroda gördüklerinizden farklı şeyler izleyeceksiniz. Anavatanda içsel bir yolculuğu deneyimleyeceksiniz, şaşıracaksınız ve merak edip sorular soracaksınız. Filmde sadece büyüleyici güzellikler yok. Acı, savaş ve ölüm de var. Film, daha önce hiç görüntülenmemiş manzaraların (kiliseler, camiler, tarihi harabeler, eski mezarlar, ormanlar, şelaleler) hızlandırılmış çekim ve başka tekniklerle çekilmesi yoluyla Çerkesleri ve maruz kaldıkları acıları anlatıyor. Güzelliğin, savaşın, canlının, ölünün, aşkın ve fedakarlığın hikayesidir bu.
Filmde 1992-93 Abhazya savaşıyla ilgili daha önce görülmemiş, sarsıcı özel çekimler de yer alıyor.
-Mutaz Jankot: Film 89 dakika sürüyor. Kabardey-Balkar, Adigey ve Abhazya’da 103 farklı mekanda çekim yapıldı. Teknik, lojistik ve bürokratik imkansızlıkların yanı sıra hava şartlarının uygun olmaması nedeniyle çekim yapamadığımız yerler de oldu. Çekimler 70 gün sürdü. Bu sessiz film savaş, yerli halk ve muhteşem Kuzey Kafkasya manzaraları eşliğinde anavatan mucizesinin yanı sıra daha önce anlatılmamış kederini de ortaya seriyor. Ahengi, vahşeti, uyumu ve kaosu yansıtıyor.
-’Home’ Çerkes temalı ilk filminiz mi? Filmi çekmeye nasıl karar verdiniz?
-M.J: Ashraf ve ben Çerkeslerle ilgili organizasyonları, dans gruplarını ve gösterileri her zaman destekledik ve sponsor olduk. Anavatanla ilgili bir film çekmeyi hep istiyorduk. Ancak düşündüğümüz standartlarda büyük bir film çekmek için yeterli maddi gücümüz o dönemde yoktu. Dizi filmler ve belgeseller çekiyorduk, bu nedenle de bu projeye ayıracak vaktimiz de olmayacaktı.
   Bu film tüm Çerkeslerin kendilerine “Anavatanımızı yitirdik mi?” sorusunu sormalarını amaçlıyor. Filmin ana fikri de bu sorudan çıkmıştı zaten, bir Çerkes olarak kendi kendime hep bu soruyu sorardım ve Kafkasya’yı merak ederdim. Sorular sorar ama cevap bulamazdım, oralıydık ve oraya aittik ama orası hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Tanıdığım insanlar cennet gibi olduğunu söylüyordu. Ama öyle miydi? Ya da sadece cennet gibi miydi? Acı ve ölüm yok muydu? Ya tarihi? Derinlerdeki kökü? Ashraf ve ben bu soruların cevabını bulmak için bu filmi çekmeye karar verdik. Seyredeceğiniz filmde öyküleme ve diyalog kullanmamamızın nedeni de insanları kendi sorularımıza bulduğumuz cevaplarla sınırlamamaktı.
-Seyirci ‘Home’ filminde neler görecek?
-A.J: Hem diyasporada hem de Kafkasya’daki Çerkesler anavatanın daha önce görmedikleri yanlarıyla karşılaşacak. Derinlemesine bir keşif gibi. Daha önce görüntülenmemiş yerleri görecekler, mesela deniz düzeyinden dörtbin metre yükseklikteki bir noktaya tırmanarak Elbruz Dağı’nın (Oşhamafe) muhteşem görüntülerini çektik. Seyirci sadece güzellikleri değil anavatanın başka yanlarını da görecek, mesela savaşı ve ölümü. Sarsılacaklar.
-M.J: Filmin yönetmeni olarak şunu söyleyebilirim. İçinizde yankılanan Çerkes betimlemesinde tekrar tekrar seyretmek isteyeceğiniz bir yolculuğa çıkacaksınız. Her seyredişinizde yeni ve farklı bir şey bulacaksınız.
-’Home’ bir sessiz film örneği. Alt yazı da yok. Neden?
-A.J: Evet, sessiz film. Çünkü biz kelimelerin ve siyasetin ötesine geçmek ve izleyicinin yüreğinin içine seslenmek istedik. Seyirci, film için özel olarak düzenlemeleri yapılmış eski ve yeni Çerkes melodileriyle bezenmiş görüntüler eşliğinde iyi ve kötünün anlatıldığı bir hikayenin derinliklerine inecek.
-M.J: Sessiz film olmasından dolayı sıkıcı olabileceğini söyleyenlere cevabım şuydu: ‘Filmin her karesinde şaşıracaksınız, seyrettiklerinizi inanılmaz bulacaksınız. Filme eşlik eden müzik ve seyrettiklerinizin dizilimi sizi öylesine etkileyecek ki, filmin aslında size ne kadar önemli bir şey söylemeye çalıştığını anlayacaksınız.’
-Filmde alışık olduğumuz anlamda senaryolandırılmış olaylar örgüsü yok. Sürgüne dair sahneler var mı?
-M.J: Evet, bilindik anlamda bir senaryo yok gibi görünüyor. Ancak bu farklı bir film. Kafkasya kendi hikayesini anlatıyor size. Filmin aktörleri ve aktrisleri anavatanda kalmak ve onu korumak için bedel ödeyen Çerkesler.
Bu filmi görsel bir bulmaca gibi oluşturdum. Her bir karesi diğeriyle bütünleşiyor ve ardıl bütünleşmeler anavatanımızın büyük resmini oluşturuyor. Büyük bir tablo gibi.
Uluslararası anlamda bu tarzda çekilmiş sadece 6 film var. Filmimizin 7. örnek olarak kabul
edilmesi arzusundayız.
Sürgünden bahsedilmez mi? Tabii ki sürgünle ilgili sahneler de var.
-Filminizi Abhazya, Kabardey-Balkar ve Adigey’de çektiniz. Abhazlar ile Adige halkları  arasında sizce farklılık var mıydı?
-A.J: Abhazlar ve Adigeler arasında bir fark olduğunu düşünmüyorum. Aynıyız ve her zaman aynıydık. Geçmişimiz, savaşlarımız, inançlarımız, acılarımız, hüzünlerimiz, kayıplarımız, umutlarımız, ruhlarımız aynı.
-M.J: 1992-93 savaşında Abhazlar ve Adigeler Gürcistan karşısında tek vücut, tek yürek olarak savaştı, kan kaybetti ve birlik oldukları için savaşı kazandı. Birbiri için ölmeye hazır sadık kardeşler gibi. Filmde bir başka anavatan Abhazya çekimleri de yer alıyor. Çünkü
Abhazya Adigey’dir, Adigey de Abhazya’dır. Asırlardır aynı acıyı çektik ve kaderimiz hala ortak.
-Film ne zaman gösterime girecek? Gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?
-M.J: Son hazırlıklar yapılıyor. Dünya çapında gösterime girecek.
-A.J: Rus-Kafkas savaşlarını ele alan ‘1864’ adlı destansı bir film çekmek istiyoruz. Bu
film Çerkeslerin başına gelenleri ve neden Kafkasya’da değil de dünyanın dört bir yanında yaşadıklarını tüm dünyaya anlatacak. ‘Cesur Yürek’ temasında bir film olacak. Ancak böylesi bir filmin bütçesi 15 milyon dolar. Tarihsel detaylarla dolu bir film olacak. ‘Home’ gerekli bütçeyi oluşturup diğer filmin çekimlerine bir an önce başlamak için bir giriş, bir adım.
-Filminizin tanıtımında “daha önce görülmeyenler” tanımlamasını kullanıyorsunuz. Buna dair bir ipucu verebilir misiniz?
-A.J: Filmin bazı sahneleri küçük seyirciler, yaşlılar ve kalp rahatsızlığı olanlar için uygun olmayabilir. Çekilen acıları izlemeye dayanamayacak birileri de olabilir. Bu sahneleri yayınlayıp yayınlamama konusunda oldukça kararsızdım. İzlenimlerini öğrenmek için yakın arkadaşlarıma izlettim. Gördükleri karşısında gözyaşlarını tutamadılar ama yine de o sahneleri filmden çıkarmamı istemediler. Daha önce bildiklerinin dışında yeni bilgiler öğrendiklerini, tüm Çerkeslerin bunları görüp anlaması gerektiğini söylediler. Yani film, Kafkasya’da neler olduğuna dair yeni bilgiler içeriyor ve duygularınızın derinliklerine dokunuyor. Bu filmin anavatanla yeniden ilişki kurma yolunda iyi bir ilk adım olduğuna inanıyorum.
İpucu istemiştiniz: Soykırım ve ağaçlarda çengellere asılmış gencecik Çerkesler…
-Çerkeslerin geleceği ve anavatana dair düşünceleriniz nedir?
-M.J: Şu anda anavatanda yeni ve büyük bir sorun var, toprakları satın alma savaşı. Her şeyi elimizden almaya çalışıyorlar. Bunu yapmak için eskiden silah kullanıyorlardı, şimdi ise parayı kullanıyorlar. Anavatanda arsa fiyatları çok da pahallı değil.
Diyasporada yaşayan Çerkesler kültürlerini, danslarını, dillerini ve habzeyi koruyabilirler belki. Ama ya anavatandaki topraklarımız? Topraklarımız Çerkes olmayanlara gidiyor.
Kabardey topraklarının büyük bir bölümü Balkarlara satılmış durumda. Kabardeylerin payı yüzde yirmi iken Balkarlarınki yüzde seksen. Neden? Çünkü hükümet yatırımcılara toprak satarken Balkarlar akıllı davranıp satın alıyor. Çerkeslerin çoğu buna karşı direnmeye çalışıyor ve bizden yardım bekliyor. Topraklarımızın korunması danslarımızın korunmasından daha önemli olmalı. Diyaspora Çerkeslerinin bu konuda anavatana destek olması gerekir.
Kocaman arsalar üç-beş bin dolara satılıyor. Üstelik son derece verimli araziler. Anavatana gidemesek de bir yatırımcı gibi araziler satın alabiliriz. Bir saat ya da deri ceket satın almak için üç-beş bin dolar veren insanlar var. Bu parayla bir arsa alarak anavatandaki Çerkeslerin işletmesine açamaz mıyız? En azından bu kadarını yapamaz mıyız?
Artık akıllanmalıyız. Para sahibi Çerkesler orada yatırım yapmalıdır. Lütfen oraya gitsinler ve görsünler, yardım etsinler ve bizim olanı geri alsınlar. Geleceğimizi kendimiz yaratmalıyız. Ülkemizin Ruslara bağlı kalmamasını çok isterdim.
Diyasporadaki Çerkesler deneyimleri, bilgileri ve maddi birikimleriyle anavatana gitse, on yıl içinde güçlü ülkelerden biri haline gelebilir memleketimiz. Birleşir ve bu konu üzerinde çalışırsak başarabileceğimize inanıyorum. Diyasporada yaklaşık 7 milyon Çerkes yaşadığını varsayalım. Bunlardan 3 milyonunun anavatanı güçlendirmek için geri döndüğünü düşünsenize. Petrolümüz var. Altın, elmas ve gümüş madenlerimiz var. Verimli topraklarımız, suyumuz var. Tarihimiz, kültürümüz, habzemiz ve en önemlisi zekamız var. Güçlü bir ülke olmak için gereken her şeye sahibiz. Geri dönmeliyiz, birleşmeliyiz ve kendi bağımsız ülkemizi yaratmalıyız.
-Filminiz gösterime girdikten sonra Türkiye’yi ziyaret edecek misiniz? Türkiye’de akrabanız var mı?
-M.J: İstanbul’da birkaç arkadaşım var. Türkiye’ye birçok kez geldim ama orada akrabam yok. Yine geleceğim, çünkü THINKFILMz adına İstanbul’da bir ofis açmayı planlıyoruz.
-Jıneps okurlarına bir mesajınız var mı?
-A.J: Öncelikle bize bu fırsatı ve desteği veren Jıneps’e ve okurlarına teşekkür ediyoruz. Home filmini internet/facebook kanalıyla desteklemelerini tüm Çerkeslerden rica ediyoruz. Böylece dünya büyük davamızı ve anavatanımız için sürdürdüğümüz 146 yıllık mücadelenin gerekçelerini anlayacak.
Hepinize mutlu, başarılı ve sağlıklı günler dileriz.

Ashraf (Eşref) ve Mutaz Jankot, Ürdün’de doğup yetişmiş iki kardeş. Ashraf 37, Mutaz ise 33 yaşında. Sinema sevdalısı iki Kabardey kardeş sinema filmi, dizi ve belgeseller çekmek için 2005 yılında Amman’da THINKFILMz adlı yapım şirketini kurdu. 40’dan fazla film yapan şirket, 6 uluslararası ödüle sahip. Bir başka şirketle ortaklaşa 2008 yılında çektikleri ‘The Invasion’ (İşgal) adlı dizi Emmy ödülünü aldı.
Ashraf Jankot – Yapımcı
15 yıldır bu alanda çalışıyor. Katar’da El-Cezire’nin ve Ürdün’de ART’nin (Arap Radyo Tv) grafik biriminde yöneticilik yaptı. Görsel ve özel efektler konusunda deneyimli bir uzman.
Mutaz Jankot – Yapımcı, yönetmen ve Home filminin senaristi
12 yıldır bu alanda, çektiği film ve belgeseller 20 milyondan fazla izleyiciye ulaştı. Filistin ve Lübnan’daki savaşlarla ilgili belgeselleri var. Uluslararası Af Örgütü ile birlikte insan hakları ve uluslararası hukuk ihlallerine dair belgeseller çekti. Mısır, Fas, Fransa, Ürdün, Ukrayna gibi ülkeler Mutaz’ın filmlerini 6 uluslararası ödülle taçlandırdı.

 

 

Sayı : 2011 04