“Adalet Yürüyüşçüleri”nin Antalya’dan başlayan sessiz, sakin, kararlı ve insani yürüyüşleri İstanbul Gezi Parkı’nda insanlık dışı muamele ile son buldu.

Kadir Canbek, Ulaş Çakar ve Canberk Apiş üç karanfili, üç gencin öldürüldüğü yere bırakmak üzere yollara düştüler. Yol boyu onlara zaman zaman katılanlar, selamlayanlar, yolcu edenlerle birlikte 1100 kilometre ve 33 gün yürüdüler.

Burdur, Isparta, Afyonkarahisar, Eskişehir, Ankara, Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli ve İstanbul Gezi Parkı’na kadar destekçileri halktı.

Halktan başka kimse yoktu yanlarında. Bir sıcak duş, bir sıcak yatak ayarlama derdinde olanlar, onlara evlerini açanlar, yol boyu yemek ısmarlayanlar dışında arkalarında finansörler yoktu. Biraz sarma tütünleri, biraz filtreli sigaraya özlemleri vardı o kadar.

Eskişehir’de öldürülen Ali İsmail Korkmaz’a, Ümraniye’de öldürülen Mehmet Ayvalıtaş’ın hayatını kaybettiği yere, Ethem Sarısülük’ün Ankara’da vurulduğu kaldırıma birer karanfil bırakmak ne kadar tehlikelidir ki?

Ne kadar insanidir?

Ne kadar barışçıldır?

Ne kadar korkutucudur?

Ve ne kadar yerlerde sürüklenilesi bir eylemdir?

Acılı ailelerin acılarını 33 gün yüreklerinde taşıyarak taziyeye yürümek, dünyanın neresinde dayak ile karşılık bulabilir?

Onlar, vurulup öldürülenlerin adaleti için yürüdüler.
Onlar, dinleri, mezhepleri, halkları, kilometrelerce sırt çantalarında taşıdılar.
Ne etnisitelerini, ne inançlarını, ne de hayallerini anlattılar. Sustular.
Sadece yürüdüler.
Bizler, yürüyen Çerkes çocuklarımızla Çerkes, Kürt çocuklarımızla Kürt, Alevi çocuklarımızla Alevi, Sünni ile Sünni, Türk ile Türk olduk.

Sustuk.
Biz sustuk, onlar yürüdüler.
“Adalet İçin” birlikte yürüyebileceğimizi gösterdiler.

Acıyı paylaşırken, adaleti ararken suskun, kavgasız, barışçıl duruşları ile Türkiye halklarına örnek oldular.

O yerlerde sürüklenen, o ağzı burnu kanla doldurulan çocuklarımız, kör olası dahi demediler.

Ey adalet! “Kör olma da gör bizi”dediler.

Biz sustuk.