“Kırım altınları sergisi” davası

Beş yıl önce sergilenmek üzere Amsterdam’daki Allard Pearson Müzesi’ne Kırım’daki dört müzeden (Tavrida Merkez Müzesi, Doğu Kırım Tarih ve Kültür Müzesi, Bahçesaray Tarih-Kültür-Arkeoloji Müzesi ve “Chersones Tavrichesky” Devlet Tarih ve Arkeoloji Müzesi) gönderilen “Kırım Karadeniz’de Altın Bir Adadır” sergisindeki başta Sarmat-Alanlara ait Tliyskiy Kurganı’ndan çıkanlar olmak üzere yaklaşık 2 bin parça eserin iadesi, sergi sırasında çıkan iç savaş ve nihayetinde Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması üzerine, sorun olmuş ve hem eserleri gönderen müzelerin artık bağlı olduğu ve daha sonra referandum sonucu Rusta Federayonu’na ilhak eden Özerk Kırım Cumhuriyeti hem de Ukrayna sergideki eserlerin kendilerine iade edilmesini istemişti.


Hollanda ise uzun bir değerlendirme sonunda eserleri Ukrayna’ya iade etmeye karar vermiş ancak bu karar Kırım’daki müze çalışanları tarafından bir üst mahkemeye taşınmıştı. Hollanda mahkemesinin kararında, o dönem ayrılıkçı Kırım Bölgesi üzerinde düşürülen Malezya uçağında 200’den fazla Hollandalının ölmesinin de etkili olduğu konuşulmuştu: Hollanda bu olaydan RF’yi sorumlu tutmuştu. Üst mahkeme 11 Mart’taki oturumunda bir karar almadı ancak kararın 11 Haziran’da bildirileceğini duyurdu.
Rusya Federasyonu ve Kırım, eserlerin Kırım’dan çıkarıldıklarını belirterek buradaki müzelere ait olduklarını bildirmiş, Ödünç Verilme Sözleşmesi’nde ait oldukları müzelere iade maddesini vurgulamış; Ukrayna ise ödünç veren devletin esas alınması gerektiği tezini savunmuştu. 22 BM üyesi ülke bugün Kırım’ı RF’nin parçası olarak tanıyor, Ukrayna ise halen kendi parçası sayıyor. Osetler de İskitleri ataları saydıkları için Başkan Vladimir Putin’e Oset Yüksek Konseyi aracılığıyla çağrıda bulundular ve bu eserlerin Osetlerin ve Kırımlıların kültürel mirası olduğunu belirtip korunmasını istediler, Putin de durumun kontrolleri altında olduğu ve merak etmemeleri gerektiği cevabını verdi. Öte yandan RF yetkilileri kararın tarihi ve hakkaniyet kriterleriyle değil de politik kaygılarla alınması durumunda Hollanda müzeleriyle tüm ilişkilerin kesileceği hususunda uyarıda bulundular.
Mevcut hukuki çekişmeye ek olarak Otonom Kırım Cumhuriyeti de Interpol’e başvurarak eserleri çalıntı olarak bildirdi ve el konulup iadesini istedi.

***

Flavius Ardaburius Aspar (3. Bölüm)

Kuzey Osetya Beşeri ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (SOIGSI) ile Kuzey Osetya Gazetesi’nin işbirliğiyle hazırlanan Oset-Alan tarihini ve kültürünü tanıtıcı “A’dan Z’ye Alanlar” dizisindeki üçüncü yazı olan, SOIGSI Tarih Bölümü’nden Tsıbırtı Lüdvig’in (Цыбырты Алексейы фырт Людвиг) ASPAR isimli makalesinin çevirisini yayımlıyoruz.
Çevirimi düzelten Sayın Ælbortı İrmæ Akdemir’e teşekkür ederim.

