Ah be çocuk
Yazık
okuyamayacaksın şiirlerimi
ürpererek çam ormanı kokan özlemlerim
ile yazdığım
Musa gibi umarsız
bırakıp gittin firavunlara
kendine ağuladın yurdumun günahsız göklerini
prese girmiş tavlı bir cevher gibi
yokluğa mühürlettin
Ah çocuk
senin çıra bakışlı sevdaların vardı
ardına bakmadan koyup gittiğin
dağların vardı
Be çocuk
daldın
koyun sürüsüne kurt dalar gibi
döndün mü çığlıklarla
Brezilya platosunda sambalar gibi
Saldın dalyürek korkusuzluğunu üstlerine
Petrol susuzu canavarların
Ve yatırdın yaşamaya tutkun susuzluğunu
Umursamazlığın vahşi vahasına
Neydi uçarken sonsuzluğa ünlediğin son özlem
Kafkasların ince yanık bir türküsü mü
Onulmaz çekişi mi Uzunyayla’nın kavruk topraklarının
Toroslar, İnce Memed, Şeyh Şamil
Belki bir poyraz tüttü gözünde/ düşmanlı
Bir göl kıyısında tütün içmişliğin
Bulutlara sarılmış bebek ağlamaları
Ve sorgu dolu gözbebekleri cümle çocukların
Ah, isyan ediyorum ve sana da pay var
Be çocuk bizden ne istedin
Bak tel örgüler çekildi gözlerime
Saçlarıma ak çizgiler
Görmedin
Şimdi
Yanık buğday ağıtları uğunuyor ardından
Ağıt ve sen/ hey çelişkinin doymaz tanrısı!?
Pankartlarla yürüyecektik sokaklarımızda
Keskin rüzgârlara karşı kılıçsız
Sesimizi aynı gök gürültüsüne uğratıp
Solo türkülerle halaya duracaktık İtilmiş gibi ellerim
Boşlukta ve sen Yazık istemedin seslerimi Soylu
Çerkez atları gibi
Koşumsuz atladın ölüme
Öpüp başıma koyuyorum anını ve yönümü
dönüyorum
hücreme.
Çok değerli Jıneps okurları, beş yıldır severek sürdürdüğüm köşe yazarlığına, hayalini kurduğum yeni kitabıma odaklanabilmek adına ara vermek durumundayım. Sizlere Hasan Öğren’e ait bir şiirle hoşça kalın demek istedim.
Yuzinşeyo fıgane.