“Toplumsal dayanışma: Eylanıtsara”

0
1276

Sakarya iline bağlı Kayalar Memduhiye köyündeydik.

Ev sahibelerimiz Melek Yılmaz Atile (Aşba) ve Necla Özbelli Öztekin’e (Öyzipha) misafirperverlikleri için teşekkür ediyoruz, emeklerine sağlık.

Köyle ilgili bilgi aktaran Erdinç Atile (Ateyba) ve Muharrem Öztekin’e (Pasaniya) teşekkür ediyoruz.

Jıneps Yayın Kurulu


İmece

-Üretimin içinde bir dayanışma var mıydı?
-Vardı. Bunun geçmişten günümüze yine iki süreci var. Bir tanesi feodal yapının katı olduğu dönem. Önce ağanın tarlası sürülecek, ekilecek, toplanacak ve depolanacak. Ondan sonra diğerlerinin.

Bu köyün bir özelliği de Maan Kamlat’ın köyü olarak biliniyor olması. Hala onu duyduğumda ürperirim. Çünkü Abhaz tarihinde çok kötü yeri olan birisidir. Reşitbey ve burası, iki köy Maan’ın köyü anlamında Maan İkuta diye söyleniyor. Hatta Reşitbey’de hala Maan olup yaşayan da var.

-Maan sülale adı mı?
-Değil. Lakap da değil.

Maanların itibarlarını kurtarmak için yaptıkları bir dizi girişimin sonucunda Abhazların sürgünü gerçekleşiyor. Sürgünü yapan devletlerin masasında oturuyor Maanlar. Getirdikleri kişi kadar Rusya’dan, eli silah tutan kişi kadar da Osmanlı’dan altın aldıkları, ama altınların halkın refahı için hiçbir zaman kullanılmadığı bilinenler arasında.

Maanalar aslında Abhazya’da iç çekişmelerin olduğu, sülalelerin uzlaşamadığı, yöneticiliği birbirlerine bırakmamalarından kaynaklanan bir durumda atanan idareciler olarak biliniyor. Atanan idareciler de sanki bir sülaleymiş gibi davranıyor. Sohum’daki bir idareci ile Gudauta’daki bir idareci örneğin, onlara Maan deniyor. İdareciler sanki aynı sülalenin mensubuymuş gibi hareket edip toplumu belli bir baskı altında tutabilmenin temelini oluşturuyor.

-Atanan idareciler. Aslında sülale değil…
-Ama halk bunu sülale biliyor. Abhazlarda devlet yönetimi Çaçba ve Açba sülalelerinin elindeydi, yani kraliyet Açba ve Çaçbalar’daydı. Bu iki sülale zaten galiba kardeş sülale. Daha sonra Maanlar ortaya çıkıyor.

Abazalarda aristokrasi şöyle: “Ah”. “Ah” kural demek Abazacada. Maanların her biri için Ah dendi. Hiçbiri de kral değildi. O bölgedeki çeşitli savaş, saldırı, baskı, çeşitli manevraların neticesinde ortaya çıkıyor. Bu konuyu net bilen de yok. Bazı yazılı kaynaklar var ama kamuoyunda daha çok kulaktan dolma bilgiler var. Bu bilgiler de, belki bir gerçeğe yakın, bir temeli var ama öyle bir hurafeleşmiş ki birçoğu yanlış yerlere götürüyor.

-Üretim dayanışmasına geri dönersek…
-Köydeki tarımın biraz önce söylediğim ilk dönemdeki gibi olmayacağını, “Önce ağanınkinden başlamayacağını, önce kendisininkini süreceğini” söyleyen biri ve onu destekleyen başka birilerinin çıkmasıyla Maan Kamlat burada tutunamayacağını anladı ve terk etti. Böyle bir başkaldırı oldu.

Burada bir Maan Kamlat parantezi açmak gerekiyor.

Tarihte bilmediğimiz bir isim benzerliği mi ta kendisi mi bilmiyoruz. Demin sözlerimin içerisinde söylediğim bir şey vardı. Abhazların bir savaşı var ama Maanaların itibarını kurtarmak için geliştirdikleri bir strateji sonrası gelişen bir olaylar zinciri bu sürgünü karşımıza çıkardı. Bu sürgünde “Önderlik yapıyorum” dedi Maanlar. Çünkü Abdülhamit’in eşi, Maan Albuz’un kızıydı. Sarayla akrabalık ilişkileri vardı. Osmanlı’nın da eli silah tutan insana ihtiyacı var. Maanaların da oradan insan getirme güçleri var. Diğer taraftan Karadeniz kıyılarına yanaşmış Rus gemilerinin top ateşi altında kalan bir kitle var. Göçü organize ettiler aslında. Zorunlu göçü tam anlamıyla organize ettiler ve gelindiği yerde de onları ilahlaştırdılar. Düşkün toplum olunca…

