Bir dolunay gecesi daha…
Sayfalar çevriliyor kitabın… Aslında bir seyahat kitabı, bildiğim yerler ama zaman şimdi değil, zaman bizim uydurduğumuz bir şey bununla birlikte -ama ile devam etmek olumsuz bir etki yaratırmış- sıklıkla kullandığımız bir şey…
Dün değil çok daha eskiden gidilmiş benim gittiğim yerlere…
Benim bildiğim yerler değil o zamandan kalan çok şey var ama çok azı gelmiş günümüze…
Yunanistan; Atina ve Pireaus, her ikisinden üzüm yemek…
Leandro’nun yüzdüğü Dardanel kıyıları, Troy biliniyor ama diğer savaş biliniyor…
Araştırmacı, gazeteci, yazar gezmiş dolaşmış…
Anadolu’dan geçerken demiş köpekleri yazmış, kötü insanları yazmış, daha kötüleyecek bir şey bulamamışken ‘İnsan Pazarı’ denen pazarı yazmış…
Borsa, ayaklı borsa vardı Karaköy’de…
Tophane’de nargile erbabı olmadan önce, tömbeki kullanılan zamanlardan kalmış günümüze bir acı…
Daha diyemeyeceğim, kalbim yanıyor, içim yanıyor…
Nefes alamıyorum, doğuştan kazanılanları bir sonraki nesile geçirmek için, pazarı kurulmuş…
Patlıcan, üzüm akşama bozuluyor…
İnsan Pazarı, bir ömür taze…
Pazarın müdavimleri ölmüş – bununla birlikte –
Bir ibadethaneye kızarken, diğerini övmek – her şey bir yana – tarafsız olmadığınızı gösterir…
Bir dolunay gecesi, kim var gecede kim yok…
Yağan yağmurda kristal taneler var…
Her biri bir sayfaya konuyor, liman yakın…
Limana bir bavulla giderken, bir tekneye bir kitapla giriyoruz…
Her bir sayfası zor kaplıyor yelkeni…
Acıyı tarif ederken, olmayan acıyı nasıl örteceğimizi konuşuyoruz…
Gece bitmek üzere, ay gece boyunca saklandı…
Her bir kristal tanesinde ay parçası vardı…
Bir parça ay parçası, bir sayfaya kondu…
Bitmeden seyahat kitabı, kapağı kapandı…
Ay parçaları sayfalar arasında saklandı…
Bir yudum ikram edildi, beklemiş üzüm…
Ne kadar bekledi bilinmez…
Keyiften içildi o bir yudum, – bununla birlikte – üzüntüden içildi iki yudum…