Resmiye Abla! Resmiye Abla!
Ebruli bir edayla seslenirdi…
Aklımdan çıkmayan, bir gözlük düzeltmesi vardı, bir de renkli renkli sevgi dolu bakışı…
Benim için, en güzel Abaza oyunu oynayandı…
Dans ederken sanki kuğu gibi süzülürdü…
Kuğu gibi süzülürken yetişemezdiniz hızına…
Parmakları on değil, bin olurdu o ayak figürlerini yaparken…
…
Resmiye Abla! Resmiye Abla!
Her gün yanına taşındı, sıcak olduğu için bir kaşık dondurma ile…
Sıcağa dayanamadı, eridi süt oldu, sağıldığı zamanın sıcaklığına geldi eriyen süt…
…
Şimdi söylesek, bilemez, anlamaz Matez’e ne olduğunu…
…
Okuyabilseydi bunu, önce derin bir nefes alır, verirken aldığı o dumanı, gözlüğünü yine o zarif eliyle düzelterek öyle okurdu…
Dans ederken, çıkarılsa bile giydiği o şık ayakkabılar, o zarafetinden bir şey kaybetmez, o uzun etek boyu yetişemezdi o zarif dönüşlere…
Bence en iyi Abaza oyunu oynayandı…
…
Mızıka çalmasına hiç gerek yok, eliyle çalardı, tahtanın sesine bile yön verirdi…
Resmiye Ablasıyla birlikte Rengin, Yücel, Tülay, Bengün…
Her biri, ayrı ayrı bir otobüs doldururdu…
İster Bıçkı için olsun, ister Uludağ için olsun…
…
Açtım kapağını.
Duvara dayalı siyah piyanonun bir tuşuna bastım…
Dolunay kadar berrak bir ses geldi o tuştan…
Do harfiymiş meğer…
Bestesi yapılsa keşke, notalar yetmez…
Kitabı yazılsa keşke, işte o zaman yeter alfabe…
…
Resmiye Abla! Resmiye Abla!
En son, onu ziyaret etmek için çıkmıştı evinden…