General Fadeyev: “Ölenlerin azami yüzde onu savaşta silahla öldürülmüştü, geriye kalan halkın çoğu acımasız şartlarda, kış soğuğunda ormanlarda ve çıplak kayalarda tipi ve don yüzünden, açlık ve hastalıktan yaşamını yitirmişti. Özellikle de kadınlar ve çocuklar arasında ölüm oranı dehşet verici düzeyde idi. Dağlılar Türkiye’ye gönderilmek üzere deniz kıyısında toplandığı zaman onların arasında erkeklere oranla kadın ve çocukların azaldığı hemen belli oluyordu.”
Rus Tarihçi Zaharyan: “Çerkesler bizi sevmezler. Biz onları, özgür çayırlarından çıkardık. Avullarını yıktık. Birçok kabile tümüyle yok edildi…”
Y. Abramov: “Dağlılar her türlü eşya ve emlaktan yoksun, sefil ve muhtaç halde Anapa ve Novorossiysk limanlarında bekliyorlardı, ayrıca Kuzeydoğu kıyısındaki birçok koy, iskele ve büklerinde kalabalık Çerkes grupları toplanmıştı. Yaklaşık yarım milyon insanı bu kadar kısa sürede taşıyabilecek gemi filosu düşünülemezdi. Tekne ve gemi yetersizliği, kıyıda açıkça faciaya yol açıyordu; kimi dağlılar kendilerine sıra gelmesi için altı ay, hatta bir yıl beklemek zorunda kalıyorlardı. Aylarca kıyıda kalan bu vatansız, yurtsuz, evsiz insanlar adeta ölüme terk edilmişlerdi. Açık havada, kış soğuğunda, karda, yağmurda doğru dürüst yiyecek bulamayan, giysi ve parası olmayan binlerce insan ölüme mahkumdu. Deniz kıyısı boyunca binlerce insanın çektiği çile ve işkenceyi anlatmak imkansızdır. Açlık ve hastalıklardan her gün yüzlerce dağlı yaşamını yitiriyordu. Karadeniz’in kuzeydoğu kıyısı boydan boya cesetle doluydu, sayısız cenazeyi gömecek olanak bile yoktu. Hayatta kalmış diriler, ölüler arasında bekliyorlardı. Ama çoğuna Osmanlı’ya ulaşmak nasip olmadı. Bu korkunç faciayı görenlerin anlattıkları insanın kanını donduruyor; ölmüş annelerinin göğüslerini emen sabi çocuklar, ölmüş çocuklarını kucağından ayıramayan anneler, soğuktan donmamak için adeta birbirine yapışmış ve donarak tepe gibi vahim bir görüntü oluşturan cesetler”.
Kont Lev Tolstoy: “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerinin, ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemezdi…”
A.Fonvil: “Akçakale’ye 15 bin kişi indirildi. Öldürücü soğuğa ve yağmura karşın ağaç altlarından başka barınma olanakları yok. Eğer iyi yürekli birileri çıkıp kuru ekmek vermiyorsa, yiyecek hiçbir şeyleri yok. Sıtma ve veba hastalıkları her gün onlarca kişiyi öldürüyor. Dua okuduktan sonra üç, dört kişi ölüyü sırtlıyorlar ve arkalarından yalnızca birkaç yakını yürüyor. Çerkeslerin ölü gömmelerini Kafkasya’da da görmüştüm. Ama burada gördüklerimi şimdiye kadarki yaşamımda karşılaştırabileceğim hiçbir şey yok.”
Rus Tarihçi Y.D. Felisin: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü.”
Rus Tarihçi Sulujiyen: “Dağlılar teslim olmuyor diye biz davamızdan vazgeçemezdik. Silahlarını alabilmek için yarısının kırılması gerekti. Kanlı savaşta birçok kabile tümüyle yok oldu. Ayrıca, çoğu anneler bize vermemek için kendi çocuklarını öldürüyorlardı…”
Jan Karol: “Rusya’nın Kafkasya’yı fethi, çağımızın barbarlık tarihinin en feci tablosunu oluşturur. Kafkas dağlılarının direnişini kırabilmek için 60 yıllık askeri terör ve kıyım gerekti…”
Rus St. Petersburg Gazetesi: “Savunmaları ile ölümsüzleştirdikleri sahillerden kaçış başladı. Çerkesya artık yok. Dağlardaki artıkları da askerlerimiz yakında temizleyecek ve savaş kısa zamanda sona erecek…”
Sayı : 2013 05