Flavius Ardaburius Aspar. Roma İmparatorluğu Konsülü (icranın başındaki, en yüksek seviyedeki seçilmiş devlet görevlisi – UG). Ordunun başkomutanı (magister utriusque militiae). Senato’nun en kıdemli üyesi. Soylu elit ailelerin (Patricii) önde geleni. Bu unvanların hepsi, ünlü ve etkili Aspar-Ardabur ailesinin temsilcisi olup 50 yılı aşkın bir süre Büyük Konstantin’in imparatorluğunda çok önemli bir rol oynayan Doğu Roma İmparatorluğu’nun en büyük komutanlarından biri olan kişiye ait idi.
Flavius Ardaburius Aspar, 5. yüzyılın ortalarında Konstantinopolis’teki imparatorun sarayında kilit isimlerden biriydi. Aspar’ın faaliyetleri 40 yıllık bir süreyi kapsıyor; 431 ile 471 yılları arasını.
Geç Antik kaynaklarda Aspar’ın menşeinin iki farklı versiyonu var. İlki, Aspar’ın “ünlü bir Got aile”den” olduğunu bildiren Got kökenli Romalı siyasetçi ve tarihçi Jordanes’e kadar uzanıyor: [Aspar… Gothorum genere clarus, lord (3-5. yy arasında Roma İmparatorluğu’nu fetheden-Gotlardan önemli bir ailenin lordu – UG).] Candidus Isaurus ise onun Alan olduğuna inanıyordu. J. Martindale, “Aspar” isminin etimolojisine dayanarak, onun bir Alan olduğunu ve Gotlarla olan yakınlığını da evlenme yoluyla -örneğin Aspar’ın teyzesiyle evlendiği Ostrogotların kralı Theoderic Strabo’yla ve kayınpederi Konsül Plinta ile- edindiğini düşünür.
Batı’yı kurtaran Unutulmuş Bizans” adlı çalışmasında Lars Brownsworth, Aspar’ı Sarmatyalı bir askeri lider olarak nitelendirirken “Sarmatyalıların, nihai olarak günümüz Kuzey ve Güney Kafkasya’sında yer alan Osetya’da yerleşmiş İranlı yarı-göçebe bir kabile olduğunu” belirtir.
Alanlar, Batı Avrupa’nın tarihi, kültürü ve askeri gelişiminde derin bir iz bıraktı
Peki, Alanlar kendilerini Roma İmparatorluğu sınırları içinde nasıl buldular? Cevap basit: “Kavimler Göçü” sırasında. İşte Amerikalı araştırmacı Bernard S. Bachrach’ın “Batı’daki Alanlar: Klasik Antik Çağ Kaynaklarda Anılmaya Başlanmalarından Erken Orta Çağ’a Kadar” adlı kitabının önsözünde şöyle söylüyor: “Çalkantılı zamanlardaki diğer halkların tarihi gibi, Kavimler Göçü ve Erken Orta Çağ döneminde Alanların Batı’daki tarihi, antik çağın bitişini ve yeni Orta Çağ dünyasının oluşumunu daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Genel göç akışında önemli ölçüde yaygın olanın dışında, sayısız Cermen kabilelerinin aksine… Alanlar, Hint-Avrupa kökenli göçebe kabileleriydi. Alanlar, Batı Avrupa’da önemli yerleşimler kuran, Cermenik olmayan tek kavimdi… Alanlar, Batı Avrupa tarihinde benzersiz bir fenomen olarak uzun süredir ciddi çalışmalara konu oluyor.”
Alanlar, Batı Avrupa’nın tarihi, kültürü ve askeri gelişiminde derin bir iz bıraktı. Roma İmparatorluğu ile yakın işbirliğine girdiler. Siyasi duruma göre de Roma’nın müttefikleri ve hatta muhalifleri oldular. Bununla birlikte, Alanların Roma İmparatorluğu ile etkileşimi, özellikle Galya ve Kuzey İtalya başta gelse de, Batı Avrupa ile sınırlı kalmadı. Geç antik çağda (IV- VI. yüzyılın ortaları), Alanlar Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’te de temsil edildiler. Roma İmparatorları’na sadık bir şekilde hizmet ettiler ve sonuç olarak tarihçilerin dikkat çektiği üzere, Alanlar Roma askeri hiyerarşisinde özel roller üstlendiler. Aldıkları bu yeni yetkili pozisyonlar barbarların Roma İmparatorluğu’nda sivil ve askeri görevler üstlenmelerine izin veren Roma’nın devlet hayatının kamusal ve politik yapısındaki köklü değişiklikler sayesinde olmuştur.
Konstantinopolis’le müttefik ilişkiler bağlamında belirtilen en ünlü Alan lideri, Aspar’ın babası olan ve kariyeri dördüncü yüzyılın sonunda başlayan Flavius Ardaburius’tur. İmparator I. Theodosius’un valisi Konsül Rufin, Ardaburius’un liderliğindeki Alanları rakibi Gaynas’ın Cermen müttefikleriyle savaşmak amacıyla çağırdı. Daha sonra, Flavius Ardaburius’un adı, Doğu Roma İmparatorluğu’nun Perslerle olan 421’deki savaşlarını anlatan kaynaklarda geçmiştir. Arsanen’i bozguna uğratan Ardaburius’un Mezopotamya’yı istila edip Nisibis’i (Nusaybin – UG) kuşattığını, bir yıl sonra da yedi Pers komutanını pusuya düşürüp imha ettiğini söyler kaynaklar.
(Devam edecek)

