Nüfusunun dörtte birini savaşta kaybeden Çeçenya’nın acıları, Kafkas Vakfı’nda düzenlenen bir programla yeniden gündeme geldi.
Yakın tarihin en yıkıcı savaşlarından biri olan Çeçen-Rus Savaşı 20 yılı geride bıraktı. Savaşta 250 bine yakın kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bu rakam, toplam nüfusu bir milyonu bulan Çeçen halkının dörtte biri anlamına geliyor. Katledilen sivillerden 42 bini 10 yaş altı çocuklardan oluşurken savaş nedeniyle 500 bin kişi de mülteci konumuna düştü.
Kafkas Vakfı; Gazeteci Cenk Başlamış, yazar Alev Erkilet, Mehdi Nüzhet Çetinbaş ve Hulusi Üstün’ün konuşmacı olarak katıldığı bir panelle yirminci yılında Çeçenya savaşını yeniden gündeme getirdi.
Kafkas Vakfı’nın eski başkanlarından Mehdi Nüzhet Çetinbaş, savaş sırasında Türkiye’ye sığınan Çeçen mültecilerin yaşadıkları zorluklardan örnekler vererek, “Paramız, imkanımız yoktu ama çaresizlikten gelen mültecileri önce otellere yerleştirdik. Sonra birisi geldi ve Feneryolu’nda metruk durumda bulunan Devlet Demiryolları’nın yazlık barakalarını kullanmamızı tavsiye etti. Aynı şekilde okula bir veli geldi ve Ümraniye’de Halilurrahman Camii altında boş bir yer var, mülteciler için kullanılabilir dedi. Alanı suntalarla bölerek mültecileri yerleştirdik. Keza, Beykoz’daki kamp da bu şekilde oluşturuldu” diyerek yaşanan zorlukları gözler önüne serdi.
O dönemlerde Türk halkının çok büyük destek verdiğini de belirten Çetinbaş, Çeçenya’dan gelen insanların yasal olarak mülteci kabul edilmediğini ve yaşanan zorlukların sürdüğünü vurguladı. “Çeçen savaşı bize çok büyük dramlar, ızdıraplar yaşattı, ama büyük tecrübeler de kazandık” diyen Mehdi Nüzhet Çetinbaş, Türkiye’de 5 yıl kalan yabancılara devletin vatandaşlık verdiğini ancak 10 yıldan fazladır Türkiye’de yaşayan kimi Çeçenlerin hala vatandaşlık alamadıklarını ve sınır dışı edilme tehlikesiyle yüz yüze olduklarını hatırlattı.
1989 ve 2010 yılları arasında Moskova’da Milliyet gazetesi temsilcisi olarak çalışan ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ders veren Cenk Başlamış ise savaş başladığı andan itibaren ateş altında sürdürdüğü görevi sırasında yaşadıklarını aktardı.
Savaş süresince sekiz kez Çeçenya’ya giden Cenk Başlamış, Dudayev’in Grozni’de düzenlediği ve bağımsızlığı ilan ettiği basın toplantısına da şahitlik ettiğini belirtti. Katıldığı toplantının en unutulmaz anının, bir gazetecinin ‘Moskova sizin bağımsızlığınızı tanımıyor’ sözü üzerine Dudeyev’in ‘Biz de onları tanımıyoruz’ diye cevap vermesi olduğunu söyleyen Başlamış, oradaki gazetecilerin bunu basit bir politik ifade zannettiğini ama ardından büyük bir direniş geldiğini belirtti.
“Grozni havaalanına ilk indiğimizde kışlaya indik sandım. Her tarafta Rus askeri, tanklar, silahlar. Korkunç bir yığınak vardı. Bu şehri kim nasıl alabilir diye düşünmüştük. Sonraki gidişlerimde Grozni’nin tamamen yok olduğunu gördüm. Bu durumu anlatacak başka bir kelime bulamıyorum. Aynı dönemde yine tüm dünyanın gözü önünde Bosna’da da bir savaş sürüyordu. Ancak Bosna Avrupa’da yer aldığı için yeterli olmasa da sesini duyurabildi ama Çeçenya’daki yıkıma, canlı şahitler dışında kimse yeterince şahitlik edemedi.”
Savaş süresince zaman zaman savaşan Çeçenlerle sohbetleri olduğunu söyleyen Başlamış, “Bu kadar büyük bombardımanlardan nasıl kurtulduklarını sorduğum kimi Çeçenler ‘Bombardıman başladığında bulunduğumuz yerin altındaki toprağı kazıp içine giriyorduk, bombardıman bitince dışarı çıkıyorduk’ cevabını veriyorlardı” diyerek şahitliğini aktardı.
Panelin konuklarından ‘Ele Geçirilemeyen Toprak: Kuzey Kafkasya’ kitabının yazarı Sosyolog Alev Erkilet ise Çeçenlerin tarih boyunca bir bağımsızlık mücadelesi verdiklerini belirtti. Bu mücadeleyi yürüten Çeçenlerin çevreden gelecek tepkilere önem vermeden cesurca davrandıklarını söyleyen Erkilet, “2002’de kitap çalışmasını yaptığımda, Türkiye’ye gelen yaralı Çeçenlerle ve cepheye gidenlerle görüştüm. O dönemde mücadelenin içerisindeki herkes, İmam Şamil davasının bir parçası olarak görüyordu kendini” dedi.
Kafkasya konusundaki araştırmalarıyla tanınan yazar Hulusi Üstün, moderatörlüğünü yürüttüğü programda Türkiye tarihinin en büyük mitinglerinden birinin önceden bir hazırlık yapılmaksızın Grozni’ye atom bombası atıldı iddiaları üzerine Taksim’de gerçekleştiğini hatırlattı. Kafkas halklarının kendi içlerinde görülen mikromilliyetçiliğin birleşmenin önündeki en büyük engellerden biri olduğuna vurgu yapan Üstün, savaş süresince Türk halkının Çeçenler için büyük bir özveri sergilediğinin de altını çizdi. Savaşta yaşanan katliamlar için “Bir günde duyduğumuz felaketler dert olarak bir ömre yeter” diyen Hulusi Üstün, bu savaşın yaşayan şahitleriyle görüşmeler yapılması ve yaşananların medyada daha fazla yer almasının sağlanması gerektiğine dikkat çekti. (Yeni Şafak)