Kardeşlik mi, aptallık mı?

0
483

Bir yandan Cizre’yi izlerken diğer yandan Meşbaş’e İshak’ın “Sürülenler” adlı romanını okuyorum. Suriye’den geldiği söylenen toz bulutunun altında kaybolan Mersin, içinde yaşadığımız karanlıkla uyum içinde. İnsanın ruhunu umutsuzluğa sürükleyen Cizre olayları, okuduğum romanın kaçınılmaz sonu olan sürgün ve ışığını sadece gözlerimize yerleşen toz tanelerinin bulanıklığında görebileceğimizden korktuğum güneşiyle Mersin…
Suriye’den gelen bir Çerkes, bazı akrabalarının güvenli yerlerde olduğunu söylediğinde durumu kavrayamamıştım. Bir ülkede savaş varsa her yer aynıdır diye düşünüyordum. Şimdi baktığımda ise Cizre halkı dokuz gün sokağa çıkamazken, telefon internet erişimi yokken, ekmek su bulamaz, doktora ulaşamazken, seçilmiş bakanların, gazetecilerin oraya girmeleri engellenirken, cenazeler defnedilemezken, bizler televizyonlarımızın başında bunları izleyip rutin yaşamımızı sürdürüyoruz.
Bütün Cizre PKK’lı olamayacağına göre terörü engellemenin başka yolu yok muydu? Diğerlerini bir kenara bırakarak söylüyorum. Ekmek almaya giderken vurulan yaşlı, 13 yaşındaki Cemile ve 35 günlük bir bebeğin ölümü, orada bir tek sivil vatandaşın ölmediğini söyleyenlere inanmamızı engelliyor. Yapılan açıklamalar, ne yazık ki işi linç girişimlerine kadar vardırıyor. 7 Haziran’dan beri yapılanlarda hedef her ne kadar PKK’ymış gibi gösterilmeye çalışılsa da asıl amacın HDP’yi sarsmak olduğunu fark etmemek elde değil. HDP’ye parlamentoya gelin çağrısı yapanlar onun AKP’nin tek başına iktidara gelmesini engelleyebileceğini hesaplayamamışlardı anlaşılan. Şimdi artık onu parlamentoda istemeyenlerin buna engel olamayacaklarını da kavramaları gerek. Neredeyse HDP’ye oy veren herkesin terörist olduğunu söyleyenler Cizre halkının da PKK’lı olduğunu varsayıyorlar ki bunları yapıyorlar.
Bu arada Afganistan ve Suriye’den kaçan insanlar Avrupa ülkelerine geçebilmek için sınırları zorluyor. Birileri 46 yıllık tekneyi boyayıp satarak vicdanı sızlamadan insanları ölüme yollayabiliyor. Bize neler oluyor böyle? Kimsenin sokaklarda Suriyeli görmeye tahammülü yok. Gidişatı göz önüne alırsak şimdi hor gördüğümüz bu insanların durumuna düşmemiz pek uzak görünmüyor. Nerede kaldı inancımız, insanlığımız, vicdanımız? Ermeni, Rum, Kürt derken faşizm tüm ülkeyi sardığında çok geç olacak. PKK ile otuz yıl savaşan devlet ne kadar yol katetmişti ki şimdi yine aynı yönteme başvuruluyor. 2013’ten 7 Haziran’a kadar susturulabilen silahlar yine susturulabilir.
Savaşın gerçekliğini, kameralar karşısında askerdeki oğlunun ölüm haberini alarak çıldırmanın eşiğine gelen annenin yüzünde gördük. Ben de bir anne olarak, anlaşmayı ilk kim bozmuş, hangi taraf haklıymış, ilgilenmiyorum. Beni ilgilendiren tek şey barış. Savaştan yana olanların savaşında suçsuzların ölmesini hiçbirimiz istemiyoruz. Ülkemizde zaten yeterince işçi kıyımı, kadına, çocuğa şiddet var. İnsana yaraşır insanca bir hayat için mücadele edeceğimize birbirimizi kırıyoruz.
Martin Luther King’in dediği gibi “Ya birlikte kardeş gibi yaşamayı öğreneceğiz ya da aptallar gibi hep beraber yok olacağız”. Biz kadınlar çocuklarımıza barış içinde bir dünya bırakabilmek için bu aptallığa izin vermemeliyiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz