Doğa’dan Yanık’a, Yanık’tan İnsana

0
559

Anti- nükleer hareketin kendini hissettirdiği yıllarda (1853-57) Duvermish Kızılderililerinin reisi, Amerikan Cumhurbaşkanı Franklin Pierce’e ithafen yazdığı mektubunda “Ben bir Kızılderiliyim ve anlamıyorum. Ben göğü yalayarak gelen rüzgarın sesini, öğle yağmurlarının temizliğini ve taze çam yapraklarının kokusunu severim. Bilmelisiniz ki hava bizim için kıymetlidir. Her şey aynı solunumdan pay alır ve hava bütün canlılar tarafından ortak kullanılır. Bu sebeple onu kirletmeyin. Çünkü hava, hayatta tuttuğu her şeyle hayatı paylaşır. Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz?” diye sormuştu. Henüz gökyüzünü satın almadılar sanıyorum ama beyaz adam, su kaynaklarını ve doğayı metalaştırma yolunda hız kesmeden yol almakta. Doğu Karadeniz bölgesinde son bir kaç yıldır gündeme gelen HES’lere karşı mücadelenin bir benzeri burada, yakınımızda Sakarya’ya bağlı Yanık Köyü’nde kurulması planlanan taş ocaklarına karşı yürütülmeye başlandı.

Yeşilin binbir rengini barındıran, Sapanca Gölü’nü besleyen tatlı su kaynaklarına sahip olan bu Ubıh Köyüne, köyün derneğinin düzenlediği yaza merhaba kahvaltısı için konuk olduk. Yüz altmış kişinin katıldığı kahvaltıda köy sakinleriyle, dernek başkanıyla ve köy muhtarıyla, köyün tarihçesinden taş ocağı ihalesine, rant peşinde koşuşturan su şirketlerine kadar her şeyi konuştuk.

Köyde, 2009 yılında kurulan Yanık Köyü Güzelleştirme ve Koruma Derneği var. Dernek başkanı Nejla Asalkan ile dernek ve faaliyetleri hakkında konuştuğumda nasıl bir emekle çalıştıklarını gördüm. Dernek olarak mefruşat, resim, seramik, boyama, Çerkes oyunları kursları veriyorlar. Çocuklara satranç kursu veriliyor. Sinema günleri düzenliyorlar. Kocaeli, Sakarya ve Düzce Derneği’ni davet ediyorlar. Yaşlılar haftasında, köyün thamadelerine çiçek yaptırıp ziyaretlerine gitmişler. Gençler için geceler, kahvaltılar, haluj günleri düzenliyorlar.Her Çerkes köyünün bir kurulma hikayesi vardır. Yanık Köyü’nün hikayesini de Susran Hunca’dan dinledim. 1864 Büyük Çerkes Sürgünü ile bugünkü köy ahalisi önce Çerkezköy’e yerleştirilmişler, orada sıtma başlayınca Kafkasya’daki yaşam alanlarına uygun başka bir yere göçmek istemişler, Hunca Mustafa Bey eşliğinde bir Kabardey aile, bir kaç Abhaz aile ve Ubıh aileler (Ketsse, Hunca, Duğu, Şhaplı, Şabe, Öçbe, Guj, Jude, Çüle, Lakay, Abaş) ile birlikte bugünkü adıyla Yanık yani Huncahable’yi kurmuşlar. Yanık adı, köy kurulduğu esnada çıkan bir yangın sebebiyle bölgeye yanan yer, yakılan bölge gibi isimlerden devşirilmiş. Ubıhların köyü kurmasının ardından da Hopa’dan Laz aileler önce köyün yakın çevresine yerleştirilmiş, şimdi ise köyde içiçe yaşamaktalar. Bugün Yanık Köyü’nde yaklaşık 60 Ubıh aile yaşamakta. Ubıh dili 90’lı yılların sonuna kadar az sayıda kişi tarafından da olsa konuşuluyormuş, bugün ise zihinlerini yokladıklarında yalnızca bir kaç kelime büyüklerden miras kalmış.

Taş ocakları akciğer kanserine neden oluyor”

170 üyesi olan dernek, muhtarlıkla birlikte “Taş Ocağına Hayır” kampanyasında bir komite oluşturmuş. Köy meydanında çadır kurulmuş ve imza kampanyası başlatılmış. 500’den fazla imza toplamışlar. Nejla başkan, süreç içerisinde birlikte olmanın bağları güçlendirdiğini vurguladı.

Süreci ise tüm detaylarıyla, köyün muhtarı Sibel Baykal ile konuştuk. Sibel hanım, 2006’dan bu yana köyde oturuyor, Yanıklı ve 2009 seçimleriyle muhtar seçilmiş. Muhtarlığa aday olma sürecini ise şöyle anlatıyor: “Kadınların desteğiyle muhtar oldum diyebilirim, tabi tüm köy destekledi ama özellikle kadınlar her zaman yanımda oldular. Dernek kurulduktan sonra, dernekle beraber köyün tarihi ve doğal dokusu bozulmasın diye birlikte çalışmaya başladık. Gençler, kadınlar hep yanımda oldular.”

Köydeki bu dayanışmanın yansıması ise “Taş Ocaklarına Hayır” sürecinde daha net görülüyor. Sibel hanıma bu kez de süreci sorduğumda yanıtı şu oluyor: “Köyde uzun yıllar öncesinden kalan özel bir işletme olarak taş ocağı vardı, sonrasında kapanmıştı. Depremin ardından tekrar Cengiz İnşaat tarafından açıldı. Havayı ve suyu kirletiyordu, Köyün hemen içindeydi. Ardından Temmuz 2012’de bu kez 3 tane daha taş ocağı açılmak istendi. Devlet Demiryolları hızlı tren projesi için bu ocakların açılması gündeme geldi. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları hazırlanmadan hemen yasal yollara başvurduk. Öncelikle maden kanununa göre kamu yatırımı ise ve alternatifi varsa bunu yapamayacaklarını öğrendik. Biz de alternatif, doğanın dokusunu bozmayacakları yerleri gösterdik; Geyve, Boğazköy’de zaten açılmış ocaklar mevcuttu. İstanbul üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’ne başvurduk, bizim için bir rapor hazırladılar, burası 25 bin dönümlük bir içmesuyu havzası içinde yer alıyor, koruma alanı içerisinde. Bu süreçte sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve Yeşiller Partisi bize destek verdi. Komite oluşturduk, imza kampanyası yaptık, basın bize destek verdi. Henüz bir karar gelmedi ancak şahsa ait olan ocak kapatıldı.

En önemlisi de bilindiği üzere taş ocaklarının akciğer kanserine yol açtığı kesinleşti. Onları Yanık’a kesinlikle sokmayacağız. Çerkesler Kafkasya’da nasıl bir bölgede yaşıyorlarsa, sürüldükleri yerde de ona benzer bir hayat kurmaya çalışmışlar. Doğaya zarar vermeden, doğayla uyumlu. Sakarya, tarım arazisi ve en verimli topraklar bu bölgede. Ama mevcut politikalar bize ‘tarım alanlarında patates yerine araba üretin’ diyor. Neden biz dışarıdan tarım ithal etmeye mahkum ediliyoruz? Yanık’la başlayan süreç Aksu, Yeşilyayla ve Nüfren’de devam ediyor. Belikışla’da santral kurulmak isteniyor. Onlarla iletişim halindeyiz. Tüm deneyimimizi paylaşıyoruz, sonuna kadar beraberiz. Yeşilyayla Köyü biraz geç kalmış, ÇED raporları hazırlanmış çünkü, ama gene de bir şeyler yapılabilir. 5 Nisan’da alınan yasa uyarınca artık ÇED raporu olmadan da taş ocağı yapılabilecek. Ama buna izin vermeyeceğiz. Mücadeleme sonuna kadar devam edeceğim. Nüfren de bizim gibi daha hazırlıklı. Sürekli iletişim halinde olmak önemli. Bu süreçte birçok Çerkes köyü ve Çakallık, Kayalar vs. dernekler bizim yanımızda oldular. Birlikte olmak çok önemliydi. Yanık deresi, Çatalkaya’da 3 tane şelale var ve sen bunu turizm için hazırladığın kataloğa koyuyorsun ve şelalenin dibine, köyün içine, evlerle içiçe taş ocağı açmak istiyorsun. Her bir ocak için 160 dönümlük arazi gündemde, oysa ki 16 hektar diyorlar. Bu bir devlet projesi, bunun yalnızca hızlı tren projesiyle sınırlı kalmayacağını düşünüyorum, bir rant var işin içinde. Bunlar, geri dönüşü olmayan projeler izin vermemek gerekli.”SASKİ (Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi) ve köylülerin açtığı (160 kişi) iki dava sonucunda, Sapanca Gölü’nü besleyen tatlı su havzasında yer aldığı için fiilen ve hukuken burada taş ocağı işletilemeyeceği kararı alındı. Devletin açmak istediği diğer ocaklar için de bu emsal teşkil edeceğinden kararın bizim lehimize çıkacağını düşünüyorum. Hızlı tren projesi için kullanılacak malzemenin zemin sıvı olduğu için bazalt niteliği taşıması gerekli, oysa ki buradaki malzeme kireç taşı ve kalter yani uygun değil. Bu bölgede endemit dedikleri yalnızca buraya özgü iki balık türü var, dere dokuz gözlü balığı ve kırmızı benekli balık. Bu ocak açıldığında bunlar yok olacaklar. Burası heyelan ve ayrıca deprem bölgesi, jeologların açıklamalarına göre en ufak bir patlama 3 şiddetinde bir deprem etkisi yaratacak. Düşünebiliyor musunuz? 20-30 tonluk kamyonlar köyün içinden geçecekler. Bitki örtüsü, asırlık çınarlar, ıhlamur ağaçları tamamen yok olacak. İzmit ve Sakarya’nın kullandığı içme suyu buradan sağlanıyor, su kirlenecek. Burada arıcılık yapılıyor, bu olmayacak.

Su şirketleri de çevresel tehdittir”

Süreçle ilgili, köy sakinlerinden Tolga Asalkan ile görüştüğümde ise şunları aktardı: “Yanık Köyü olarak, Taş Ocaklarına Hayır kampanyasında hep birlikte hareket ettik, ulaşabildiğimiz kadar insana ulaşmaya çalıştık. Siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına ve derneklere kadar herkes bize destek verdi. Beşiktaş Çarşı grubu bizimle iletişime geçti ve pankart hazırlayıp yolladılar. Ben de kendilerine Beşiktaş Jimnastik Kulübü kurucularından köylümüz Ahmet Bey’in kitabını hediye ettim. Burada hiçbir yerde olmayan kelebek çeşitleri var. Doğa harikası bir yerde yaşıyoruz. Yazın birçok etkinlik düzenliyoruz, sinema akşamları yapıyoruz. Yanık’ta, voleybol bir gelenektir. Uzun yıllardır herkes voleybol oynar. Köy meydanında gençler bir işletme açtı. Orada akşamları hep birlikteler. Beraber olunca acın acı, sevincin sevinç oluyor. Köyün tanıtımı için web sitesi kurduk, logo hazırladık, tişörtler bastırıyoruz. Web tabanlı bir kütüphane projemiz var. Kocaeli Kafkas Kültür Derneği’nden üniversitede okuyan gençlerle birlikte bu projeyi hayata geçirmek istiyoruz.”

Taş ocakları ile ilgili mahkeme kararı henüz kesinleşmese de kapatılan özel sektöre ait ocağın emsal teşkil edip açılamayacağı yönünde. Ama bundan daha büyük başka bir çevre tehditi daha var: Su şirketleri. Sapanca Gölü, Sakarya başta olmak üzere birçok yerleşim yerinin su ihtiyacını karşılıyor. Gölün kıyısında 16 tane su şirketi var. Çeşitli siyasal oyunlarla kanun dışı yollardan bu şirketler, gölün suyunu kurutmaktalar. Bir de Efem Su, Sırma Su gibi şirketler mineralli su için Çatalkaya mevkisindeki su kaynaklarına tesis kurmak istiyorlar. Sibel Hanım’ın belirttiği üzere suyu kaynağından almak demek tüm su havzasını kurutmak anlamına geliyor. Bir süre sonra derelerde akacak su kalmayacak. Sibel Hanım’ın sorusunu biz de soruyoruz: Sapanca’da bu kadar su fabrikası neden?”

Yanık Köyü sakinleri, “Doğa’dan Yanık’a, Yanık’tan İnsana” diyerek tüm bu olup bitenlere karşı birlikte hareket etmeyi başarmış. Köyde sit alanı ilan edilen Ubıh evleri var. Her birinin bakımını gönüllü olarak dernek ve muhtarlık yapıyor. Hayri Domaniç, köyün doğasına hayran kalıp sırf bu dokuyu korumak adına uzun yıllar önce Yanık Köyü’ne yerleşmiş.

İlk defa gitseniz bile sanki yıllardır tanıyormuşsunuz hissini veren tüm Yanık Köyü sakinlerine, özellikle Sibel Hanım’a bizi ağırladıkları için teşekkür etmek istiyorum. Yanıklılar 9 Haziran’da bir köy festivali tertip edecekler. Biz de Jıneps olarak o gün Yanık’ta olacağız. Umarım Yanık Köyü ile başlayarak Nüfren, Belikışla, Yeşilyayla ve Aksu’da eş zamanlı olarak yürüten doğa katliamı bir an önce son bulur.

Bilgi için: http://yanikkoyu.com

Elif Ergün

 

Sayı : 2013 05