İşte o Maanaların, özellikle Maana “Albuz beyin hatırı için” diyerek insanüstü kişilikler olarak görüldüler. Bunun böyle olmadığı bir iki kuşak geçtikten sonra anlaşılabildi. Maan Kamlat adı çeşitli yerlerde şöyle geçer. Kumar oynar, macera tutkusu vardır… Ama dediğim gibi hani Kayalar’ın beyi olan Maan Kamlat’la bunun tarihleri uyuşmuyor, birçok şey uyuşmuyor. Benim tereddütlerim var. Ama bir Maan Kamlat, özellikle Maan Albuz’a yakın olan kumar oynuyor, tenekelerle altın kumara gidiyor. Bir çete oluşturuyor. Birçok devlet erkânına, üst düzey yetkililerine kadınlar götürülüyor. Bir nevi insan tüccarlığı da başlıyor. Bu da yetmiyor. Osmanlı hanedanlığına gidip diyor ki “Bana alt yapısını hazırla, sana asker getireyim”, tabi Abhazya’dan. Getireceği kişilerden para kazanacak. Bu arada halkın içinde geldikleri için kandırıldıklarına inanan insanlar geri dönüş arayışları içerisinde. Maan Kamlat’a gidip “Biz de sana yardım edelim, sana tayfalık yapalım” diyerek müracaat ediyorlar. Onların bir kısmı gerçekten biat ederken, diğerleri orada karaya çıkana kadar, köprüden geçinceye kadar derler ya, amaçları orada kaçmak. İlk zamanlar, ilk furyada boşaltılan kesim Oçamçıra ile Gudauta arası. Kimlikleri araştırdığımızda mesela benim dedemin babasının doğum yeri Sohumkale. Osmanlı kayıtlarına böyle geçmiş. İlk boşaltılan bölge Oçamçıra, Sohum ve Gudauta civarı olduğu için biraz daha kuzeye doğru giderek Gagra’ya yanaşıyor gemi. Gemiye geri dönmek için katılanlar, gemiden çıktıklarında dört bir yana dağılıp halka “Sizi kandırıyorlar, sakın inanmayın, kaçın, canınızı kurtarın” diye duyurular yapıyorlar bağırarak. Gagra’da deniz kıyısıyla dağ eteği arası alan dardır. İşte o dağlara çıkabilenler çıkıyor, biat edenler Gagra’yı yakıyorlar. Hayvanlarını, evlerini… Gagra, Maan Kamlat tarafından ikinci bir yıkıma da uğruyor ve eli boş dönmek zorunda kalıyor. Büyük gemilerle gidildiği söyleniyor, çok insan getirilecek ve insan sayısına göre de para alınacak ya, asıl mesele bu. Tarihte böyle biri var. Ama burada anlatılanların içindeki Maan Kamlat ile o hiç özdeşleşmiyor.
Burada anlatılan şöyle bir şey de var, eşi Maan Kamlat’a değnekle vururken birisi görmüş. Maanlar da “Artık burada kalamayız” demişler, böyle bir söylenti de dolaşıyor.

Reşitbey adını Maan Reşit’ten alıyor. Maanaların Türkiye’de en büyük olanı Albuz bey, çeşitli yerlere atamalarda bulundu galiba. Buradaki Maan Kamlat’tı, Efteni civarında oğlu Maan Rauf bey vardı, yine Samsun civarında Maanalar vardı. Dara düşen ona gidiyordu, işinin tamamı görülmese bile bir kısmı görülüyordu. İnsanlar eli boş dönmeyince “Bize bundan daha iyi dost mu var bu topraklarda” diyerek ilahlaştırdılar.

-Üretimdeki dayanışmaya geri dönersek…
-Dayanışma çok daha iyi oldu. Maanlar ağalık yapıp insanlarına kölelik yaptırırken bu yok muydu? Yine vardı ama o ön plana çıkmıyordu. Belli bir yaş üstündeki insanlarımızın bir kısmı bile imecenin Abhazca karşılığını bilmiyor olabilir; Eylanıtsara. İmece şarkılarımız var, birlikte orakla hasat yaparlarken söyledikleri; Eyzalaşraşüa. Axuraşüa (yaralı şarkısı), Eylanıtsıraaşüa (yardımlaşma şarkısı)… Bir de Awaahüara diye ek olarak farklı bir yardımlaşma şarkısı var.

