Halkların Demokratik Partisi (HDP), 1922 yılı Aralık ayında yaşanan Gönen-Manyas Çerkeslerinin sürgününe ilişkin bir açıklama yaparak, “Bu topraklarda, eşitlik, özgürlük ve barış içinde yaşamanın koşulu yüzleşmek, tarihi bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktır” dedi ve devlet arşivlerinin açılmasını istedi.
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Hatice Altınışık, 1922 yılı Aralık ayında başlayan ve 1923’te de devam eden, Gönen-Manyas Çerkeslerinin sürgünüyle ilgili yazılı açıklama yaptı: “Bu ülke, halkların birbiri içinde eritildiği, eritilemeyenlerin düşman edildiği, birbirine karşı önyargı ve nefretle eğitildikleri bir tarihin ağırlığını taşıyor.”
Altınışık, Çerkeslerin de, yüzyıllık bir savaşın ardından uğradıkları yenilginin sonucu olarak, insanlık tarihinin ilk soykırımını yaşadıklarını, tarihi anavatanlarından koparılarak sürgün edilip geldikleri topraklarda da tekçi zihniyetin hedefine maruz kalmış bir halk olduğunu ifade etti.
Çerkeslerin, uzun yıllar boyunca birbiriyle çelişir gibi görünen, oysa aynı amaçla, diğer halklarla aralarında oluşabilecek tüm diyalog kanallarını iki koldan torpillemeye yarayacak, hem ‘işbirlikçi’ hem de ‘hain’ olarak kategorize edildiklerini belirten Altınışık, şöyle devam etti:
“Kahraman Ethem Bey, hain Ethem oldu”
“Oysa Çerkeslerin bu topraklardaki tarihi, tam da anlatılmayan, saklanan, çarpıtılan, yazılmayanda saklıdır. Bu ‘gizli ve kirli’ tarihin içinde, Cumhuriyet’in ilk ‘İç Sürgün’ uygulaması Çerkeslere yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından, savaş adeta, egemenliği “tek millet, tek dil ve tek din”de toplamaya dönüşmüş, geçilen bu yeni aşamada Kurtuluş Savaşı’nın ‘kahramanı’ Ethem Bey, artık ‘Hain Çerkes Ethem’ olmuştur.
Gönen-Manyas Çerkeslerinin sürgünü, Ethem Bey’in tasfiyesi sonrasına denk gelir. Ethem Bey’in yanında savaşmış ve ona destek vermiş milis güçlerinin yoğunlaştığı bir bölge olan Gönen-Manyas yöresi Çerkeslerini cezalandırmayı, diğerlerine de gözdağı vermeyi hedefleyen bu sürgün hakkında Çerkes büyükleri konuşmamayı, hatırlamamayı, adeta hafızalarından silmeyi seçmişlerdir. Konuyla ilgili konuşanların anlattıkları ise bir insanlık ayıbının tüm unsurlarını içinde barındırır.”
İlki, 1922 yılı Aralık ayında gerçekleşen sürgünün, 1923 yılında da devam ettiğine dikkat çeken Altınışık, şunları belirtti: “Yaklaşık 14 köyün birer öküz arabasında ve jandarma eşliğinde, aylarca sokaklarda, meydanlarda, açıkta bekletilerek, dipçiklenerek, aşağılanarak yaptığı bu yolculuk, Çerkeslerin Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağıtılmalarıyla son buldu. 30 köyün sürgünü ise Lozan Antlaşması üzerine durduruldu.
1923 yılında Çerkeslerin yaşadığı baskı, başka alanlarda da devam etti, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine son verildi. 2. Meşrutiyet Dönemi’nde 1908’de kurulan Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti, 1918 yılında kurulan Çerkes Kadınları Teavun Cemiyeti ve Kadınlar Cemiyeti’nin İstanbul’da açtığı özel okul 1923 yılında kapatıldı”
Çerkeslerin hesaplaşma amacı gütmediklerini ancak ‘helalleşilmesi’ gereken bir halk olduğunu kaydeden Altınışık, “Bu topraklarda, eşitlik, özgürlük ve barış içinde yaşamanın koşulu yüzleşmek, tarihi bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktır” diyerek, arşivlerin açılmasını istedi: “Gönen-Manyas Sürgünü’nün nedenleri ve sonuçlarının, karar verici ve uygulayıcıları hakkındaki tüm belge, bilgi ve kayıtların devlet arşivinden çıkarılmasını ve kamuoyunun bilgisine sunulmasını talep ediyoruz. Sadece oy isteme zamanlarında, kimliğini ‘hamiline imzalı kart’ gibi kullanan Çerkes milletvekillerinin de bu vesileyle sorumluluklarını hatırlamalarını umuyor ve bekliyoruz” (demokrathaber.net)