2015’in MAYIS 21 Kafkasya Halkalarının Sürgünü ve Soykırımını (Lhepkh pseqod)her nedense sadece Çerkesler anıyor. Çerkesler geçen yirmi yıl içerisinde, bu konuda hayli mesafe almış durumdalar. Dağıstan, Çeçen, Karaçay, Asetin, Tatar vs. diğer halklar hayatlarından memnun olmalılar ki şimdiye kadar seslerini yeterince duyuramadılar. Yazımın 1. bölümünde bu konuya değinmiş olmama rağmen bir kez daha ele almayı yeğledim.
“21 Mayıs Sürgün ve Soykırımı” anma programlarına bazıları, anayurtta “Savaşta Ölenleri Anma” gibi mezalimlere de acındıracak bir şekil kazandırsa da Çerkes ve Çerkesya gerçeği, artık gizlenemez, yok sayılamaz bir gerçektir. Büyün olumsuzluklara ve aleyhimizde geçen bunca yıllara rağmen, bu halkın sürgünü ve soykırımına rağmen Çerkesya ve Çerkes Milleti varlığını, Oşhe Mafe var olduğu sürece sürdürecektir Allahın izniyle.
Diaspora her geçen gün, daha çanlı bir şekilde “Çerkes” gerçeğini ve var olma azmini dile getirilmektedir. İsrail’de yaşayan hemşerilerimiz bu yıl, hazırlamış oldukları Sürgün ve Soykırımı anlatan bildiriyi, İsrail parlamentosundaki yüz yirmi milletvekilinin tamamına ulaştırabilmişlerdir. Tebrik ediyorum.
Kfar Kama’da, 21 Mayıs Sürgün ve Soykırımı anma etkinlikleri, Belediyenin öncülüğünde ve halkın neredeyse tamamına yakınının katılımıyla hafta boyu devam etti. Bütün masrafların belediye tarafından karşılanması ve belediye bütçesinin de İsrail devleti tarafından bütçelendiriliyor olması önemli bir sosyal devlet olgusudur. Belediye adeta belki birçok ülkedeki bakanlıkların yetkilerinden daha çok yetkiye sahiptir. Her şey belediye meclisinin planlaması ve bir program çerçevesinde merkezi hükümete sunmaya bağlı. Bütçenin bahanelerle reddedilmesinin söz konusu olmadığını başkan dahil tüm hemşerilerimiz dile getiriyor. Bu sadece Çerkeslere yönelik bir hadise değil; iki milyona yakın Araplar dahil her halk için geçerli olduğunu öğreniyoruz.
20 Mayıs günü sayın belediye başkanımızla bir söyleşi gerçekleştiriyorum. Başkanın anlattıkları bütün ezberlerimi bozuyor. Eksik olmasınlar sayın başkan beni ve eşimi evlerinde ağırladılar. Birlikte olduğumuz her süreçte kendilerinden çeşitli bilgileri aldım. Ancak söyleşi yine de daha derli toplu oluyor.
Başkan bizi Belediye binasındaki makamında kabul ediyor. Başkana alışılmış olduğu üzere ilk sorumu soruyorum. (Resim-1)
-Sayın Belediye Başkanım, bize kendinizi tanıtır mısınız?
Başkan, adının Napso Zekeriya olduğunu söylüyor. Hemen ardından “altmış yaşındayım” diye ekliyor. Kendisi işadamı. Uluslararası boyutta çalışmış. Ürdün, Bangladeş, Sirilanka ve Hindistan’da tekstil üzerine fabrikalar işletmiş, iş yapmış. Amerikalılarla birlikte çalışmış. Çin’in bu ülkelere girmesi ve fiyat politikaları yüzünden işlerini Çinli ve Sirilankalılara devrederek çekilmiş.
-Kendisine, nasıl belediye başkanı olduğunu ve zor olup olmadığını soruyorum.