Tarlada çapa yapmak, mısır çapalamak ve buğday biçmek kesinlikle ailenin kendi işi değil. Çünkü girildiğinde çabuk bitmesi gereken işler. Birlikte hareket ediyorlar. Çünkü herkeste öküz yok, diğerinin sabanı yok… Dolayısıyla birininki bitiyor, diğerine geçiliyor… Ekilen ürünün bir evresi var; ilk ekilen ilk çapalanması ve de ilk biçilmesi gereken yer…

Öğlen yemekleri şölen havasına dönüşürdü. Hampal diye bir şey var bizde, “Hampal yersin” diye deyimlere de girmiştir. Hampal aslında bir yokluk yemeğidir. Hamur ama taş gibi bir hamur. Mısır unundan yapılan, bir hafta on gün bozulmayan, tok tutan… Bir katkısı oluyor yanında, kolay bulunabilen. Yani ekonomik bir yiyecek. Onun pişirildiği, haşlandığı sudan da çorba yapılıyor. Axurpa ya da Atüan. Hampal pişirilirken kullanılan suya çok fazla şeyler katmadan yapılan bir çorba.

-Köyde tarlası olanlar ortaklaşa ekip biçiyor. Köyde yalnız kalmış belki daha fakir insanlar var, onlar ne yer ne içer?
-Düşkün olanlar için destek vardı. Değirmene mısır öğütmeye giden kişi, onun için de ayrı bir miktar hazırlıyordu. Onu alçaltmadan, mahçup etmeden yardım yapılıyordu. Dolaylı olarak ona ulaşacak şekilde bir yardımlaşma vardı.

-Hala devam ediyor mu?
-Bunlarla uğraşan yok artık.

-Düşkün yok mu köyde?
-Yok. Bir kurban ritüeli var ya, kurban kesildiğinde bir yerlere dağıtmak gerekiyor. Öyle bir hale geldi ki bazen şöyle düşünüyorum; dağıtan kişinin dağıttığını kabul etmemek için sanki aileler kurban kesiyor. “Biz de kestik” gibi, böyle bir gururlu yanımız var. Ama gerçekten de çok düşkün bir durumumuz yok. Kömür dağıtılıyordu, bu köyde alan var ama Abazalarda yok.

Libyalı Abaza

Kayalar Çaybaşı köyünde Kapşalar diye bir sülale var. Abhaz sülalesi. Abhazya’da da, Türkiye’de de az sayıdalar.

Libya’dan bir genç Abhazya’ya gidiyor ve diyor ki “Ben Abhazım, geri dönüşçüyüm”. Arapça söylüyor, bildiği Abhazca tek söz Kapş. Sadece bu kelimeyi biliyor, ne anlam içerdiğini ve başka hiçbir şey bilmiyor. Abhazya’daki Geri Dönüş Devlet Komitesi Türkiye’deki Abhaz Dernekleri Federasyonuna “Orada Kapşalar var mı” diye soruyor. Burada yaşayan aileye gittim. Aileden bir fert Osmanlı döneminde Trablusgarp’ta istihbaratçı, adını değiştirmiş. Mustafa Kemal’in önyüzbaşılık dönemine denk düşen bir dönemde asker. Buradan gidişinden 12 yıl sonra geri dönmeyince öldü diye mevlit okutulmuş. Bir halaları var, Adapazarı’nda, duyduklarını anlatmıştı. Büyük dede Trablus’tan Türkiye’ye gidiyorum diye yola çıkmış, ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorlar ama ailenin büyük kısmı Türkiye’de yaşıyor. Libya’dan Abhazya’ya giden genç de babasından dedesinin yola çıktığını ama geri dönmediğini dinlemiş. Her iki anlatıda tarihler çakışıyor, anlatılanlar örtüşüyor. Libyalı genç Arapça konuşuyor, esmer, tipik Arap görünümü var. Yani Abhazya için inandırıcı olmuyor ama buradan aldığımız bilgileri aktarınca vatandaşlığa kabul ediyorlar. Biz bilgiler çakıştığı için olumlu referans verdik.

O genç Abhazya’da kendi sülalesini buldu, üniversitede okumaya başladı. Libya’ya gidip-geliyor, devamlı kalmıyor ama bir ayağı Abhazya’da.

İlkokul

-Köyde ilkokul var mı?
-Okul kapandı. Herkes kendi istediği yere çocuklarını gönderiyor. Servis var. Taşımalı eğitimden yararlanmıyoruz çünkü devletin işaret ettiği okulu benimsemiyoruz.
Okulla ilgili anlatılması gereken şeyler var izin verirseniz.

