Cumartesi Anneleri 600 haftadır Galatasaray Meydanı’nda adalet mücadelesi veriyor.
600. buluşmada ilk sözü Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren aldı. Berfo Ana henüz yaşarken Dolmabahçe’de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile haziran ayında görüştüklerini hatırlatan Elmas Eren, “Bize söz verdi, ‘sizin meselenizle ilgileneceğim’ dedi, ama kaç Haziran geçti, sözünü tutmadı” dedi. Artık anaların gözyaşının dinmesini isteyen Eren, bir anne için 36 yıldır gözyaşı dökmenin ne kadar zor olduğunu anlatmaya çalıştı. Eren, ilerleyen yaşına rağmen inançla mücadele ettiğini, kararlılığını “Dayanamıyorum, gücüm kalmadı demiyorum. Yıkılmadım, ayaktayım. Mücadeleme devam ediyorum” sözleriyle özetledi.
Hasan Ocak’ın annesi EmineOcak da kısa bir konuşma yaptı. Anne Ocak, her zaman olduğu gibi yarı Kürtçe yarı Türkçe Galatasaray’dan vicdanlara seslendi; “Ben sadece Hasan’ım için değil, bütün çocuklarım için burada oturdum. Yeter artık, kayıplarımızı verin.”
Meydanın Çocukları
Kayıp anne ve babalar için adalet mücadelesi verirken Galatasaray Meydanı’ndaki büyüyen ve ikinci kuşak olarak mücadeleyi devralan çocuklar adına konuşan Besna Tosun, “Gözaltında kaybetme insanlığa karşı işlenmiş en ağır suçtur ve bu suçu işleyenlerin yargılanması için mücadele ediyoruz. Bizim için bu direnişi sürdürmek, büyük bir onur. Ama annelerin, sadece bir mezar taşı için bile olsa bu meydanda oturmaları bu ülke için büyük bir utanç. Biz, bu meydanda saçlarından sürüklenen annelerin çocuklarıyız. Bizim korkamaya, susmaya hakkımız yok. Korkması gerekenler insanları işkencelerde, gözaltında kaybedenlerdir” dedi.
Meydanın Torunları
Galatasaray Meydanı’nın üçüncü kuşağı torunlar adına Berivan Yurtseven ise “Kuşaktan kuşa ğa geçen acının, öfkenin, hesap sormanın mirasçılarıyız. Memlekette hukuk ve adalet yok. Biz adalet ve barış için, tüm farklılıklarımızla onurlu bir hayat istediğimiz için buradayız. Ninelerimizin, dedelerimizin kemikleri bulunana, bir mezarımız olana kadar, onları kaybedenler hesap verene kadar devam edeceğiz” dedi.
Elmas Eren’in Cumhuriyet Gazetesine verdiği röportaj
Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980’de gözaltına alınarak kaybedildi. Annesi Elmas Eren, Karagümrük Karakolu’nda gözaltı defterinde oğlunun adını görmüştü. Gözaltına alındığı inkâr edildi. Elmas anne, Cumartesi oturmasına en son iki yıl önce katılmış. 600. hafta yine meydandaydı.
“Meydana ilk koşanlardanım ama bunca zaman bir sonuç alamadık. Bazı milletvekilleri geliyor ama niçin geliyorlar bilemiyorum. Destek olmaları lâzım. Ne diyeceğimi şaşırıyorum. Devlet çözerse çözer. Biz yıllardır koşturuyoruz. Bir anne, destek olmadan ne yapabilir? Geçenlerde Ankara’da bir kazı oldu. İnsan kemikleri çıktı. Hemen telefona sarıldım. Çocuklara sorup duruyorum. Yine bir haber gördüm. Adamın biri zamanın birinde dış memlekete gitmiş. Çocukları, öldü mü kaldı mı bilmiyor. Bir arkadaşı tanımış, ailesine haber verdi. Ben yerimde hopladım; ‘Allah’ım böyle bir şey olabilir mi?’ diye… Neden hopladım? Bildirileri yaktım diye 1982’de beni emniyete götürdüler. Mehmet Ağar’ın karşısına getirdiler. Faruk’u sordu. Sonra ‘Öbür oğlun nerde’ diye sordu? ‘Bilmiyorum, siz bilirsiniz’ dedim. İki kolunu sırayla arkasına götürdü, ‘bilen böyle olsun mu’ diye sordu. ‘Olsun’ dedim. Haberi görünce aklıma o konuşma geldi. ‘Acaba bu çocuk bir yere mi gitti’ diye düşündüm. Çocuklar, ‘öyle bir şey olur mu, anne sen deli misin?’ diyorlar. Aslında ben de hiç kondurmuyorum ama nerden ne çıkaracağımı da bilmiyorum. 36 sene bitiyor şimdi. Benim içimdeki ateş daha bitmedi. Ne zaman beni teneşir tahtasına yatırırlarsa o zaman bitecek. Hala, akşamları zil çalınca içim hop ediyor. Elli kez ‘kim o’, ‘kim o’ diye bağırıyorum aşağıya. Nasıl unutacağız? Gittiğini de bilmiyorsun kızım. Dua mı edeceksin namaz kılarken, nasıl yapacaksın? Öbür dünyadaysa ‘Allah rahmet eylesin’ diyeceğim, bu dünyadaysa ‘bir an önce kavuştur bizi…’ Mehmet Ağar, ‘bir tuğla çeksem kıyamet kopar’ dedi. Çekse de kopsaydı. Bir daha tutamazlar onu. O zaman konuşsaydı ne olurdu? Zamanında verdiği sözlere inanmadım ama Erdoğan istese hemen çözer, mezarları bulur.”