KAFKAS Dergisi
1 Ekim 1953
Sayı: 10
Tarihçi Moran kitabında: “Milâttan evvel 1225-1297 senelerindeki sulh ve ittifakı kuvvetlendirmek için; Mısır’da hükümdarlık eden II. Ramses ile Hati hükümdarı II. Mav arasında harpların devam ettiği ve sonunda barış için Hükümdar Ramses, Hati kralı Mav’ın kızı ile (milattan evvel 1291 senesinde) evlenmiş, kayın pederi Mav; damadını ziyaret için Mısır’a gitmiş ve bu gün Kantu namile anılan ve Fakus kasabasının dokuz kilometre şimalinde bulunan Ramses – Ra’mises şehrine inmişti” der.
Kafkasya’daki Hatilerin torunları kendilerini Mısır’a bağlayan kadim bağları unutmamışlar, daima hatırlamışlardır.
Hicretin 22 senesinde Halife Ömer zamanında Serake bin Ömer Kafkaslıları İslâm dinine davet etmişti. Mısırda Arap fatihlerinin kurdukları İslâm hilâfeti ile müşterek Arap Devleti (19 Hicri asırda) Toloniler, Ferganlılar, (İhşitler) Fatimilerden sonra Kafkas güneyindeki (cenup) Tiflis şehri yanında bulunan Duvin kasabasından Eyyubi Mısır’ı feth etmesile, Kafkasla Mısır vuvasala kesbetmiş ve Selâhattin Eyyubi bu memlekette hükümranlığını kurmuştu. Kafkaslı Selahattin’in Güney Kafkaslılardan ve Kafkaslı Çerkeslerden birçoklarını hizmetine almış ve memleketin idaresi ile ordusunu bunlara bırakmıştı. Bunların adları, sanları, (nesepleri) meşhur tarihçi Abdurrazzak El-Futin’in tarih kitabında yazılıdır. Bu kumandanlar içinde Ayazguç ile Ayaz Kuşha Çerkeslerindendi. Bu zamanda ve daha sonra Mısır’da Kafkaslılar gittikçe çoğalmışlar ve Melik Adil zamanında miktarları 12 bini bulmuştu; ekserisini Kafkas Çerkesleri teşkil ediyordu. (1)
Hatiler ve Hiksoslar
Bu millet hakkında tarihçiler birbirine zıt yazılar yazmışlardır. Kafkas ve Garp tarihçileri bilhassa Müsteşrik Sayse ile Morgan ve Masperu bu büyük millet hakkında esaslı malumatta verememişlerdir. Tarihçiler Hatilerle Hiksosları birbirinden ayırırlar ve bunları iki millet olarak telâkki ederler. Hakikate bakılırsa His süvari manasına gelir. Hit, Hik, His, bunların hepsi aynı bir milletin adıdır. Kadim bir şark milletidir ki soyu Nuh’un oğlu Yafes’e dayanır. Bundan da bu gün şark ve garpte bulunan Ari kavimler meydana gelmiştir.
Bu büyük milletin eserleri bu gün bile yüksek ve aşağı Mısır ile Şarkiürdün. Kuzey Suriye, Anadolu, Kafkas ve Afrika’nın kuzey batısında Mağribi Aksa’da (Tunus, Cezayir ve Fas) gözlerimize çarpar.
Bu eserlerin tedkikinden bu milletin büyük bir medeniyete sahip olduğu ve bu medeniyetin ondan sonra gelen medeniyetlere esas teşkil ettiği görülür.
Mısır’ın Menamıh ve Sanasır hükümdarlıkları zamanında bu millet Mısır’ı istilâ ve zabt kasdile Mısır’a yürümüşler ve Menamıhlar’ın zamanında vaki kargaşalıklardan (IV. Amenemhis’in ölümünden sonra) faydalanarak uzun savaşlardan sonra Mısır’ı zabt etmişler ve seksen sene süren bir hükümet kurmuşlar. Mısır’da (Afaris) kasabasını (Telülhir köyüdür ki Portsaid’in 35 km. doğu güneyindedir) kendilerine hükümet merkezi yapmışlardır.
Hiksoslar ancak milâttan evvel 1580 senesinde Mısır’dan çıkmışlardır. Mısır’ı birçok eyaletlere bölmüşler, ondan evvelki Mısır hükümetinin bilmediği teşkilâtı kurmuşlar, nizamlar tesis etmişler. Kralların yanında çalışacak vezirleri intiha usulünü koymuşlardır. Memleketin müdafaası için müdafileri taşıyan harp arabalarını ve gemileri icat etmişler, muntazam askerleri teşkilât ile atların harb zamanında ilk defa kullanılmasını sağlamışlardır.
Hiksoslar eski Mısırlıların merkezi olan (Menf) Menfis’i de almışlar ve hükümlerini Sudan’daki Fiyum kasabasına kadar uzatmışlardır.
Mısır yerli halkı tarafından Mısır’dan çıkarıldıktan sonra Hiksoslar iki kısma ayrılmışlar: Bir kısmı Suriye taraflarına geçerek akrabaları Hatilere katılmışlar. İkinci kısım da Mağribi Aksa’ya (Tunus, Cezayir ve Fas) hicret ederek orada hükümet kurmuşlardır. Bunlar Hiksoslar’ın son kralları Hatili (Abofis) zamanında olmuştur. Son kısım Fas ve Tunus taraflarında uzun müddet mevcudiyetini idame etmişse de buraları Romalılarla Vandalların, Yunanlıların ve en sonra da Hicretin birinci senesinde İslâm Arap Devleti tarafından istilâya uğramıştır. Hükümet merkezleri Zerhun (Kasri Feron) da ve diğer yerlerde eserleri vardır.
Bunların torunları halâ mağripte ve mağribin (Tunus, Cezayir ve Fas) büyük şe hirlerinde görülmekte ve Berberi adile yad olunmaktadır. Bu milletin Bahreyin, Hadramut, Amman, Fırat vadileri, Şarkil-ürdün, Küveyt, Suriye ve Kilikya’da hükümleri yürümüştür.
Hatiler Asurlarla Babillilerle aralarında uzun süren harplar cereyan etmiş, harp talihi bazan bunlara, bazan da onlara gülmüş ve en sonunda sulh muahedesi gereğince Suriye ve Anadolu’yu muhafaza ederek sınırları Kafkas’a kadar dayanmıştı. Geniş memleketlerinde küçük hükümetler teşkil ile her birine Kral emrinde birer vali tayin etmişlerdir. Hati Krallığı ademi merkeziyet usulu ile idare edilen bir ülke idi.
Hatilerin memleketi geniş idi. Son zamanlarda aralarında vaki ihtilâf yüzünden halk iki kısma ayrılarak iç harplar başlamıştı. Bunu fırsat bilen Mısırlılar Milâddan 1146 sene evvel Hatilerin üzerine yürümüşler ve savaşları Hati toprağında yaparak Hatileri bozguna uğratmışlardır. Ondan sonra Hatiler Mısırlılara cezye (vergi) vermeğe başlamışlardır. Bu hal Mısır hanedanı bulunan Namtılar’ın düşmesine kadar devam etmiş, Namtılar düşünce Hatiler bundan istifade ile vergi vermekten vaz geçmişler ve Mısır üzerine yüklenmişlerdir. Vaki savaşlarda Mısırlıları yenerek evvelce kayıp ettikleri Aram, Umat, Lut ve Amavur mıntıkalarını ve eski kayıplarını almışlardır. Bu hal Mısırlıların II. Ramses zamanına kadar devam etmiş, tekrar harplar başlamıştı. Mısırlılar Orent (Asî) nehrine kadar ilerlemişler fakat muharebeler daima aynı şiddette devam ettiğinden Mısır hükümdarı II. Ramses Hatilerin Kralı II. Mav arasında bir sulh muahedesi akdedilerek harplara son verilmiş ve II. Mav’ın kızı ile evlenmişti. Bu suretle yapılan musaheret sebebile uzun müddet güzel geçinmişlerdir. Bu sulh ve ittifak muahedesi Hati çivi, Mısır hiyeroglif yazıları ile yazılan taşlar Mısır’ın Karnak ve Razyum mabetleri kapılarına konmuştur. Ondan sonra Hatilerin yıldızı yavaş yavaş sönmeğe başlamış ve memleketleri komşuları tarafından istilâya uğramıştır
Mısır, Suriye, Anadolu ve Kafkas Hatilerinin bütün bu münasebetleri zihinlerde yer etmiş, evvelce Suriye’de ve Mısır’da geçen hatıraları anmağa vesile teşkil etmiş birçok şarkılarda bu ülkelerden bahseden cümleler görülmüştür. Bu sebeple Fatımilerin hilâfet merkezinde, Mısır’da Çerkeslerin bir merkez kurdukları ve kendilerinden bir hükümdarın saltanat etmeğe başladığı görülür. Bu hükümdar da Elmuiz Lidinillah Aybek’dir. Kuzey Kafkaslı ve Aphazyalı olan bu hükümdarın hükümet müddeti uzun sürmemiş yerine Harzemli Elmuzaffer Kutuz Şah geçmiştir. Kutuz, Harzem hükümdarının yeğeni idi. Harzem ülkesinin Moğallar tarafından istilâsı üzerine Kafkas’a iltica etmiş ve Kafkas’ın Moğollar tarafından zaptı üzerine Kafkas esirler ile Mısır’a getirilmişti. Kutuz Şahtan sonra hükümdar olan Elmelik Ezzahir Bayberys te Çerkesti.
Bundan sonra ikinci Çerkes sultanlar yani Kalavunlar hükümet sürmeğe başlamışlardır ki; bunlar da Kuzey Kafkas Kabarday Çerkeslerindendir. Nil vadisindeki sultanlıkları 150 sene sürmüş, gelen 14 sultandan en uzun hükümet reisliği yapan Ennasır Mehmet bin Kalavun’dur. Bir aralık aslen Moğol olan Elmelik el – Adil Ket Boğa da hükümdar olmuştu. Bu sultan, Sultan Kutuz Şah zamanında esir alarak Mısır’a gelmişti. Bu hükümdarlar içinde Mansur Laçin ile Muzaffer Baybers Güney Kafkas Kuşha Çerkeslerindendi.
Üçüncü Çerkes sultanları Kubanlı idiler. Birincileri Melik Ezzahir Berkuk (1382 h) idi. Ondan sonra İnallar daha sonra gene Berkuk’un akrabaları sultan olmuşlardır.
Bu hükümdarlar içinde iki Türk sultan vardır ki onlar da Kutuz Şah ile Ket Boğa’dır. Ayrıca iki Rum sultan gelmiştir ki bunlar da Hoşkadem ve Timur Boğa’dır.
Elselahussafadi’nin kitaplarında ve Elmakrizi’nin (Elhutat) tarih kitaplarında bu sultanlar hakkında güzel malumat ve hayatları hakkında tafsilât vardır. Keza Arapça Katfizzühur eseri bilhassa Muiz Lidinillah Aybek için yazılmıştır. Bu kitaplar tedkik edilirse bu sultanların memleketlerinde iyi, hatta bir kısmının pek iyi ve yüksek tabakadan aile çocukları olduğu, fakat Moğol istilası ile esir edilerek esir pazarlarında satıldıklarını ve bu halin o zamanlar için tabii görüldüğü anlaşılır. (Devam edecek)
(1) Elmezatülislamiyye vel Asaül Arabiyye. Hasan Kasım-Zahit Güsar. Kahire. 1942. S. 323
(2) Aynı eser. S. 325
Not: Orijinal metne sadık kalınmıştır.