-Elbette.
-Sakarya’nın İzmir vilayetine bağlı olduğu zamanlar. Kayalar’daki ilkokul, İzmit vilayetinde kırsal alanda kurulan ilk ilkokul statüsünü taşıyor. Köy, “Okulu biz inşa edeceğiz, siz öğretmen verin” diyor devlete.

Köylüler, ormandan ağaç taşıyıp kereste olarak biçip köyde işi bilen ustalara malzeme sağlayıp, okulu kendi olanaklarıyla inşa ettiler. Kamil amca, Şevki dede gibi ustalar, “Bu köyde onların çivisinin olmadığı ev yok” diye anılan ustalar vardı. Ustaların eli keser tutuyordu, diğerleri de fiziksel güçleri ile çalıştı. Öküz arabalarıyla ağaçları taşıdılar, atölyede eski el testeresiyle kereste yapıp öyle inşa ettiler. Köye gelen öğretmenlerin ilk öğrencileri okulu inşa eden yaşlı başlı insanlar oldu. “Önce bize öğretirsiniz sonra yeni öğrenci alırsınız” dediler. Osmanlıcayı okuyan insanlarımız, Latin alfabesiyle okuma yazmayı öğrendi.

Ama İzmit vilayetinin kırsaldaki ilk ilkokulu, Sakarya’da kapanan ilk ilkokul oldu, öğrencisizlikten. Hani nitelikli insan yetiştireceğiz ya, çocuk sayısını minimize ettik ya, bundan dolayı.

Abaza mutfağı

Abaza mutfağını merak edenlerin köyde yemek yiyebileceği mekânlar da var.
-Alaşara; ışık anlamında, aydınlanma olarak da kullanılabilir.
-Şölen
-Atarta; oturak – bank anlamında.
Alaşara ve Şölen Abhaz mutfağından ürünler sunuyor. Özel talepler olabilir, önceden randevu alınıp talep edildiğinde anlık bulunabilecek yemekler dışında da ürünler hazırlanabilir.
Atarta kafeterya gibi, gençlerin daha çok rahat edebileceği bir yer.


Memduhiye’de yaşayan sülaleler

-BİJNOV
-BERSİS/BARTSIS
-GIBNİYA
-ATEYBA/ATİYBA
-ÇALİPA; Bu aslında bu sülalenin adı değil ama bu civarda öyle biliniyor. Bir dede ismi olarak sülale gibi genişlediler. Bağlı olduğu sülale: HUMSAÇA
-NEĞERİYA
-DARIMBA
-ATAMBA
-PALBA
-TASKOÇİPA; Bu da baba ismi ile kalan sülale. Bağlı olduğu sülale: PABBA
-MÜÇBA veya MIÇBA. Bu sülalenin adına çok benzeyen bir sülale daha var, Cicibey köyünde. O köyün kurucuları Cicular. Oradaki benzer sülalenin adı; AMIÇBA. Ayrı sülaleler, akrabalık yok.
-ATRIŞBA
-MİŞLUĞA/BUŞNUH: Bir kişi kaldı. Ergün abiye Allah uzun ömür versin.
-HUKŞU
-TUKİPA: Bu da baba ismi, bağlı olduğu sülale: GABLİYA
-AGUMA
-AGUŞBA
-PASANİYA
-ATARBA
-GAMSANİYA
-BATIR
-AJİBA – Köyde bir Ajiba mahallesi de var.
-BEYGUA/BİYGUA
-KURÇİYA
-TEBEKİPA; bu baba ismi, asıl sülale: KAÇBA
-KAPBA
-GUMBA
-AÇİBA/AÇÜYBA
-ZIBA. TSIBA değil. Bu UBIH sülalesi, tek hanedir. Aynı sülale Karaçay-Çerkes’te Abazin bölgesinde var. Bir de Türkiye’de Konya’da bir Çerkes köyünde aynı sülale var. Yakın kardeşler ama soyadları farklı. ZIBA birleştiriyor onları.
-ABAZIBA/ABAZBA
-KAYTAN
-AÇANBA
-TIRPŞI/TRIPŞI. Abhazya’da TRAPŞ diye geçiyor.
-ŞINKUR – Abhazya’da ŞINKUBA olarak geçiyor.
-BAVBA
-AGIRBA
-AŞHARA
-HARAZİA
-AÇIŞBA
-DIBAR
-KUPAL
-ÇIĞÇA – Ayhan hocayı da söyleyelim, o da köyümüze yerleşti artık, köyün imamı. Eskişehir Taşköprü köyünden.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz