Yüreğin Çerkesya Diyorsa Başını Kafkasya’ya Çevir

0
458

Ben cahil, bilgili, inançlı, inançsız, ne isem…
Ben insanım!
Eğitilebilir bir varlığım…
Öğrenebilirim, unutabilirim, hatırlayabilirim…
Değişebilirim…
Milyon yıl geçse de değişmez kökenim!
O, tanrısal bir zanaatkarlık ile hücrelerime, atomlarıma işlenmiştir.
İnsan unutsa da bilim insanları çıkarıp koyuverirler önünüze değişmez gerçeği.
Tek değişmez şey ait olduğumuz kimliğimiz!
Atalarımın ta atası, atam, ninem, dedem, annem, babam, nesiller boyu hep söylediler, öyle kaldılar; Ben Çerkesim…
İnsan ilişkilerinde, ağıtta, müzikte, oturup kalkmada, yemek-içmekte, şiir, hikaye, masalda, düğünde, cenazede, at eğitiminde, çocuk yetiştirmekte, insana saygıda, toplumsal yönetimde, on binlerce yıldan bu yana süzülüp uygulana gelen, olgunlaşan, zamanla, topluma ve zamana uyun düşmeyenler değiştirilerek, zamana uygun hale getirilen, hayata dair ne varsa, koca bir meşe ağacı gibi yaşayan Çerkes kültürü, Xiabze ile yoğruldular, yoğurdular, hüküm sürdüler, ta ki emperyaller gelip acımasızca kılıçlarını başımızdan ayak tırnağımıza kadar indirinceye değin!
Sonra her şey bitti, Kaos başladı!
Osmanlıya gelenler; Padişah eniştemiz olur yav!
Rusya da kalanlar; Bak! Çarlarla aynı kilisede yatıyoruz!
Ürdün’dekiler; Kralın değişmez muhafızlarıyız!
Suriye’dekiler; Biz yılmaz Çerkes lejyonuyuz!
Türkiye’dekiler; Amasya Tamimi’ ne bir bak yahu, Atatürk hariç hepsi Çerkes!
Öğünebilmek bizim işimiz…
Yahu sen de diğer halkları oluşturan bireyler gibi insansın; Yalnızca yaşamaya odaklanmış…
Yaşadığın yerde herkes gibi yaşama ve ölüme, üzüntü ve sevince; Hayata katılacaksın!
İnsan haklarında saf tutacaksın.
Haksızlığa uğrayanların, çaresiz ve sahipsizlerin elinden tutacaksın.
Demokrasiye omuz vereceksin.
Haksızlığa başkaldıracaksın.
Ve hep adaletten, eşitlikte yana tavır alacaksın.
Yaşama sahip çıkacaksın!
Kimliğini unutmayacaksın, karşında bulunan insanların bütün kimliklerine de kendi kimliğine saygı duyduğun gibi eşit şekilde saygı duyacaksın.
Her yerde senin sen olduğunu unutmayacaksın, unutmak, yok saymak isteyenlere de müsaade etmeyeceksin; Ben benim, sen değil, diyebileceksin.
Bil ki Çerkes olabilmenin tek şartı vardır o da “İNSAN” kalabilmektir!
Öyle miyiz?
Maalesef tam bir aşure çorbasına dönüşmüşüz, önüne gelen kaşığına doldurup, istediği niyetle doya doya içip, hazmedebilir.
Bir buçuk yüzyıl artı iki yıl da öylesine kendimizden geçmişiz ki düşman başına…
Soykırım ve Sürgün sonrası ilk kuşaklarımız senelerce, bugünlerde “gecekondu” diye adlandırılan ilkel kulübelerde geçici olarak barındılar.
Hep şöyle anlattılar; Bir gün vatanımıza geri döneceğiz!
Öyle düşündüler, öyle umdular, öyle yaşadılar.
Umutlar yıllar içinde tek tek tükendi.
Önce erkeklerimiz Çerkeskalarını çıkarttılar.
Sonra gümüş işlemeli başlıklarını, gümüş işlemeli elbiselerini çıkarttı kadınlarımız.
Ve kamalarını, kılıçlarını, o ince zarif tüfeklerini bakır, sonra alüminyum, daha sonra da çelik kaplarla takas ettiler.
Evlerini kalıcı, mükemmel binalara dönüştürdüler.
Sonra atlarının gümüş koşum takımlarını sattılar.
Sonra atlar gitti…
Tüm bunlar olurken bir tek vatanseverler boş durmadılar.
Vatanlarına güçleri yettiğince omuz vermeye çalıştılar.
Dernekler kurdular, gazete, dergi çıkartılar, alfabe yaptılar, anavatan ve diasporada okullar açtılar.
Var olabilmek için…
Çerkes kalabilmek için…
Toprağı bir toplu iğne ucuyla kazmaya, tohum ekmeye çabaladılar.
Toplumu günün koşullarında, ellerinden geldiğince evrimleştirmeye çalıştılar, eviremediler, egemenler müsaade etmedi.
Yılmak bilmediler…
Yurtseverler yılmaz bir savaşçıdır;
Dostlukları güçlü, intikamları daha da büyük…
Gökyüzündeki Efendileri bahşeder bu duyguları onlara.
İyiliğe iyilik, kötülüğe eşit kötülükle cevap verirler.
Ve onlar için nefret sevgi kadar sonsuzdur. (Lermontov)
Onlar yılmadan 152 yıl boyunca hep çalıştılar, çabaladılar, işbirlikçiler onlara hep bıyık altından sinsi sinsi gülümsediler, ama onlar geçmişte aldırmadılar, bugün de aldırmıyorlar, yılmıyorlar, hala görünmez, bitmez bir enerji ile çabalıyorlar…
O, birinci kuşak yurtseverler anavatanlarına kavuşamadılar, ideallerini gerçekleştiremediler.
Kimseye küsmediler.
İnançlıydılar!
Biliyorlardı ki hem kendi toplumu içindeki tutuculara, hem de içlerinde yaşadıkları topluma aykırıydı, fakat her şeyi göze aldılar.
Ölürken sevdiklerine gülümseyen bir ifade ile şöyle seslendiler:

“BAŞIMI KAFKASYA’YA ÇEVİR!”
Sabırsız atım bir süre oyalan
Bırak tekrar bakayım
Öz yurduma bir kez daha bakayım
Yüreğim sızlıyor.
Fırla ileriye atım, geriye hiç bakma
Elbette bu son değil; İlerde bizi bekleyen birçok köy var
Oralarda hem kardeş hem de dost olacak. (Resul Hamzatov)
Öldüklerinde de Çerkes kaldılar…
Eşleri, kardeşleri, çocukları o idealist yurtseverleri biliyorlardı…
Sevdikleri onları kırmadı…
Köylüleri, komşuları onları yadırgamadı.
Onlarsa yadırgayanlara hiç aldırmadı…
Gezin bakın Anadolu da ki Çerkes köylerini, nerede bir yurtsever Çerkes varsa başı Kafkasya’ya dönüktür.
Bugün de öyle olmalı!
Bir insan ben Çerkesim diyebiliyorsa, ben yurtseverim diyorsa atalarının başını örnek alıp yönünü Kafkasya’ya çevirmelidir.
Yüreğin Çerkesya diyorsa, başını Kafkasya’ya çevir…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz