Alanlar’da cenaze töreni
Derleyen: Muammer Tekin
Alanlar’da cenaze töreni
Alanlar (Osetler) Kafkasya’nın kadim halklarından biri.
Alan törelerine dair araştırmalar yapan Muammer Tekin’in çeviri,
anlatı ve gözlemlere dayalı derlemelerini dizi yazı halinde vermeye başlıyoruz.
Çok tanrılı dönemdeki uygulamaların yanısıra tek tanrılı dinlerin de etkilediği cenaze törenleri ile başladığımız dizi yazı; misafir ağırlama, barıştırma yöntemleri, düğün gibi konularla devam edecek.
Derleyen: Muammer Tekin
Cenaze
Aileden birisi öldüğü zaman yanında bulunan diğer aile fertlerinin yüksek sesle ağlamaları, komşuları cenaze evine toplardı.
Cenaze için yapılacak işlemleri komşularla birlikte akrabalar yapar, mezar yeri hazırlanır, başka köylere haberciler gönderilir, duyması gereken herkese bildirilirdi. Cenaze günü, öleni tanıyanlar ve aynı köyden olanlar işe gitmezler, duyurulmadığı için işine gidenler kendisine duyurulmamasını hakaret kabul ederdi. Cenaze duyurma işini akraba olmayanlar yapardı.
Cenaze Habercisi
Cenaze günü köylere haber vermeleri için birer atlı, eğer köy uzak ise iki atlı gönderilirdi. Cenaze habercileri ölenle aynı sülaleden olmayanlardan seçilirdi.
Haberci gittiği köyde ölenin akraba veya dolaylı akrabalarına gider, isim bilgisi ve defin gününü haber verirdi. Haberci gittiği köye girdiği andan itibaren sağa-sola bakmaz, hava şartları ne olursa olsun atının kuyruğunu bağlamaz, kamçıyı sol elinde tutar, atının sağ tarafından inerdi. Habercinin bu davranışı, kendisini uzaktan görenlere ne amaçla geldiği hakkında fikir verirdi. Kendisini karşılayanların 10-12 adım uzağında üzgün bir şekilde duran haberci, başını eğer, ellerini aşağı sarkıtır ve bir dakika kadar beklerdi. Karşısındaki insanlar gelenin cenaze habercisi olduğunu anlar, kimin öldüğünü henüz bilmeden saygı duruşunda beklerlerdi.
Kısa beklemeden sonra önce haberci konuşur ve “Bundan sonra iyi haberler alın, akrabanız (isim verir) vefat etti” derdi. Haberi alanlar, “Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun. Bundan sonra siz de iyi haberler getirin, mutlu haberlerle yaşayın” gibi sözler söyleyerek haberciyi eve buyur ederlerdi.
Alanlar’da ölüye sesli ağlamak makbuldü, fakat saçını başını yolacak şekilde isyan etmek ayıptı.
Kadınlar ağlarken içlerinden biri ağıtlar yakar, birkaç kişi birden ağıt söylemezdi. Ağıt sözlerinde ölenin ismi çeşitli özellikleriyle anılırken, daha önce ölen, özellikle genç olanların isimleri de anılırdı. Genç yaşta vefat edenlere yakın akraba ve dostları içtenlikle ağlarlardı.
Alanlar'da babalar ölen çocuklarına, anneler birkaç günlükken ölen bebeklerine ağlamazlardı. Karısı ölen erkeklerin ağlaması ve kayınbabaların damatlarına ağlamaları ayıp karşılanırdı. Damat ve enişteler de kayınbiraderlerine ağlamazlardı.
Maroy
Taziyeye giden kadınlara özgü bir gelenekti.
Çok eskilerde gruplar halinde cenaze evine giden kadınlar içeri girdikleri zaman, içlerinden söz üretmede usta olan biri diğerlerinden biraz önde durarak ağıt yakardı. Hemen arkasında muntazam sıralar halinde duran diğer kadınlar da hep bir ağızdan onun söylediklerini tekrar ederlerdi. Öndeki kadın iki elini yanaklarına veya dizlerine vurursa diğerleri de onu taklit ederdi.
Ağıt söyleyen, sözlerini söylediği anda, arka sıradakiler koro halinde “Dedey dey dedey” gibi sözlerle eşlik ederlerdi. Ağıt söyleyen durduğu anda diğerleri tekrar ederdi. Kadınlar yanaklarına vurursa, ağlamakta olan birinci derece akraba kadınlar da aynı şeyi yaparlardı.
Kadınlarla birlikle başsağlığına giden kızlar ise farklı davranır, cenaze sahiplerinin karşısında sağ dizlerinin üzerine çöküyormuş gibi yapar ve dua ederlerdi.
Çok eski zamanlarda, ölen kişi erkek ise akrabası kadınlar isyan derecesinde ağlar, yanaklarını çekiştirerek kanatır, saçlarını adeta yolar ve cenaze defnedilirken yoldukları avuç avuç saçları ölenin mezarına bırakırlardı.
Kefen
Alanlar çok eskilerden beri ölülerini kefenle defnettiler.
Sonradan Hıristiyan dininin etkisiyle, bu dine mensup olanlar ölülerine günlük hayatta giyilen elbiseler giydirmeye başladılar. Hıristiyanlar, Müslümanlar gibi ölenleri yıkayıp temizliyor ama kefen yerine elbise giydiriyor, Müslümanlar ise İslam dininin gerektirdiği gibi hareket ediyorlardı.
Eskiden; insanlar öldükten sonra nereye gideceklerini düşünsünler diye, ölen kişinin kefeni giydirilmeden önce, dış kapının önüne asılarak teşhir edilirdi.
Ölen erkeklere giydirilecek kalpaklar kayınbiraderleri tarafından getirilirken, kadınların başörtüsü ailesi tarafından alınırdı. Bazı kızlar gelin giderken başörtüsü parasını peşin alırdı.
Alanlar eskiden beri cenazelerini, ölümün olduğu gün gömmeye özen gösterdiler. Güneş batıncaya kadar gömülemeyen cenazeler ertesi güne bırakılırdı.
Alanlar 18. ve 19. yy.’ın ilk çeyreğine kadar cenazelerini anıt mezarlara defnettiler. Bazen birkaç aile, anıt mezarları ortak yaparak kullandılar. O yıllarda ölüler tabutsuz defnediliyor, üzeri keçe veya yamçıyla örtülüyor, sonra toprak dökülüyordu. Ölen erkek ise günlük hayatta kullandığı silahlar, yiyecekler ve bir küp içki; kadın ise kullandığı süs eşyaları mezara konuyordu.
Defin Günü
Alan törelerine göre cenazesi olan evlerde birkaç gün yemek pişirilmiyor, yiyecekler komşu ve akraba evlerinden getiriliyordu.
Müslüman olmayan Alanlar’da cenaze yıkanıp giydirildikten sonra evin dışına çıkarılarak uygun bir yere konuyor ve burada insanlar önünden geçerek veda ediyorlardı. Hıristiyanlıkla birlikte, önce papazlar dua edip veda etmeye başladılar.
Eğer ölen erkek ve karısı genç ise, tabut yüksekçe ayaklar üzerine konuyor, karısı eğilerek tabutun altından üç defa geçiriliyordu. Bu uygulama; ‘kadın gençtir ve bekar kalmayacaktır, öbür dünyada da onun karısı olsun’ diye yapılıyordu.
Genç yaşta ölenler defnedilmek üzere götürülürken, cenazeden önce mezarlığa giden akraba kadınlardan biri mezarın başında durarak, ‘korkma, şimdi sana bir arkadaş geliyor’ diyerek boş mezara seslenirdi.
Ölüye At İthafı
Yine çok eskiden erkek cenaze için, sağlığında bindiği at eğerlenir, üzerine de silahları bağlanarak cenazeyle birlikte mezarlığa götürülürdü. Mezarlıkta cenaze yere konduktan sonra hazırlanan at getirilir, cemaatin içinden bir yaşlı atın gemini ölünün eline tutturur, kendisi de kalpağını çıkarıp eline bir kama alır ve ölüye şu şekilde seslenirdi:
“İşte tam takım atın, öbür dünyada yaya kalma, yaşarken bu ata nasıl bindiysen, öbür dünyada da atına bin ve seyahat et.”
Daha sonra dua ederdi:
“Sana inanıyoruz Allahım. Her şeyi sen yarattın, ölü de diri de senin hikmetin. Bugün bu kişi öbür dünyaya göç ediyor. Biz törelerimiz gereği kendisine bu atı helal ediyoruz. Yaşarken bu ata bindiği gibi, öbür dünyada da binmeyi nasip et. Ölüler diyarında melekler kendisini korusun. Dünyanın tek sahibi Allahım, eğer bu kişi yaşarken günah işlediyse affet. Cenazesine gelen ve dua eden şu güzel insanların hatırına kendisini cennetine kabul et.”
Sonra cemaate dönerek:
“Gözyaşlarınızla uğurladığınız bu güzel insana veda ediniz” derdi.
“Uğurlar olsun gerçek dünyaya” gibi ve daha birçok arfe konuşmalarından sonra elindeki kamayla atın sağ kulağından kestiği kılları alarak ölenin göğsüne serpiştirirdi.
Kürekle kendisine uzatılan topraktan da bir avuç alıp, “günahsız yat” diyerek ölünün üzerine dökerdi.
Ölü, anıt mezar türü bir yere gömülecekse iki kişi içeri alınırdı. Mezar normal ise, bir kişi inerek gerekli işlemi yapardı.
Ölü defnedildikten sonra mezarın üzerine bir miktar barut koyar, ateşler ve oradan ayrılırlardı. Erkekler mezarlıktan ayrıldıktan sonra tekrar cenaze evine döner, verilecek yemeğe katılırlardı.
Erkeklerden sonra kadınlar bir müddet daha mezarlıkta kalırdı.
At Yarışı
Eski törelere göre Alanlar cenazeyi kaldıracakları gün ölen kişi adına at yarışı tertipliyorlardı. Hazırlıklar yapılıyor, yarışacak atlar tespit ediliyor, daha sonra atlılar yarışın biteceği yerde toplanıyorlardı.
Burada toplanan halktan yaşlı biri eline kumel tasını alıp arfe yaptıktan sonra yarış kurallarını son kez hatırlatırdı. Sinirlenmeden, hilesiz ve birbirlerine saygılı bir şekilde yarışmaları gerektiği hakkında direktifler verirdi.
Daha sonra atlılar yanlarına hakemlik yapacak bir atlı daha verilip başlangıç yerine gönderilirdi. Yarışı birinci bitirene ödül verilir ve at yarışı biterdi. Aynı gün gabağ denilen başka bir yarışma başlardı. (Devam edecek)
Sayı : 2014 06
Yayınlanma Tarihi: 2014-06-10 00:00:00