Terörden de beter olan…

0
523

Ülkemiz kan gölüne dönmüş durumda. Gün geçmiyor ki bir ölüm haberi gelmesin. İşin kötüsü; özellikle Güneydoğu’daki “kurtarılmış bölgeler”den gelen bir-iki ölüm haberi neredeyse vaka-i adiyeden olmuş durumda.
Canlı bombaların kendilerini patlatması ile ortaya çıkan korkunç görüntüler ve onlarca/yüzlerce ölümlerin arkasından oluşturulmaya çalışılan panik havası, maalesef halkın üzerine sinmeye başlamış gibi.
Toplu taşıma araçlarından insanların uzaklaşmaya başlaması; eğlence mekanlarındaki durgunluk; alışveriş merkezlerindeki tenhalaşma vs. bunun en net göstergesi.
Ve bütün bu olup bitenden sonra siyasetçilerin bitmek tükenmek bilmeyen karşılıklı suçlama salvoları da sade vatandaşı yormuş durumda.
Özyönetim adı altında oluşturulan “özerklik” 12 Eylül öncesinin kurtarılmış bölgelerini hatırlatıyor insana. 12 Eylül senaryosunun başka bir versiyonu mu sahnelenmek isteniyor diye de düşündürtüyor insana.
Değil başka görüşteki insanların girmesi; devletin giremediği şehirler oluştu günümüz Türkiye’sinde.
PKK üzerinden devletle girişilen “bilek bükme” mücadelesinde, devlet de sonunda bütün ağırlığı ile abandı Sur’a, Nusaybin’e Cizre’ye…
Bahsi geçen beldelerde belediye çalışmalarını bile bu denli yap(a)mayan yetkililer; adeta bir “terör altyapısı” oluşturmak için canla başla çalışmışlar besbelli. Açık söylemek gerekirse, kendi adlarına başarılı da olmuşlar bu çalışmalarda. Hendekler, bombalı tuzaklar ve evden eve oluşturulan bitmez tükenmez dehlizlerden oluşan labirentlerden müteşekkil “terör altyapısı”nı görünce; insanın, ister istemez ”be adam madem bu kadar beceriniz var, bu çalışmaları beldelerinizde yaşayan insanların refah ve huzuru için harcasanız ya” diyesi geliyor.
Fille yatağa giren ezilmeyi göze alır deyip “Devlet / PKK Savaşı”na bir atıfta bulunalım önce. Arkasından da filli bir teşbihte daha bulunalım. Filler tepişince çimler ezilirmiş diyelim de anlayan anlayacağını anlasın.
Az önce ismini zikrettiğimiz şehirlerde yaşayan insanlarımızın durumu, yukarıdaki benzetme ile gayet net ortaya konuluyor sanırım. Bu kaosta insanlar canını, malını, işini, aşını kaybediyor maalesef. Bölge insanı yanına alabildiği birkaç parça eşya ile bölge dışına zor atıyor kendini.
Bütün bu olan bitenin baş sorumlusu PKK’nın adını vermeden, onun türevlerine yaslandıklarını ifade eden zevat; müsebbibi oldukları kan gölüne aldırış etmeden üstelik, onlarca insanın ölümüne sebep olanların cenazelerinde/taziyelerinde boy gösteriyorlar pervasızca. Adeta insanlara küfredercesine yaptıkları bu hareketin anlaşılır yönü yok elbet. Bu açık açık millete karşı yapılan bir hakarettir; meydan okumadır. Bu milletin birikimlerinden maaşlarını alan milletin vekilleri (!), bulundukları mevkii inkar dercesine terör odaklarına laf etmemekte; bilakis alemi sersem, milleti kör zannetmektedirler.
Yazdığımız bu satırların, onların nezdinde bir kıymet-i harbiyesinin olmadığını bilecek kadar aklımız var çok şükür. Benzeri düşüncede yüzlerce yorumun/yazının yayınlandığını da biliyoruz tabii ki. Buna rağmen bu satırları kaleme almamızın bir sebebi var muhakkak. Enver Sağlam olarak derdim; elinizde bulunan gazetemiz Jıneps’in kendi kamuoyumuzdaki genel algısının dışında da ses verdiğini anlatmak… Ben ve Jıneps Yayın Kurulu da biliyor elbette ki, Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin kahir ekseriyeti “Jıneps” gibi düşünmemektedir. Şahsımız da bu sessiz çoğunluğun sesi olmaya çalışmaktadır karınca kararınca.
Özgürlük-demokrasi-insan hakları noktasında kullanılacak her türlü cümleyi kurmaya varız elbet. Lakin, değil terörle arasına mesafe koymak; değil terör örgütünün ismini vererek kınamak; bilakis terörden beslenen bir örgütün meclisteki temsilcileri var malumunuz. Bu malum şahıslar demokrasicilik oynuyorlar kendilerince. Hal böyle olunca, bu durumu açık açık eleştirmekten kalanı yalan.
Bütün bu olup bitene PKK/HDP çizgisinden bile seslerin yükselmeye başladığı bir vasatta Jıneps ile ilgili beklentim şudur: Bu sefer; PKK terörü ‘isim zikredilerek üstelik’ kınanmalıdır. Hem de manşetten…
Belli bir kesimde Tayyip Erdoğan düşmanlığının gözleri kör ettiği net. Bu ortamda Deniz Baykal’ın söylediklerine kulak vermeli diyorum ayrıca. CHP’nin belli adamlarının HDP/PKK dümen suyundan giderken yaptığı tahribatı CHP bakalım nasıl tamir edecek deyip bir başka hususa uzanalım.
Erdoğan ile ilgili “diktatör” yakıştırmaları gırla gidiyor ya; birkaç örnekle süsleyerek bir soru soralım bakalım cevabını kim verecek.
Mesela:
Geçmiş zamanlarda,
Şili’de Allende’ye;
Almanya’da Hitler’e;
İtalya’da Mussolini’ye;
Sovyetler’de Stalin’e;
Çin’de Mao’ya
Irak’ta Saddam’a;
Libya’da Kaddafi’ye;
Ve hatta,
Küba’da Castro’ya
Daha da yakın zamanlarda;
Suriye’de Esad’a
Rusya’da Putin’e
“Diktatör” deyin, “Diktatör bozuntusu” deyin, “katil” deyin, ailesi ile ilgili ağza alınmayacak hakaret ve küfürler edin bakalım haliniz nice olurdu…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz