İnsanları beslemek zorlaşacak
Son bir yılda dünyada olup bitenlere baktığımızda “Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz ?” diye kendimize soruyoruz. Bir yandan…
Arap coğrafyasındaki sadece adı “bahar” aslında resmen” kanlı kış“ olan devrimler (Suriye daha diz çökmedi) ile ABD’deki terör saldırısı. Diğer yandan…
AB içerisindeki özellikle güney avro bölgesi ülkelerinin içine yuvarlandıkları ekonomik krizler başımızı döndürüyor.
Bütün bunlar tartışılırken medyanın gözünden kaçan bazı olaylar da var ki, bunlara daha doğru bir ifadeyle “medyanın yeterince ilgilenmedikleri” de diyebiliriz. Örneğin son zamanlarda artan girdi fiyatları gibi.
Dünyada yaşanan ve hala etkisini sürdüren, uzmanların açıklamalarına göre de sürdürecek olan küresel ekonomik kriz girdi fiyatlarının artmasına, bu da gıda fiyatlarının istikrarsız olmasına ve yükselmesine neden oluyor. Ve aşırı fiyat artışları, tüketicilerin güvenli gıdaya ulaşmasında sıkıntı oluşturmaya başlıyor. Ancak burada kötü olan bir durum var ki o da bu gidişin daha en az 10 yıl süreceği beklentisi.
Bu beklenti içerisine girenler ise haklı. Uzmanlara göre dünyadaki gıda arzı azalırken, talep artıyor. Yüzde 2’lik bir talep artışı dahi gıda fiyatlarının yükselmesine neden oluyor. Talep artışının nedeni, sadece nüfus artışından kaynaklanmıyor. Daha önce 500 milyon olan Asya ve Güney Amerika’daki orta sınıfın 2 milyara çıkması ile bunların daha fazla gıdaya olan talepleri de önemli bir etken olarak karşımızda duruyor.
Gıda talebinin giderek arttığı, arzın ise azaldığı dünyamızda doğal olarak biyoyakıtlar tartışılır hale geliyor. Daha sürdürülebilir bir yaşam için çevrenin korunması amacıyla fosil yakıtlara biyoetanol ve biyodizel konulması gelecekte gıda fiyatlarını daha da arttıracak. Bu uygulamanın çevreciliği konusunda kimsenin bir şey söylediği yok ama hayata geçirilirken iyice düşünmek gerekiyor.
Söz konusu yakıtların üretiminde kanola, ayçiçek, soya, mısır gibi yağlı tohum bitkilerinden elde edilen yağlar kullanılıyor. Gelecekte bunların arzında sorun oluşmaması için ilk planda atık kızartmalık yağlar ile hayvansal yağların kullanılması gerektiği uzmanlar tarafından söyleniyor. İkinci planda ise yağlı tohumların üretiminin arttırılması için, çiftçiye gerekli desteklerin sağlanması gerekiyor.
Özellikle Türkiye’de bunların ithal edildiğini, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) kararıyla 2013’ten itibaren de fosil yakıtlara biyobenzin ve biyodizel ilavesinin zorunlu olduğunu düşündüğümüzde gelecekte gıda sıkıntısı ile karşılaşacağımız konuşuluyor.
Biliyorsunuz Somali başta olmak üzere Afrika Boynuzu olarak adlandırılan bölgedeki ülkelerde bu yıl açlık dramları yaşanmıştı. Birleşmiş Milletler, bir yandan açlıkla mücadele için bir yıl için 700 milyon dolarlık bir finansmana gereksinim olduğunu açıklarken, diğer yandan ülkeler hızla silahlanıyor ve bunun için milyarlarca dolar harcıyorlar.
On dört yıl sonra 8 milyar, 32 yıl sonra 9 milyara ulaşacak olan dünya nüfusunun beslenmesi için tarımsal üretimin yüzde 70 arttırılması gerekecek. Bunun için yeni tarımsal alanlara ve su kaynaklarına ihtiyaç duyulacak. Ancak o da sınırlı. O halde şimdiden öncelikle dünyanın kirlenmesini engelleyecek, iklim koşullarını değiştirmeyecek tarım politikalarının uygulanması gerekiyor. Bu nedenle örneğin en basitinden gelişmiş ülkelerin gelecek yıl 19.su yapılacak olan iklim konferansına gereken önemi vermeleri gerekiyor.
Prof. Dr. Harun Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi
Sayı : 2013 05