Anne ve oğula…
…
İnsanın umudu olması güzel…
Umutsuzluk bir çare değil çünkü…
…
Ruh giderken, beden giderken, toprak bir yere gidemiyor…
Köklerini toprağa vermiş ağacı, rüzgâr avutuyor…
Şöyle bir-iki kıpırdayınca gidiyorum zannediyor koca gövdeli ağaçlar…
…
Meltemi ünlü bu aylarda, kim uçar dersiniz…
…
Kapılar karışmış…
Bir ada ülkesinde renk almış bir kapı…
Bir başka ada ülkesinde bir bağ sarımsak asılmış, kollarını gere gere iki yana açan kapıya…
…
Görenler, gelip geçmiş önünden, sessizce…
Göremeyenler, bir durmuş kapı önünde…
…
Göremeyenler kapıyı çalmış…
Umudu çalanlar, hayatı çalanlar gibi değil…
…
Kokuyu derinden alabilen, yaşama girebilen o görenler, girebiliyorlar içeri…
Gönül gözleriyle gördükleri için…
Gönül gözleriyle dokundukları için…
…
Yaşamı çalanlar, insanlığı çalanlar ise, gelip geçiyorlar…
Adımları kapı önünde güçlü…
Uzaklaştıkça azalıyor topuklarından çıkan sesler…
Yalınayak olsalar, o da çıkmaz oysa…
…
Kokuyu gönülden alanlar, giriyor içeri…
…
Yaşamı, umudu çalmaya çalışanların kapıyla işi hiç yok…
Bilseler, fark etseler, açılmayan kapıya omuz bile atarlar…
…
Bir bağ kokusu…
Bir umut…
Bir yaşam…
…
Yaşamı çalan, umudu çalanın bilmediği koku…
Önce sevginin kokusu…
Adanmışlığın kokusu…
…
Görüyorum diyenlerin, yoksunluğunu bilmediği koku yüzünden…