Dil, insana kendini anlatabilmeli. Neden’i, niçin’i, nasıl’ı? cevaplayabilmeli. Hadi bu başka dilleri öğrenirken mümkün olamayabilir, ancak insanın kendi dili için önce seslerin, sonra kelimelerin mutlaka neden’e, niçin’e, nasıl’a? verilebilecek cevapları olmalıdır. Olmamışları-mış’lamak, olmayacakları oldurmaya çalışmak asla bilimsel olamaz. Etnografya elbette önemli bir çalışma alanıdır. Etnologlara hassasiyet konusunda en az herkes kadar objektifliğe dikkat etmeleri gelecek ve bilim adına önemlidir. Akademik unvanlarla bilimsel alanda yapılan yanlışların nelere mal olacağı iyi hesaplanmalıdır. Çeşitli kişilerde sıkça rastladığımız Hattileri Türkleştirme ya da Türk gösterme çabaları ne kadar doğrudur?
Bu yazımızda yine kelimelerle uğraşalım ama biraz da ADRE MODRE HATTRE / ÖTEKİ BERİKİ HATTİ olsun istedim. Kelimelere Hattilerden başlayarak birazcık olsun gezinelim.
Önce Adigeceyi bilen bazı hemşerilerimizin tahlillerini özetlemek isterim. Ha: Köpek, twu: iki, şıs (şış, değil): oturuyor. Kötü bir tahlil değil ancak, Adigecede “aslan, aslhan”dır dolayısıyla HA aslan değildir. HE: köpek demektir. HA: insan, anlamındadır. H sesleri gırtlaktan ve kalın olarak telaffuz edilmelidir. Bu gün ise bir başına insan anlamında kullanılmamakta, ancak kelimelere kaynaşmış şekilde ise çok işlek bir şekilde kullanılabilmektedir. Hat, Hartam (rahmetli sürgünde gelen büyük dedemin adı), Hatuw, Hatukh, Hatkho, Hatkhoy, Hatuş, Haleb, Habuxh, Hakun, Haçaw, Habal, Hatsıw, Hağundıkho, Hafıts’e, Hapiy vb. tüm kelimelerde geçen HA kelimesi, yaratılmış insanı ifade eder. Doğmuş insan ise ts’ıfı’dır. Peki o zaman “Hat” kelimesindeki T sesi nedir. O kelime sadece T değil, TI’dır. TI ise baba demektir. Ha: insan, Tı: baba. Yani, baba adam, demektir ki bu damardan gelen Hud peygamberin muvahhid takipçileri ile ardılları AD’ın çocukları yani Adige’lerin temel ilkesi, insanı inşa etmektir. Medeniyetin insansız olamayacağının bilicinde olan Adigeler hapishanesiz ve dilencisiz bir medeniyet inşa edebilmişlerdir. Ayrıca tarihin ilk yerleşkelerini kurdukları gibi aynı zamanda önceden planlayıp sonradan inşa edilen yerleşkelerde yine bu millete yada ardıllarına nasip olmuştur. Ayrıca temiz su kanalizasyonlarını kurdukları gibi atık su kanalizasyonları, sulama tesisleri de yine bu çizginin medeniyetine aittir. Demiri ilkin eritmişler, tekerleği öncesinden bulmuşlar, iti ve atı ilk kez onlar evcilleştirmiş, atını ve gümüşü ilk kez keşfetmiş ve insan hayatına aynayı onlar sokmuştu. Dolayısıyla üreten bir toplum olmaları nedeniyle de sürekli saldırılara maruz kalmışlardır.
Kadın ve erkek günlük yaşamından folkloruna kadar hayatı birlikte paylaşmışlardır. Kadının zerafeti, nezaketi, bilgeliği, kendine güveni, karar alabilme yetisi ve yetkisi, temizliği; erkeğin cesareti, merhameti, dirayeti, saygınlığı, düzen ve tertibi, xase ve xabze kültürü, tokgözlülüğü, adil oluşu ve toplumun tek ve akraba olmayan evlilik ilkesi tüm yaşamı kuşatmıştır. Bir başka iklime giren iki toplumdan biri, girdiği yeri mamur ederken bir diğeri girdiği yeri yağmalayıp gitmiştir. Yıkılan bir dünyayla kurulan bir dünyanın mimarları ve mantaliteleri ve hayat felsefeleri elbette ki farklı olacaktır. İyiler yenilse de ne gam, ahret hep baki kalacaktır ve ebedi güzellik iyilerin olacaktır. Mısır’a giren iki yabancıdan biri girdiği yeri imar ederken, diğeri Mısır’ın hazineleri ve ilmiyesini alarak dönmektedir. “Her şeyi yıkacaksın” diyen anarşizm ile her şeyi bir düzene bağlayan ve XABZE MEDENİYETİ’ni insanlığa armağan eden akıl, yürek, iz’an, vicdan, adalet… ne kadar da birbirlerinden farklı.
Tuvalete PSIWUNE (su evi) adını veren, psır pse (su candır) diyen zihniyet ile yıllarca bedenine su değdirmeyen insan ne kadar da yabancı biri diğerine. Ne yazık ki bugün dünyamızda ikincisini oluşturan insan sayısı birincisinden çok daha fazladır.
İşte bu mantıktır ki HA-TI: baba adam, anlamına gelen bu ad Hattiler ve onlar ataları Adigelerde hep yaygın ve kadim isimler olarak kullanılagelmiştir ve gelmektedir.
Biraz daha sözcüklerin dilini anlamaya çalışalım.
Bugünkü Çorum ili sınırlarında yer alan Hatuşaş, Hattu şış diye söylediğimiz kelimenin aynısıdır. İstanbul şış, desem Adıgabze bilenler hemen cevap verecektir. İstanbullu demektir. Hattuşış Hattulu demektir. Bu gün TC neyi ifade ediyorsa o gün de Hattuşaş dediğimizde aynı şeyi ifade ediyordu. Ayrıca Etrüskler, Hattların ve Truwalıların akrabalarıdır. Truwalılar, Hattlar, Palalar, Missyalılar, Balıkesir ve Kütahya bölgesi sakini Assuwalılar vs hepsi LUW halkı olarak bilinir. 1997 Çanakkale’de bulunan bir tablet sonucu Truwalıların da batıdan değil Kuzeyden indikleri ve Anadoluda ilk yerleşkeleri kuranlardan oldukları artık kesin olarak bilinmektedir. Roma’yı da kuranlar işte Truwa yıkılınca denizden ve Antalya üzerinden İtalya’ya giden Truwa halkının çocuklarıdır. Truwa’nın yıkılışında ise hurafelerin büyük etkisi olmuştur. Bu algı Romanın pagan doğmasına da sebep olmuştur. Etrusck ve Truwa’nın akraba toplum olması ise iki toplumun kaynaşmasına büyük katkıda bulunmuştur. Maykop Terek kültürü ile Hatt kültürü arasındaki ilişki kesin olarak bilinmektedir. Ancak altın boğa heykellerinden yola çıkılarak Maykop kültürünün Hatt kültüründen daha eski olduğu arada bin yıl gibi bir farkın bulunduğunu bugün biliyoruz. Ayrıca demir öncesi düven taşlarını Maykopta çeşitli kesici delici vs amaçlarla kullanıldığını da biliyoruz. Hattilerin Mısırlılara galip gelmesinin nedeni de demiri kılıç olarak kullanmaları ve tekerleği daha kullanılır hale getirmeleri atı çok iyi kullanmalarıdır. Adigelerin kardeşidir at. Ayrıca Hattiler ve Kafkasyalılar hareket kabiliyeti azalttığı için zırhı pek tercih etmemişler seri hareket etmeyi eğitim tarzı olarak seçmişlerdir. Şeşen tarzı oyunların yaygın olmasının nedeni budur. Düşmana karşı oldukça seri hareket eden bu savaşçılar kadına karşı son derece zarif olabilmektedirler. Bu seri hareketlilik erkeklerde had safhadadır. Örneğin hiçbir Abreç, düşman tarafından sağ teslim alınamaz son nefesine kadar direnir, neresinden, nasıl ve ne zaman bir silah çıkaracağı kimse tarafından bilinemez.
Bu günkü Abreçlerimiz ADRE MODRE / öteki beriki, işleri bırakıp HA (insan) ile HE (köpek) arasındaki farktan başlayarak yeniden kendini ifade etmeli, yeniden kendi dünyasını yani medeniyetini inşa etmelidir.