Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Üçkol-Çeçbu-Gundepsov

Bir Kafe çaldığında kulağını kabartıp nereden geliyor bu ses demeyen yoktur. Danslarımızın müziklerinin melodisi yabancıları bile sesin geldiği yöne doğru alıp götürür. Kafe denildiğinde Uzunyayla Kabardeyleri akla gelir. Hemen hemen Kafe oradan tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Samsun da, bizim oralarda Kafe’nin yerini Zefako alır. Müziği ve oynanış şekli Kafe’ye göre oldukça ağırdır. Şeşen, Tleperuj, Vuig, Apsuva herkesin bildiği oyunlardır. Tleperuj’ a bizim oralarda Zeğatlet de denilir.
Vuig dışında bütün oyunlar bir erkek bir kız ile oynanır. Bunun tek istisnası Üçkol adı verilen oyundur. Guaşevuj oyununa benzer. İki kız yaşça büyük bir erkeğin sağ ve sol yanlarına dururlar, karşılarına da yaşça genç olan erkek geçer. Müziği ve oyun şekli Zefako’ya benzeyen bu dans sonunda kızlar genç olanın yanına geçer, böylece dans tamamlanmış olur. Üçkol oyununa Çerkescede ne ad verilirdi bilemiyorum. Orijinal adını hiç duymadım. Belki de Guaşevuj ‘un değişik bir şeklidir. Çünkü Guaşevujda kızların yanında duran erkeğin yaşlı olması gerekmiyor. Oysa Üçkol dansında kızlarla ilk çıkan erkeğin yaşça diğerinden büyük olması gerekiyor. Bu oyunu başka yerde oynanılırken hiç görmedim. Tek görebildiğim yer, çocukluğumda, düğünlerde seyrettiğim köyümüz Hurdaz idi.
*
Genç kızlarımız dendiğinde ilk akla gelen şüphesiz ki o ipek gibi ışıl ışıl parlayan örgülü, bele uzanan saçları idi. Çerkeslerde genç kız demek uzun, örgülü saçlı demek idi. Saçlarına nasıl bakım yaparlardı,ışıl ışıl parlaklığını nasıl sağlarlardı, şimdilerde bilinmez. Her şeyimizin unutulmuşluğa kavuştuğu gibi kadın ve genç kızlarımızın genel güzellik bakımı ile ilgili konular da unutulup gitti. Geçenlerde annem ile söyleşirken Çeçbu’dan bahsetti. Bunu merak ettim.
Annem gibi yaşı ilerlemiş birkaç kadınımıza daha sorarak böyle bir şeyin var olup olmadığı konusunda küçük bir yoklama yaptım.
Evet! Böyle bir şey var idi.
Biliyorsunuz, saçlar örülürken üç bölüme ayrılır. Sonra bunlar bir birinden geçirilmek suretiyle yukarıdan aşağı doğru örülür ve aşağı, uç kısmı sabitlenerek saç örgüsünün açılmaması sağlanır. Çeçbu saç örgüsüne bir hava vermek, güzellik katmak üzere düşünülmüş bir araç. İnce, güzel kumaş parçası kurdele biçiminde, saç uzunluğuna yetecek şekilde hazırlanır. En uç kısmına gelecek yerde, kurdeleye kişinin isteğine veya maddi durumuna göre altın, gümüş yuvarlak pullar iliştirilir. Bu uzun kurdele, saçlar örülürken saç örgü yumaklarından bir tanesi ile birlikte, sanki o da saç imiş gibi beraberce baştan sona kadar örülür. Saçların uç kısmına ise o iliştirilmiş olan altın veya gümüş pulcuklar gelir.
Böylece saçlarda kendine has bir hava yaratır.
Ancak yaşlılarımızın hatırladığı bu aksesuarı şimdilerde yeniden hayat katmak gerekir. Onun için şimdilerde kızlarımıza şöyle demek lazım:
-Çeçbun varmı?
-Sana gümüş pullu bir çeçbu vereyim mi?
-Altın çeçbu sana çok yakışmış!
Plastik veya metal bir tel tokadan daha şık durmaz mı?
(Bu arada; saç bakımı için saçlar zeytinyağı ile ovulduğunda, dinlenmeye bırakıldığı zaman zeytinyağının herhangi bir yere değmemesi için saçların sarıldığı kumaşa da çeçbu adının verildiği söyleniyor.)
*
Yoğurt hepimizin bildiği sütten mamul bir besin maddesi. Eskiden, şimdilerde olduğu gibi market raflarında bol bol bulunmuyordu. Hele köylerde kışın onu bulmak ve saklamak zorlaşıyordu. Büyüklerimiz onun da yolunu bulmuşlar: Yoğurdu ekşitmek.
Şimdilerde köylerimizde yapılıyor mu bilemem. Eskiden yazın, süt ve mamullerinin bol bulunduğu zamanlarda yoğurdun ihtiyaçtan fazlası içi sırlı küplere konulurdu. Orada biriken yoğurt zamanla iyice ekşirdi. Üzeri küflendikçe bir kaşıkla alınır, küpün üstü temiz bir bez parçası ile kapatılırdı. Kış aylarında bu ekşimiş yoğurt kullanılırdı. Buna Gundepsov adı verilirdi.
Kim bilir, daha unutulmuş ne kadar çok araç, gereç, şarkı, yemek, ilaç vs.lerimiz vardır. Onlardan yarayışlı, kullanışlı olanları günlük hayata kazandırmak ve kullanmak bizlerin görevlerinden olmalıdır.
Hiç olmazsa arada bir onları yapalım ve bilmeyen kuşaklarımıza öğretirken kendimiz de yad ederek atalarımızı anmış olalım.
Bir melodiyle kulaklarımızın pası silinsin, bir aksesuarla gözlerimiz ışıldasın, bir yiyecekle değişik bir tat alalım.
Kısacası geçmişi geleceğe taşıyalım, böylece geçmişte değil bugün var olalım.
Evet! Yapın ballı Tkhurımbey kurabiyesi ağzınız tatlansın!

Sayı: 2011 11

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

O Gelecek

Sen! Gölgelerde saklı halk, O kara, kudurmuş gecelerden, Sağ çıktığını unutma! Gizlense de cismin, Denizlerin duruluğunda, Vuruyor aksin, Güneşin altın ışıklarına, Setenay çiçeği gibi, Arı, duru ve vakur. Kim demiş ki bitmez gece, Olsa da...

Janxot bir aşkla nasıl yandı!

Janxot sarhoştu; aşk sarhoşu… Uzak akraba halası olan, Fatimat’ın oğlunun düğününe gittiğinden beri başı bulutlarda, yıldızlarda, kendisi, belki biraz ferahlarım diye, nerede olursa olsun soğuk...

Sessiz deniz

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-   Ts’emez kıyısı, boylu boyunca, Açmış bağrını, bakıyordu, Duygulardan yoksun, O koyu mavi engin sulara, Atlantis çöktüğünden beri, Hemen yanı başında derin kuytulara. Kim bilebilir, belki sarsılmıştır, Ya...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img