***

Aja-Bælaş: Nart Destanlarındaki Yaşam ve Ölüm Ağacı (3. Bölüm)

V.I. Abaev SOIGSI Enstitüsü ve “Kuzey Osetya” Gazetesi’nin ortak projesi olan “A’dan Z’ye Alanya” projesi çerçevesinde yayınlanan ikinci makalenin çevirisinin ikinci bölümünü sunuyoruz.
Çevirimi düzelten Sayın Ælbortı İrmæ Akdemir’e teşekkür ederim.

Elena Besolova*

Bu ağaç hem bir ibadet nesnesiydi hem de bir ilahla özdeşleştirildi ve bir ilahın cisimleşmesi olarak genellikle O’nun sembolizmiyle eşitlendi: Işık ve ses. Şoşlan’ın demir şatosunun dört köşesindeki Aja ağacının dört yaprağı, karanlığın dünyasının -cehennem- küçülen bir ay olarak tasvir edildiği dualistik modellerin efsanevi ve sembolik temelini oluşturan ayın dört aşamasıdır. Sırasıyla “metal”in değeri, “yapmak”, “büyülemek”, “kutsal eylemleri gerçekleştirmek” ile ilişkilendirilebilir.
Kadim olanların mito-şiirsel geleneği metali sadece gök cisimleriyle, yıldızlarla ilişkilendirmek; metali ifade eden kelimeler “direk”, “kazık”, “kazıklarla çerçevelenmiş yer”, “ev”, “soyun bulunduğu yerler” anlamına gelebilir.
“Nart Destanları”ndaki “… Şoşlan deniz kıyısına gitti, yüzüğü ile geniş bir daire çizdi ve bu dairede demirden yapılmış büyük bir siyah şato yükseldi. Ve Şoşlan kalenin dört bir köşesine, Aja ağacının yapraklarını ekti … “ alıntısı ile karşılaştırınız.
Antik çağda, pagan tapınaklarının yeryüzünün kutsal enerjinin yoğunlaştığı bölgelerinde inşa edildiği bilinmektedir. Buradaki “Kara Kale” öbür dünyaya giriş, “aşkın, ruhun” bulunduğu yer, ki bu genellikle ölüler krallığının Tanrısı “Baraştır” olarak anlaşılır. Bu metindeki halka yüzük, sihirli sembolizme sahiptir ve “İlahi olanı kendisinin içine almak, İlahi olan ile birleşmek” anlamına gelir. Yüzüğe gelince, bazen soyun enerjisini korumak için nesilden nesile bir sembol olarak iletilir: Sonuçta, sembolik seviyede ölümsüzlük, sonsuzluk demektir. Ve yine: bir daire içindeki bir kare (kale), fiziksel elementlerin (su, ateş, toprak, ahşap ve metal) dünyasıdır, burada metal “dört” sayısına eşit olup sonbahar ve batı (öbür dünya) ile ilişkilidir. Yüzük ile siyah bir kalenin etrafına yuvarlak bir çizgi ile çevrelemek, görünüşe göre, tapınağın etrafındaki ard arda dairesel hareketlerle onun kutsanması anlamına gelir (bugün bile Osetler, kutsal mekanlarının etrafında daire çizerek üç kez dolanırlar). Kalenin siyah rengi hem korunmayı hem de gizli bir kaynaktan gelen orijinal gizemli bilgeliği sembolize ediyor.
Bu yüzden, büyücü ve şaman Şoşlan’ın, kendisi tarafından ritüel bir faaliyet ile yapılan, kutsal enerjiyle doyurulmuş, iyiliğin ve refahın kazanılmasını sağlayan bir pagan tapınağı vardır.
Fakat şamanın kültü, transa geçmek, benliğini ele geçirmek, ritüelin tersine çevirdiği davranışlar olmadan düşünülemez. Aja ağacının yapraklarının Şoşlan tarafından ekilmesi, kutsal enerjiyi kontrol etmek amaçlı ritüel bir eylemdir, ağacı bakımlı tutmak onun faydalı ve canlandırıcı olması için bir şarttır. Tapınakların dört bir köşesine dikilen Aja ağacının oluşturduğu değnekler, çubuklar ilahi sembollerdir. İlahi hareketi cisimleştirirler; yukarıdan aşağıya (cennetten toprağa) ve aşağıdan yukarıya doğru (yeryüzünden cennete). Bu ilahi hareket, büyücülük olarak yorumlanan ilahi yaratıcılık olarak algılandı. Ancak hareketin anlamı olan kelimeler sadece “iki”nin anlamına değil, aynı zamanda ikinin katları olan sayılara, yani “dört” tabusuna dairdirler (elementlerin dengesinin, uzamın düzeninin; ateşli dikeyin kişileşmesinin, İlahi olanın ve ilahi gücün sembolleridir). Dikey alan, hem mekan hem de zamanı ifade eden hareket ile belirtilir, gerçekleştirilir, kontrol edilir ve doğrulanır. Ateş’in bu hareketi insanların dünyası ile tanrıların dünyasını, cennet ile yerküreyi birbirine bağlar. Üsteki kutsal saflıkla işaretlenmişse, o zaman altta olan (alt dünya) kusurludur: “Yarım” bir Güneş ve Ay vardır, kasıtlı olarak yanlıştır, insanların yaşamlarına belirsizliği ve şans faktörünü getirir. Sadece orta dünya -insanların dünyası- en iyilerin sentezidir: Sonuçta, hem Güneş hem de Ay tarafından aydınlatılıyor.
Ayın, yaşam iksiri, Soma’nın (Aryan kavimlerinin, dolunayda toplanan kızıl mantarlarla hazırlanan, narkotik ve uyarıcı etkileri olan ritüel içkisi. UG) içinde olduğu kap ile ilişkili olduğu bellidir. Şaman, bardaktan yere serpilen iksir ile tüm canlıları besler. İksir, kutsal bitkilerde toplanır ve bir kişi bunu onun suyundan alabilir. Ay bitkileri kültü, Büyük Ay’dan bu yana en eski olan külttür.
Bu iksirin sağaltım etkisinin (bizim durumumuzda, taze Azadirachta yaprağı ekstraktı bazlı bir ilaç) etkili olabilmesi için tedaviye dolunayda başlanmalı ve yeni aya kadar devam etmelidir, kusurlu (küçülen) Ay dönemi insan vücudunun tüm zararlı doğal özelliklerinden kurtulmaya hazır olduğu zamandır. Sadece iyileşmek için değil, aynı zamanda sağlığı uzun süre sürdürmek için, doğanın bir parçası olarak insanın ay döngüleriyle uyum içinde yaşamayı öğrenmesi gerekir.
Burada sunduğumuz bilgiler Nart Destanı’ndaki “eski mitolojik parçalarda” (V.I. Abaev), onları yaratan Osetlerin atalarının anavatanlarındaki “orijinal” bölgelerinin anıların korunduğunu gösteriyor. Halk inanışları bazen, kendilerine yol açan sebepler işlevlerini yitirdikten sonra da uzun bir süre var olmaya devam ediyor. (Bitti)

Çeviri: Ufuk Güneş

*Filoloji Doktoru, Bölüm Başkanı. Osetçe Dilbilimi Bölümü Başkanı, SOIG

***

Osetya’dan Haberler

“Aksak Timur”
Rusya Federasyonu (RF) Onur Sanatçısı Oset şarkıcı, yazar ve yönetmen Akim Salbiev’in “Aksak Timur” filminin galası Moskova Uluslar Evi’nde yapıldı.
Senaryosu George Maliti’nin 1934 tarihli aynı adlı şiirine dayanan filmde Vasily Lanovoy, Lyudmila Chursina, Aristarkh Livanov, Dmitry Kharatyan, Alexander Mikhailov, Alexander Pankratov-Cherny ve Alexander Nosik gibi pek çok ünlü oyuncu rol aldı. Onur ve yüce gönüllülük temalarının işlendiği filmdeki danslarda Moskova Alan Dans Ekibi’nden dansçılar, şarkılarda ise Tsarikatı Feliks görev aldı. Ayrıca filmin çekildiği Hajnıdon köyünün halkı, şarkıcı Zara (Zarifa Migoyan), Kuzey ve Güney Osetyalı sanatçılar Robert Bitaev, Timur Muraşev, George Dzhabiev ve Zaurbek Pliev de oyuncular arasındaydı. Yine Güney Afrika’da yaşayan “stunt artist” Elbruz Urtaev ve Nart At Gösteri Ekibi de atlı sahnelerde boy gösterdiler.
Osetya’nın Dostları Vakfı’nın desteğiyle çekilen film 14-15. yüzyıllarda geçiyor ve güçlülerle güçsüzler, aşk ve fedakârlık temalarını işliyor. Galaya pek çok yetkili ve tanınmış kişilerin yanı sıra filmi ayakta seyretmeye razı pek çok izleyici katıldı ve film ayakta alkışlandı. Salbiev galada eğer çağrılır ve uygun bir ortam sağlanırsa anavatanına dönebileceğini ancak mevcut durumda çalışmalarını Moskova’da sürdüreceğini belirterek sitem etti. Rusça ve Osetçe filmi otomatik altyazılı olarak Türkçe ve İngilizce dillerinde aşağıdaki adresten seyredebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=dGrGOfDdQTY

Nelli Gabarayeva 63 yaşında vefat etti


Güney Osetya-Alanya’nın “milli fotoğrafçısı” Nelli Dudarovna Gabarayeva’nın yaklaşık 50 bin fotoğraflık arşivindeki GO-A şehirlerine, halkına ve doğasına ait kareler fotoğrafseverler tarafından paylaşılıyordu. Aynı zamanda Devlet Sanat Lisesi müzik başöğretmeni olan Gabarayeva pek çok yarışmada ödül almış olsa da fotoğrafçılığı amatör olarak yapıyordu.
Fotoğraf çekmeye Amerikan-Oset bir fotoğrafçının Oset-Gürcü savaşlarını konu alan bir sergisinden sonra başlamış ve acılarla yoğrulmuş ülkesinin sevinçli insanlarını ve güzelliklerini kayıt altına almayı kendine bir görev kabul etmişti. Ülkenin ilk kadın muhabiriydi, önceleri eski bir kamerayla, yakın zamanlarda ise tabletiyle memleketinin dört bir yanında ve her olayda vardı ve pek çok kişi tarafından “ülkenin en çok tanınan ve sevilen insanı”, “halk kahramanı” diye tarif ediliyordu. Devlet Başkanı Anatoly Bibilov, fotoğrafçının ölümü üzerine bir genelge yayımlayarak Gabarayeva’ya GO-A’ya verdiği hizmetlere ve aktif vatandaşlığına istinaden Onur Nişanı verildiğini duyurdu.
Işıklar içinde olsun! Ruxşag Wæd!

Oset sanatçıların Moskova sergisi
Moskova’da tarihi Rus Sanat Akademisi’ndeki sergide çağdaş Oset sanatçıları Madina Kalmanova, Alan Kalmanov ve Zaurbek Dzanagov’un 40 kadar resim ve heykeli sergilendi. Eserler modernlik ile düşünme temasına odaklanmıştı ve Vladikafkas’ın havasını taşıdılar Moskova’ya. Alan Kalmanov’un, harmonik tek tonlu eserlerinden “Ağaca Ağıt” Nart Efsaneleri’ndeki çürüyen hayat ağacı teması üzerine ve yaklaşan kaosu aktarmış tuvaline. “Hatıralar” serisinde Oset Mitolojisi’nden sahneleri modern dünya kültüründen öğelerle işleyen kız kardeşi ve çalışma arkadaşı Madina ise eserlerini canlı renklerle çalışmış. Zaurbek Dzanagov da yine Oset Mitolojisi’nden bilindik temaları, hayali yaratıkları ve Hıristiyan öğeleri ele almış heykellerinde. Sergi üç hafta boyunca açık kaldı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz