Biz de diğer halklar gibi, gökten inmedik, kökleri binlerce yıl geriye giden, kendine has bir kültürü, dili, gelenekleri, sosyal ve idari yapısı olan, insan yaşamına odaklı, hiçbir göksel veriye yer vermeyip, her şeyi kendi iç dinamikleri ile yorumlayıp çözmeyi becermiş bir halkız. Her halkın, tarihin çeşitli kesimlerinde zorlandığı, kırıldığı, yok olma tehlikesi ile karşılaştığı zamanlar olmuştur.
Çerkesler de “Kavimler Kapısı” olarak adlandırılan Kafkasya’da, en zor ve sosyal sistemini sarsan dönemi Cengiz Han, ardılı Altınordu ve Aksak Timur zamanlarında yaşamış, o günün korkunç badirelerini güç-bela atlatmış, kendini toparlamaya çalışmıştır.
Tüm zorluklara rağmen, Çarlık Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu dönemine ulaşan Çerkes varlığı, bu iki gücün etki alanına girmemek için direnmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi ile Çarlık Rusya ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Yenilgi, soykırım ve sürgün oluşumuza çok nedenler sıralayabiliriz, ana başlıkları ile önemli olanlar şunlardır:
1. Kuban Kordon Hattı
2. Labe Kordon Hattı
3. Tuz ambargosu, ticaret yasağı
4. Genel ambargo – yaşamsal gereksinimlere ulaşmayı engellemek için Karadeniz ablukası
5. Her ilkbaharda ekinlerin yakılması
6. Her sonbaharda köylere baskınlar yapılıp evlerin yakılması, hayvan sürülerinin yağmalanması, karşı koyanların öldürülmesi, ele geçirilenlerin esir olarak alınıp götürülmesi.
7. Osmanlı mollalarının propagandaları
8. Osmanlı yanlısı beylerin ve Osmanlıya devşirilmiş olanların davranışları; Osmanlı’nın beylere rütbe, kaftan giydirip kılıç kuşandırma, beraat verme, maaş bağlama, hediye dağıtma vb. yollarla elde tutmaya çalışması
9. Rus yanlısı beylerin ve Rusya’da eğitim görenlerin Rus yanlısı propagandaları; rütbe, beylik, beraat verme, maaş bağlama, hediye dağıtma vb. yollarla taraftar kazanmaya çalışması
10. Kazak alaylarına katılanlar
11. Beyler arasındaki rekabetler
12. Kabileler arası çekişmeler
13. Batı ve Doğu Kafkasya’nın birlik sağlayamaması; Doğu “Gazavat Savaşı” anlayışı ile birlik
sağlarken, Batı birliğini, 1861’deki girişim ile geç sağlamıştı ki o tarihe kadar birçok kabile süpürülmüştü zaten.
14. Kendiliğinden göç edenlerin oluşu
15. İngilizlerin yenilgi ve sürgünümüzdeki etkisi.
Bir tarafta merkezileşmiş feodal yapısı, askeri gücü ve teçhizatı ile Çarlık Rusya, diğer tarafta gevşek federatif bir yapıda, kabileler halinde yaşayan, düzenli askeri birliği olmayıp, vatan savunması gerektiğinde birlik oluşturan, topa karşı kılıçla savaşan Çerkesler olarak;
1557 yılından itibaren, 300 yılı aşkın aralıklarla süren, son 101 yıl (1763-1864) tüm olumsuzluklara rağmen, sistemli olan abluka ve savaşa direnmiş, yenilmiş yine de yurdunda kalabilmek için her şeyi denemiş, Karadeniz kıyısına güç kullanılarak süpürülmüş ve sürgün edilmiş bir halkın çocuğu olduğumuzu bilmek zorunluluğu vardır.
Ayrıca, Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bilinçli bir şekilde ortaklaşa yaptığı ve İngiltere’nin desteklediği sürgün, fiziki, maddi ve lojistik hazırlıklarının sağlanmaması sonucu nüfusunun %50 sini kaybederken (sadece %10’u savaş meydanlarında), Çerkesler için ikinci bir soykırıma dönüştüğü gibi, yetim ve öksüz kalan, bakıma muhtaç genç nesillerin askeri okula, yetimhanelere, ailelere verilmesi veya evlatlık, köle olarak satılmasına yol açarak, kayıp kuşakların oluşmasına sebep olmuştur.
Egemenliği ve özgürlüğü kendi uhdesine ait bir ayrıcalık gibi gören işgalci imparatorluklar, bize ve tüm halklara uyguladıkları zulmü, daima “7 T” formülüne uygun olarak hayata geçirmişlerdir:
1-Te’dip (terbiye etme)
2-Temdin (medenileştirme)
3-Taktil (parçalama)
4-Tenkil (uzaklaştırma)
5- Tehcir (göç ettirme)
6- Temsil (asimile etme)
7- Tasfiye
Her birimiz kendimize sormalıyız; gelecekte Çerkes olarak var olmak istiyor muyum, istemiyor muyum? Evet, Çerkes olarak var olmak istiyorum diyorsak;
1. Birbirimize saygı duyacağız.
2. Farklı düşünenlere hakaret, küfür ve aşağılamada bulunmayacağız
3. Tartışma adabını öğreneceğiz, kavgaya dönüştürmeyeceğiz
4. Yeni fikirlere, öğrenmeye ve paylaşmaya açık olacağız
5. Örgütlenmeyi ve siyaset yapmayı öğreneceğiz.
6. Acılarımızı ortaklaştırabileceğimiz halklara açık ve işbirliği yollarını arayacağız.
7. Kendi ana dilimizi, Rusça ve İngilizceyi öğreneceğiz.
8. Dünya halklarına dokunmayı, teması öğreneceğiz.
9. Rus halkı ile yöneticilerinin ayrı şeyler olduğunu içselleştireceğiz, demokrasi savunucusu ve aydınları ile temastan korkmayacağız.
10. Sivil toplum kuruluşlarımızı maddi ve manevi anlamda güçlendirip sahip çıkacağız
11. Eğitim Vakıfları aracılığı ile gençlerimizin eğitimlerine katkı verip, kariyer yapmaları için, vakıflarımızı maddi, manevi olarak güçlendireceğiz.
12. Üreteceğiz; kendimize ait roman, hikâye, masal, derleme, belgesel, film, tiyatro, müzikal, şiir, beste, şarkı, resim, heykel, sözlü ve yerel tarih, kültür araştırmaları, vd.
13. Yolumuzun uzun ve meşakkatli olduğunu bilip, kısır çekişmeleri bırakarak, yılgınlık ve yorgunluğa müsaade etmeyeceğiz.
14. Xabze ruhunu içselleştirerek, Xase’yi hayata geçirip, toplum önderi Thamade yetiştireceğiz. Birleşmiş Milletler raporlarına göre “Kaybolmakta olan diller” kategorisinde olan ana dilimiz dolayısı ile kimliğimiz yok olmakla yüz yüzedir.
Bizler Çerkesler olarak, her halk gibi, kendi kültürümüzü, dilimizi, gelenek ve göreneklerimizi hem Anavatanımız Kafkasya’da hem de yaşadığımız tüm ülkelerde korumak, geliştirmek ve gelecek nesillere devrederek, sonsuz kadar yaşamayı sağlamak istiyoruz.
Dolayısı ile Cumhuriyetlerimizin vücut bulduğu Rusya Federasyonu (RF) ve Diasporamızın ağırlıkla bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti (TC) devletinden beklentilerimiz, diğer devletlerden beklediklerimizden, ivedilikle önceliklidir.
Çünkü RF tarihsel topraklarımızı miras yoluyla Çarlık Rusya’sından devraldığı gibi, TC de Osmanlı İmparatorluğu’na sürgün edilen Çerkeslerin çoğunluğunu vatandaş olarak devralmıştır.
Beklentimiz, yalnızca tarihsel adaletsizliğin giderilmesidir.
Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün üzerimizde meydana getirdiği olumsuzlukları çözmesi ve Çerkes halkına gerekli olumlu desteği vermesi gereken devletler, RF ve TC’dir.
SSCB’nin halkımıza sağlamış olduğu olanakların elbette bilincindeyiz; o olanakları sağlayan geçmiş nesillere müteşekkiriz.
Şu tarihsel gelişmeler, biz Çerkesleri umutlandırmıştır;
– 21 Mayıs 1994 tarihinde; RF başkanı Yeltsin’in, federasyonun Çerkes Cumhuriyetlerine gönderdiği telgrafta, Kafkas-Çarlık Rusyası savaşları sırasında ve sonrasında yaşanan trajediye değinmesi, vahim sonuçlardan bahsetmesi, sürgün edilen insanlarını torunlarının tarihi vatanlarına dönüşü ile ilgili sorunların çözülmesi gerektiğini ifade etmesi.
– 1995 yılında aldığı kararla RF Parlamentosu alt kanadı Duma’nın, Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını açıklaması ve 24 Nisan’ı soykırım kurbanlarını anma günü ilan etmesi.
– 7 Aralık 1970 tarihinde Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın, Polonya ziyaretinde Varşova Gettosu anıtına çiçek koyduktan sonra, herkesin bakışları altında sessizce diz çöküp ‘Faşizm kurbanlarından insanlık adına özür dilemesi’.
– 7 Nisan 2010 tarihinde, Katyn katliamın 70. yıldönümünde, RF ve Polonya başbakanları Vladimir Putin ve Donald Tusk’ın farklı dinlere mensup din adamlarının dualarını dinleyip, hayatını kaybeden askerlerin anıtına çelenk bırakmaları; Putin’in “Ölenler tarihin büyük yalan yarasının uzlaşmayla aydınlatılması için bekliyorlar” diyerek Polonyalılardan özür dilemesi.
Dürüstçe ve açık yüreklilikle, yıllardır dillendirdiğimiz beklentilerimizi bir kez daha yineliyoruz.
Taleplerimiz;
1- Çerkes Soykırım ve Sürgünü tanınmalıdır.
2- Çerkeslerin Anavatanlarına dönüşü koşulsuz ve önyargısız kabul edilmelidir.
3-Çifte vatandaşlık hakkı tanınmalıdır.
4- Vize ve ulaşım kolaylıkları sağlanmalıdır.
5- Eğitim olanakları geliştirilmelidir.
6- Abhazya ve Güney Osetya Cumhuriyeti tanınmalı, Abhazya’ya doğrudan ulaşım sağlanmalıdır.
Bunların hayata geçirilmesi, içimizdeki Adalet duygusunun sağlanması için yeterlidir. Bunların hayata geçirilmesi, son zamanlarda RF ve TC arasında gelişen dostluk ilişkilerinin Kafkasya üzerinden daha çok perçinlemesine ayrıca katkı sağlayacaktır.
Yolumuz intikam, nefret, kin, şiddet yolu değildir, tek isteğimiz geçmişin acılarını sarabilmek için Adalet’in tecelli etmesidir. Onun için diyoruz ki;
“Çerkesler için, Adalet için, Tsitsekun’u Tanıyın.!”
Çerkesler, sorunlarının çözümünde, RF ve TC’nin öneminin bilincindedirler. Ruslar ve Çerkesler sonsuza değin, binlerce yıldır paylaştıkları coğrafi komşuluğu, iç içeliği sürdürecekleri gibi, Türkiye de yine gelecekte, Çerkeslerin çoğunlukla yaşayacakları ülke olacaktır. Bu yüzden Çerkeslerin, RF veya TC’nin zarar görmesinden hiçbir çıkarları yoktur, çünkü yaşadıkları ve gelecekte de yaşayacakları, üzüntü, acı ve sevinçlerini paylaşacakları devletler öncelikli olarak bu iki devlettir.
Çerkesler, her iki devlette de ancak daha fazla demokrasi, insan haklarına saygı, eşitlik, özgürlük ve barış ilkelerinin gelişmesini, bütün diğer yurttaşları kadar talep etmeye ve hayata geçirilmesi konusunda katkı vermek için çaba harcamaya çalışırlar. Bu da tüm diğer yurttaşları gibi, Çerkeslerin doğal ve yasal haklarıdır.
Tüm bunların bilincinde olarak, RF ve TC’den, Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nü tanımalarını, gelecek nesillerde bir yara olarak kalmamasını sağlamaları arzusu ile, geçmişte yapılmış bir haksızlığın giderilmesi adına, adalet için talep ediyoruz.
Varlığımızın, dilimiz ve kültürümüzün korunmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını, demokrasi ve insan hakları mücadelesi olarak algılayarak;
Tüm dünyada savaşı reddederek, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilkeleri çerçevesinde, halkların kardeşliği ve eşitliği, demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet ve birlik ilkeleri ışında, yaşadığımız yerlerde ve tüm dünyada Demokrasi ve barışı ilke edinerek hak ve özgürlüklerimize sahip çıkarak yaşamak düsturumuz olsun.
Gelecek güzel günlere…
*Hikmet Akçiçek – Vova albümünden