Başta bu işe arkadaşlarının zorlamasıyla girmiş. Ancak bundan sonra halka hizmet etmeyi düşünüyor. Öyle de yapıyor zaten. Seçime beş aday girmiş. Kendisi bağımsız girmeyi yeğlemiş. Yasalara göre %40 oy almadan başkan olamıyorsunuz diyor. İlk turda kimsenin yeterli çoğunluğu sağlayamadığını ekliyor. İki tura en çok oy alan iki kişi katılıyor. İkinci oylamada başkan 2300 seçmenin yeterli oyunu alarak seçilmiş. Belediye Meclisi bir başkan ve sekiz kişiden oluştuğunu öğreniyoruz. Azalar başkanla anlaşarak aday oluyorlar. Başkan ayrı azalar ayrı oylanıyorlar.
-Karar alınma şeklini soruyorum.
En az beş kişiyle toplantı yapıldığını ve üç kişinin oluruyla karar alındığını söylüyor. Toplantıya sekiz üyenin tamamının katılması durumda ise beş üyenin kabul oyu vermesi gerekiyor, diye ekliyor. Vekalet görevini ise Başkan Yardımcısı üstleniyormuş.
-Bütçeyi nasıl oluşturduğunu ve halktan vergi alıp almadığını soruyorum.
Ev (bina) başına metrekareye bağlı olarak emlak vergisi alınıyor. Eğer ailenin geliri vergi vermeye yetmiyorsa geliri ve nüfusu göz önüne alınarak indirim yapılıyor. Böylece gelir ve nüfus dengesi sağlanmış oluyor. Gelir tespiti için gizli komisyon kuruluyor ve alınan karar başkana bildiriliyor. Başkanın onayından sonra ise gerekli indirimler yapılıyor. Hasta ve yaşlılar için de gelir durumları göz önüne alınarak gerekli vergi indirimleri uyguladıklarını da ekliyor. Başkan, Belediyenin iki geliri olduğunu söylüyor: Birincisi halktan toplanan vergilermiş. Bu bütçenin % 20’sini oluşturuyormuş. Geri kalan % 80’lik kısım ise devlet tarafından karşılanıyormuş. Bütçenin tamamı ise 4.5 milyon Dolarmış.
Başkan, maaşların ise devlet tarafından belirlendiğini, ülkede maaşların eğitim durumuna göre aynı olduğunu, kıdem artışlarının da eğitim durumuna göre değiştiğini ve arttığını, daire başkanı olabilmek içinde üniversite bitirme zorunluluğu olduğunu, sözlerine ekliyor. Ayrıca programların, etkinliklerin ya da festival gibi gider gerektiren çalışmaların masrafları bu bütçenin dışında imiş.
-En çok eğitim hayatını merak ediyorum. Müfredat hakkında bilgilenmek istediğimi söylüyorum.
Başkan son derece rahat, ne söyleyeceğinden ve ne yaptığından çok emin bir şekilde cevaplıyor:
Müfredatın Adıgelere özgü olduğunu ve bunu kendilerinin belirlediğini söylüyor. Adıgeler Müslüman oldukları için Arapça ve Kur’an-ı Kerim, İsrail’de yaşadıkları için İbranice okuyorlar. Adıge oldukları için de Adıgece ve evrensel bir dil halini aldığı için de İngilizceyi okutuyorlar.
Okullarda günde yedi saat olmak üzere, haftada otuz beş saat ders işleniyor. Arapça ve Din Dersleri toplamı haftada yedi saat,
İbranice ve Matematik dersleri toplamı yirmi altı saat… Okullarda sayısal dersler ise İbranice işleniyor.
Adıge dili haftada iki saat. Beşinci sınıftan itibaren dokuzuncu sınıfın sonuna kadar okutuluyor. Alfabe olarak ise Kiril esaslı Adıge Alfabesi kullanılıyor. Ayrıca Adıge Kültürü (Xabze) dersi birinci sınıftan, beşinci sınıfa kadar iki saat olarak okutuluyor. Öğrenciler iki saat de Folklor (cegu) öğreniyorlar. Etkinlik şeklinde. Nalçik’ten bir hemşerimiz Kfar Kame’den evlenmiş ve oraya yerleşmiş. O çalıştırıyor çocukları folklora.
İngilizce dersi ise dördüncü sınıftan itibaren başlıyor. Dokuzuncu sınıfa kadar Arapça, İbranice, İngilizce ve Adıgece okutulmuş oluyor.
Bütün İsrail’de aşırı Yahudilerin dışında eğitim kız-erkek karma yapılıyor. Adıgelerde de karma eğitim yapılıyor. Başkan önemli bir bilgiyi daha ekliyor. İsrail devleti Adıge Tarihi için iki saatlik bir kredi vermiş ve şimdi de Adıge Tarihi müfredatı hazırlanıyormuş.
Başkan, çocukların lise eğitiminin 10. 11. Ve 12. Sınıflardan ibaret olduğunu ve şehirlerde, daha çok Lise eğitimlerini Kaduri’de tamamladıklarını ilave ediyor konuşmalarına. Burada Adıgece’nin olmadığını dil olarak İbranice ve İngilizcenin okunduğunu da söylüyor. Lise öğrencileri ayrıca Şeriat, Tilavet (Kur’an Okuma) ve Amel bilgilerini de alıyorlarmış.
Okul öncesi yani Anaokulu binası ayrı ve iki sınıftan oluşuyor. Pırıl pırıl, mükemmel okulları var. Elliye yakın da öğrencileri. Okul gerekli bütün ders araç ve gereçlerle donatılmış. Gerekli tüm güvenlik tedbirleri de alınmış. Şehit gürültüsü hiç yok. Hava sıcak ama temiz. Aileleri özel araçlarla çocuklarını okula getirip götürüyorlar.
-Başkanı hazır bulmuş ve bunca okullardan bahsetmişken yüksek öğrenime girmeden olmaz tabi ki… Nüfuslarının çok yetersiz olduğunu ve dışarıdan birilerinin gidip orada yüksek öğrenim görme imkanlarının henüz erken olduğunu bilmeme rağmen Adıgece Fakülte isteyip istemediklerini soruyorum.
Başkan, bugün için sayımız az diye başlıyor söze. Gelir kaynaklarımız ise son derece yetersiz diye ekliyor. Edebiyat ise para kazandırmıyor, diye tamamlıyor cevabını.
-Bunca sorunun arasında anayurtla ilgili soru sormadan olur mu hiç?
Başkan bu konuda başarılı olamadıklarını itiraf ediyor. Zaman ayıramadıklarını da… Kendilerinin çocukları Anayurt’a göndermek istediklerini ancak çoğunun başka yerlere pek gitmek istemediklerini belirtiyor.
-Erkekler mi kadınlar mı daha çok çalışıyor? diye bir soru soruyorum.
İşte kadınlar önde, daha çok çalışıyorlar. Erkeklerin ise konuşmada, lafta önde olduğunu söylüyor.
Programa katılım konusundaki görüşünü ise memnuniyet verici olarak belirtiyor.
Kfar Kama hakkında kısa bilgiler öğreniyorum: Kfar Kama 7950 dönümlük bir yer. İsrail’de bütün toprakların tapusu devlete aitmiş. Bunu istisnası ise sadece Kfar Kama imiş. Kfar Kama İsrail’de sekiz defa üst üste bütün İsrail’de en temiz ve en düzenli yerleşim birimi seçilmiş. Almış oldukları plaketleri belediyenin koridorlarını süslüyor. Gururla fotoğraflarını çektim. Bu aziz millet eşit fırsatlar bulduğu zaman nasıl mir medeniyet oluşturduğunu dünya alem görecektir. Sadece konu bununla bitmiyor. Adıge beldeleri suçun hemen hiç olmadığı yerler. Onun içindir ki bir yazıma “XABZE, İNSANI İNŞA MEDENİYETİDİR” diye başlık koymuştum.
İsrail, Adıgeyin Kuruluş anısına 1990 yılında resmi pul bastırmıştı. Üzerinde İbranice, İngilizce, Arapça ve tabiidir ki Adıgece olarak “İzrail Adıgexer. 13.2.1990” ifadesi yazılı. Adıgece Kiril olarak ve her dilin kendi alfabesiyle yazılmış. İsrail’deki hemşerilerimiz gururla ve özel bir önemle zarfın bir örneğini bana hediye ettiler. Sağolsunlar.
Başkana, daha çok soru sorulabileceğini, ancak bundan sonrasını kendisine bıraktığımı söylüyorum.
Başkan konunun en derin yerinden giriyor: Derdimiz, rüyamız Adıgeleri nasıl bir araya getirebileceğimizdir. Hep bahaneler oluşturmak istiyoruz. Nalmes Ürdün’e gelecek, bizler Ürdün’den öğrencileri kampa alacağız. Çocuklarımız ise Bursa’ya ve Adıgey’e gidecekler. Eskiden bunlar yarım gidiyordu. Şimdi bunların azalmaması lazım… Adygağe her zaman sürmeli. Adygağe her zaman ünlenmeli. Belediyemize çok iş düşüyor. Sürekli bir araya gelmemiz lazım. İşimiz. Önceliğimiz şehri güzelleştirmek değil. Bizim tüm işimiz Adygağe. Onun içinde olması gereken her şey var. Biz işlerimizi yalnız yapmıyoruz. Rihaniye’yi de içimize dahil ederek programlar yapıyoruz. Herhangi bir ücrette istemiyoruz. Türkiye’ye de, Xeku’ye de gitmemiz lazım. Daha çok bir araya gelmemiz lazım, diyor.
Kfar Kama’nın güzel bir de müzesi var. El birliği yapmışlar, belediye destek vermiş ve Tawxho Zuher işe öcülük yapmışlar binayı da, müzeyi de resmileştirmişler. Son 150 yılın yaşam biçimini günümüze taşımışlar. Önemli bir hizmet elbette… Adıgeler dünyanın neresinde olursa olsunlar nasıl aynı medeniyeti yaşadıklarını, birbirlerine ne kadar yakın olduklarını yakinen görebiliyorsunuz. Kendinizi oracıkta buluyorsunuz, oradan hemen her şeyi kendinize ait sanıyorsunuz. Her bir aleti ismiyle anıyorsunuz.
Başkanla yaptığım söyleşimde sormam ve öğrenmem gereken o kadar çok şeyin olduğunu çok iyi fark ediyorum. Çünkü 3500 nüfuslu bir avuç insanın bu kadar bütçeyi alabileceğine inanmakta zorlanıyorum. Alışık olduğumuz bir hadise değil. Gurbette bir yıldız parlıyor. Dimdik ayakta kalmaya, var olmaya direniyor. Hz. Adem’den beri süregelen zincirin son halkaları. Düşmeyecek, bitmeyecek ve devam edecek Allah’ın izniyle. Firavunlaşan yeryüzü açmazına inat insan olabilmenin erdemini taşıyor Kfar Kama. Sarayda Musa olabilmek kolay değil. Bütün kutsallar, bütün yetimler bir başına büyüdüler. Atamız Adem’e, Dedemiz İbrahim’e, Kızıl denizi yaran Musa’ya bakın, İsa’ya bakın, Hazreti Zişan’a bakın, hep aynı şeyi görürsünüz. Bir aşk, bir iman, bir istek ve bir sükunet var tüm hemşerilerimizde. Bunca umudu boşa beslememişiz bunca zaman. Şükürler olsun. Kurbette bir yıldız parlıyor, Kutup Yıldızı. Mevlam ışığını nurunu daim etsin. Umuyorum ki onlarla birlikte birkaç ay orada kalırım. Orada yaşayan tüm hemşerilerimi candan kucaklıyorum.
İnsan düştüğü yerden kalkar. Milletim 300 yıl süren bu düşüşün travmasını artık atlatmıştır inşallah. Kfar Kama sokaklarında 21 Mayıs Sürgü ve Soykırımı Anma yürüyüşünden bir resimle şimdilik veda ediyorum. Sizlere çok şeyin azını bu kadarını anlatabildim. Bir başka yazıda buluşmak üzere.