“Canlar Ülkesi ABHAZYA” kitabından alınmıştır.
Yazan, Derleyen, Yayına Hazırlayan:
Anıt Baba (Papba), Behice Bağ, Adnan Özveri (Yağan)
(1. Baskı – Nisan 2014, 2. Baskı – Eylül 2014)
Tanrı Dünya’yı milletler arasında pay etmeye karar verir. Böylece herkes kendi yurdunu bilecek ve onu gözetecektir. Tanrı bu kararını melekleri aracılığı ile tüm milletlere bildirir. Saptanan dağıtım gününde herkes gelmiştir ve tüm milletlere toprak dağıtılır. Sadece Abhaz bir gün gecikmeyle, Tanrı’nın huzuruna çıkar.
“Ben” der Abhaz utangaç bir sesle, “söz verdiğiniz toprağı almak üzere gelmiştim…”
“Ama toprakları dün dağıttım. Peki, sen neden dün gelmedin?”
“Gelemedim. Misafirim vardı ve onu bırakamazdım.”
Tanrı Abhazın bu yanıtından ziyadesiyle etkilenir, çünkü misafire kendi emaneti olarak bakılmasını emreden O’dur. Bu şekilde Abhaz, Tanrı’nın affına mazhar olur.
“Aslında bütün toprakları dağıttım. Ama yaptığın olumlu davranış yüzünden seni de yurtsuz bırakamam. Bu nedenle sana kendim için ayırdığım küçük ama cennet parçası gibi bir ülke vereceğim. Bu dağlarla deniz arasında bir ülkedir. Adıyla yaşasın. Sana emanettir ve onu sakın cehenneme çevirmeyesin.”
Efsaneye göre o gün bugündür Tanrı cennete yaşar ve Abhazya hem Abhazların yurdu hem de Tanrı’nın Dünya’daki dinlenme köşesidir.
Ritsa Gölü Efsanesi
Bir efsane der ki “Bir zamanlar Ritsa Gölü’nün yerinde bir vadi ve onun içinden akan bir ırmak varmış. Bu vadinin masalsı yamaçlarındaki meralarda, dünyalar güzeli bir kız yaşarmış. Adı Ritsa olan bu kızın Agepsta, Atsetuk ve Pşegişhi adında üç erkek kardeşi varmış. Erkek kardeşleri gündüz ormanda avlanır, akşam olunca da kulübede toplanırlarmış. Ritsa onlara yemekler hazırlar ve şarkılar söylermiş. Bir gün ne olmuşsa olmuş, genç delikanlılar uzak bir dağa avlanmaya gitmişler ve akşam dönmemişler. Ertesi gün de bir haber çıkmamış. Ritsa onları çok özlüyor ve bir an olsun gözünü yoldan ayırmıyormuş. Bir yandan da kardeşlerine duyduğu hasreti büyüleyici sesiyle şarkılara döküyormuş. Ne yazık ki onun bu güzel şarkılarını Gega ve Yupşara adında iki orman eşkıyası duymuş. Bu iki haydut sesi takip edip kulübenin yakınına gelince Ritsa’yı görmüş ve onu kaçırmaya karar vermişler. Yupşara onu kaptığı gibi atının terkisine atmış, Gega ise onu bir örtü ile örtmüş.
Ritsa’nın yürek parçalayıcı yakarışları, nihayet avdan dönmekte olan kardeşlerine ulaşmış. Pşegişhi haydutlara dev bir kılıç fırlatmış. Ne var ki isabet ettirememiş. Fakat nehre düşen kılıç nehrin yatağını kapatmış. Yolu kesilen su hızlıca vadiyi doldurmuş ve göle dönüşmüş. Yine de yetişen yardım Ritsa’ya güç vermiş ve son bir çabayla onu kaçıran haydutların elinden sıyrılıp attan atlamış. Fakat dengesini sağlayamayıp yeni oluşan gölün içine düşmüş. Erkek kardeşleri ne kadar uğraştılarsa da onu kurtarmayı başaramamışlar. Ritsa gölün içinde kaybolmuş.
Bunun üzerine kız kardeşlerinin intikamını almak için haydutların peşine düşen erkek kardeşlerden Pşegişhi, Yupsara’yı yakalamış ve onu da gölün içine atmış. Ne var ki gölün suları bu rezil haydudu içine almamış ve onu fırlatmış. Akan bir suya kapılıp denize doğru sürüklenen Yupsara’ya yardımcı olmaya çalışan arkadaşı Gega da başarılı olamamış ve o da aynı suya düşüp, aynı feci sonu paylaşmış. Bu korkunç trajedinin ardından artık adına Ritsa denen bu gölü çevreleyen yüksek dağlara çıkan erkek kardeşler, hayattayken ona sahip çıkamamanın verdiği pişmanlıkla, sonsuza dek o zirvelerde ayakta dikilir, en azından kız kardeşlerinin gölde huzur içinde yatması için nöbet beklerlermiş.
*1. Baskı – Nisan 2014, 2. Baskı – Eylül 2014