Düzce’deki köyümüz (şimdi Düzce’nin bir mahallesi) Sarayyeri’nde Hacı Mahmud adlı Suriye Lazkiyeli yaşlı bir Çerkes yaşıyordu.
Kendisini tanırdım. Köyümüzden Refiye adlı çocuksuz bir kadınla evliydi. Banka müdürü emeklisiydi. Ona ilişkin iki kişisel anım var. İlki; “Arap mı kazanacak Yahudi mi?” diye sordu. Yahudi diye birşey duymamıştım, ben de “Yahudi” demiştim.
İkinci anım; babamın at arabasıyla kente gitmiştik. 25 kuruş param vardı. Bir dükkana girdim, küçük, yuvarlak bir el aynası almak istiyordum. Ama Türkçe adını bulamadım, Çerkesçe “ğunge” (ayna) deyip durdum. İşaretle anlatmaya çalıştım, adam bir türlü anlayamadı. Bana değişik şekerler gösteriyor, diğer müşterilerle ilgileniyordu.
Baktım olmadı, şeker alıp çıktım. Döndüğümde arabada Hacı Mahmud oturuyordu. Ne olduğunu anlattım, ‘ayna diyecektin’ dedi.
Hacı Mahmud yaşlıydı, hastalanmıştı, kanser olabilir. Büyük amcamın anlattığına göre, “Rufat, ölümü parayla satın alıyorlar deseler satın alırdım” demiş. O denli acı çekiyormuş.
Hatırlı ve dürüst biriydi. Vasiyeti üzerine köyümüz dışında, Akınlar köyünün doğusunda eski bir mezarlığa defnedildi. Çocukları çok sever, bize para ve şeker gibi şeyler verirdi. Çocuklar olarak defnini izledik. Toprağı bol olsun, Allah rahmet eylesin.
Şimdi babamın Hacı Mahmud’dan naklettiği anıları anlatayım:
“Hacı Mahmud Trablusgarp’te banka müdürüydü. Onun Çerkes olduğunu öğrenince oradaki Çerkesler köylerine davet ettiler. Ramazan ayıydı. Teravih namazını hızlı kılıyorlar. Atlarına Çerkes eğerleri vuruyorlar. Ber’ase denilen bir dağ eteğinde (ya da yörede) yaşıyorlar.
Anlattıklarına göre Mısır’dan kaçıp buraya yerleşmişler. Kendilerini buraya kadar kovalamışlar, burada kovalayanlar vazgeçip Mısır’a dönmüşler. Böylece oraya yerleşmişler.
Tam anımsayamıyorum, kovalayanlar Yavuz Sultan Selim’in askerleri olabilir.
Çerkesler bana ‘Reisimiz ol, içimizde okumuş biri yok. Hepimiz hane başına birer ikişer koyun veririz, hepimizden zengin olursun’ dediler. Koyunları yılda birden çok ya da çift doğuruyormuş (burası da tam aklımda kalmadı). O insanlara “Kabiletüssirakes” (Çerkes kabilesi) diyorlar. İtalyanlar gelince onlarla işbirliği yaptıkları söyleniyor. Bir zarar görmelerinden kaygılanıyorum.
Sultanhamid’in banka başmüdürü bir kabileye sığındı dedirtmemek için önerilerini kabul etmedim. Yardımcılarımdan biri rüşvet yiyordu, suçüstü yaptırdım, bağlatarak İstanbul’a gönderdim.
‘Yapma bunu bana, gidersem amirin olarak dönerim’ dedi. Dediği gibi yaptı, amirim olarak geri döndü. Bunun üzerine tayinimi isteyerek Trablusgarp’tan ayrıldım.
İstanbul-Ankara çekişmesi başladığında bankamda çok para vardı, hangi tarafa vereceğimi bilemedim. İstanbul’a bildirdim, ‘hepsini alıp hemen buraya gel’ dediler. Öyle yaptım. İstanbul’u daha güçlü görüyor, Mustafa Kemal taraftarlarının kazanacaklarını sanmıyordum. Mustafa Kemal’in adamları geldiğinde ‘para yok’ dedim.
Eğer parayı İstanbul yerine Ankara’ya verseydim, daha üst bir mevkide olurdum”.
Bilge bir kişi olan Hacı Mahmud’a ilişkin babamın anlattıkları özetle böyle.
Sayı : 2011 06