“Bireysel hareketler sütün kaymağı gibi kabarır ama hava aldığında oturur”

0
698

Bu sayıdaki konuğumuz Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Genel Başkanı Yıldız Şekerci… Yoğun programına ve konuklarına rağmen bize ayırdığı zaman için kendisine tekrar teşekkür ediyoruz. Samimi sohbetindeki her cümlede diaspora sorunlarına ve çözümlerine ilişkin gündemi, ipuçlarını, hem KAFFED’in hem Yıldız Şekerci’nin yaklaşımlarını bulabilirsiniz.
KAFFED’in ilk kadın başkanını kutluyoruz.

İlk kadın başkan

-Bütün bu süreçte KAFFED’in ilk kadın başkanı olarak yer alıyorsunuz. Çerkes toplumunda kadın, içinde yaşadığımız toplumdaki kadının konumuyla karşılaştırıldığında pozitif anlamda çok farklı bir yerde. Bu konu ile ilgili neler söylemek istersiniz?
-Son günlerde bazı görüşmeler, yazışmalar beni çok ters köşe yaptı açıkçası. Çok küçük yaşlardan beri derneğin içindeydim. Hep yönetim kadrosundaydım ama aslında işin en keyifli kısmını kaçırmışım diye düşünüyorum. Ekipte oynamadım, tiyatroda olmadım ama hep yönetimlerde, derneğin içinde oldum. Buralardan gelirken de hiç cinsiyet ayrımını hissetmedim. Hatta son yıllarda yaşım ilerlediğinde, büyüklerle toplantılara katılmam gerektiğinde bana hep güzel yerler gösterdiler. Pozitif ayrımcılık yaptılar. Dolayısıyla toplumumuzda kadınların yönetimde yer almasında eksik kalan yanlarımız varsa biraz da kadınlarımızın tercihinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Aslankaya’nın gidemediği dönemlerde, federasyonu temsilen defalarca anavatana gittim. Gittiğim yerlerde de bu anlamda bir rahatsızlık yaşamadım.
Ruslan Gvashev ile bir görüşmem oldu. Yusuf Taymaz da benim yanımdaydı. Grubun lideri olarak ben önde girdim. Ruslan Gvashev arkama bakmaya devam etti, herhalde bir erkek bekliyordu. Benden biraz zaman istedi ve döndüğünde Çerkes kıyafetini giymişti. Bir kadın olarak bana saygısını gösterdiğini düşünüyorum. Oturduk, sohbet ettik. Konuştuğumuz gün de açlık grevinden vazgeçmişti. Çıkışta, bizi karşılayan ve ilgilenen görevliye “Burada kadınların böyle görev almalarına pek alışkın değilsiniz galiba?” dedim. Adigece “Senin gibiyse, kabulümüzdür” dedi. Böyle bir olayı başka bir yerde de yaşadım. Kabardey’e davet edilmiştik. Bizimle gelen bir arkadaş “Burada ‘thamade’ler erkek olur, sorarlarsa seni nasıl tanıtmalıyız?” diye sordu. Ben de ona “Ne önemi var? liderin ben olduğumu söyle yeter” dedim. Seremonide biraz zorluk yaşadım. Tüm halk toplanmıştı. Baktılar bir erkek yok. Yanımızdakiler beni tanıştırıp. “Grup liderimiz bu” diyemediler. İlk anki şaşkınlığı hissettim ama sonra tanışıp sohbet ettik, kabullenmekte benim hissedeceğim bir sıkıntı olmadı.
Türkiye’ye döndüğümde dedim ki: “Kadının lider olması bizim toplumda çok büyük sıkıntı olmayacak.” Bazı arkadaşlarım da “Sen öyle sanıyorsun” dedi. Bunun tartışmasını da yapıyorduk zaten. Toplumda kadınların önemli bir yeri olduğunu ve bunu her zaman hissettiğimi ve bir sıkıntı yaşamadığımı söylüyordum. Fakat federasyon başkanlığı gündeme gelince toplumda “Kadından thamade olur mu” tartışması patladı. İşin en acı tarafı da, ilerici olduğunu düşündüğüm kişilerden ya da toplumda yer edinmiş kadın arkadaşlarımızdan da tepkilerin olmasıydı, beni en çok bu şaşırttı. Olumlu ya da olumsuz söylenenleri fazla dikkate almadım. Bana verilen bir görev varsa –ki ben de buna talip olmamıştım aslında, üstlenmek zorunda kaldığım bir görevdi- bu görevi yerine getiririm. KAFFED başkanlığı son derece onur ve gurur duyduğum bir görev, istemiyorum denecek bir görev değil. Ancak, Neris Yatırım adlı firmada da yönetim kurulu başkan yardımcısıyım. İkisini bir arada götürmem sıkıntı olabilir diye düşünmüştüm… Bundan kaçmak ya da bu görevin onurundan yoksun kalmak zaten kimsenin düşüneceği bir şey değil. Benimki bu ikisini bir arada götürememe korkusuydu. Yönetimdeki Bahattin Abimiz bana dedi ki: “Beni bir büyüğün olarak görüyorsan, bu görevi sana verdim. Üstüne bir şey söyleyecek misin?” O zaman söyleyecek bir şeyim yoktu ve böylece kabul etmiş oldum. Bundan sonra da toplumda söylenenleri hep kulağımın arkasında bıraktım.
Bırakmak zorundaydım.
Aslında; Yıldız Şekerci olarak toplumdaki tüm sesleri dinlemekten yanayım. İyi ya da kötü… Söylemlerden çıkarım yapmak önemli. Size yararı olabilir bunların. Her zaman, hem bireysel, hem federasyon olarak eleştiriye açık olunmasından yanayım.

-Öncelikle; yoğun temponuz içerisinde bize zaman ayırdığınız için Jıneps adına teşekkür ediyoruz.
Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Başkanlığı’na gelişinizle ilgili süreç nasıl gelişti ve olağanüstü kongre koşulları ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
-Aslında gelişmeler hepimiz için sürpriz oldu. O dönem KAFFED Başkanı olan Yaşar Aslankaya, AK Parti aday listelerinde yer alması sonucunda, siyaset kulvarına geçmiş oldu. Öncesinde konuyla ilgili hiçbirimiz bilgi sahibi değil idik, en azından ben öyle biliyordum, o günlerde Yaşar Aslankaya ile birlikte Adigey’deydik. Döndüğümüz akşam AKP ilçe meclis üye adaylığı listesinde Aslankaya’nın adı geçti, önce isim benzerliği olduğunu düşündüm, çünkü birlikte olduğumuz sürece hiç konu olmamıştı. O da haberi olmadığını, listede gördüğünü, kendisi için de sürpriz olduğunu söyledi. Bizim için beyan esastır. Böyle söyleniyorsa böyledir. Kendisi “Düşüneyim, çevremle istişare edeyim, sonra bir karara varırız” dedi. Aslında bu istişare sözü toplumumuzda yanlış anlaşıldı. “İstişareyi bizimle yapmalıydı” diyen bir grup vardı. Bu istişare onun tamamen bireysel olarak yaptığı bir şeydi. Yani bu işe girip girmemeyi, doğruluğunu yanlışlığını tartıp kararını vermek istedi… Ertesi gün yönetim kurulu toplandı ve ne olması gerektiğini konuştuk. Zaten süresinin dolduğundan bahsetti. “Yönetim kurulu ne karar verirse, o yolu izleriz” dedi.
Kendisinin de sunduğu, üç seçenek vardı; göreve devam edebilir, etmeyebilir ya da federasyon başkanlığı ve meclis üyeliği görevini birlikte götürebilirdi. KAFFED prensip açısından tüm siyasi partilere eşit mesafede durmayı tercih ediyor. Biz partilerin kimliğinden öte Çerkesler adına siyaset yapıyoruz. Partilerin duruşlarına göre onlarla gerekli görüşmeleri yaparız ama içimizden birinin bir siyasi partiden olması, bizim duruşumuza ve ilkemize ters olacaktı. Bu mümkün değildi. Sonuç olarak görevden ayrılmasının doğru olacağı kararına varıldı. KAFFED başkanının görevinden ayrılması, ikinci bir sorunu gündeme getirdi; yeniden bir başkan seçilmesi… O dönem bir ikilemin içinde kaldık. “Acaba hep birlikte istifa mı etsek?” dedik fakat bir taraftan başladığımız işler vardı ve zamanımız da kısıtlı olduğu için yeni bir yönetim oluşturulması ya da başkanın yönetim kurulu dışından seçilmesi sıkıntı yaratabilirdi. Zamana ihtiyaç olan bir süreç yaşanıyordu. Bu nedenle başkanlar kurulunu topladık ve yönetim kurulundan, benim başkanlığımda “devam” kararı çıktı. Hem başkan yardımcısı statüm vardı hem de yürüyen işlere benim de içinde olduğum bir grup ile birlikte başlamıştık. Dolayısıyla; Yaşar Aslankaya ile başlamış işlerin devamını getirebilecek bir başkan adayı olarak görev bana verildi.
Ancak tüzük gereği olağan genel kurula altı aydan çok zaman varsa, iki ay içinde olağanüstü genel kurul ile yeni bir başkan seçilmesi gerekiyordu. Olağanüstü genel kurul kararı alındı, iki aylık süreyi başkan yardımcılığının getirdiği zorunluluk ile tamamladık. Başkanlar Kurulu ve Yönetim Kurulu’nun kararı ile zorunlu olarak sürdürdüğüm görev nedeniyle benim ismim ön plana çıktı ve olağanüstü genel kurulda başka bir isim de çıkmayınca, tek aday olarak başkan seçildim.

-Yıldız Şekerci’yi tanıyabilir miyiz? Uzun yıllardır camianın içindesiniz. Dernek çalışmalarınız oldu ve KAFFED ile çok uzun süredir birlikte yürüyorsunuz…
-1958 yılında, Ankara’nın İkizce Köyü’nde doğdum. Abzah’ım, anadilimi derdimi anlatacak kadar biliyorum. Evliyim, bir kızım, bir oğlum var. DTCF-Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunuyum. Yirmi iki yıl bankada dış ticaret servisinde çalıştım. Şimdi, farklı alanlardan 110 Çerkes ile bir araya gelerek kurduğumuz Neris Yatırım AŞ’nin yönetim kurulu başkan yardımcısıyım.
Dernek çalışmalarında 40 yılı devirmişim aslında. Ankara Çerkes Derneği üyesiyim. Dernekte ilk görev almaya başladığımda üniversite öğrencisiydim. Adımı bana sormadan yazmışlar. Genel kurula geldiğimde adımı listede gördüm. O dönem başkan adayı Aslan Arı ile tanışmıyorduk bile, Aslan Arı da Ankara’ya yeni gelmişti. Dernek yönetimlerindeki hayatım böyle başladı. Dernekçiliğin içinde zaten yeniydim ve ilk yönetim deneyimim de o zaman oldu. Ondan sonra uzun yıllar farklı dönemlerde yine yönetim kurullarında oldum. Emekli olduktan sonra da tamamen dernek çalışmalarına yöneldim. Önce kadın komisyonuyla başladık. Sonra federasyonla olan ilişkiler başladı. Vacit Kadıoğlu döneminde Federasyon yönetim kurulu üyesiydim ve Adigey Masası genel koordinatörlüğünü yürütüyordum, Yaşar Aslankaya döneminde başlangıçta federasyonda görev almasam da, Adigey Masası genel koordinatörlüğünü yürütmeye devam ettim, sonra Aslankaya’nın ricası ile yönetim kuruluna dahil oldum.

-Olağanüstü kongreden bu yana yarım kalan projeler var demiştiniz. Onlar ne oldu?
-Adigey Masası’nın genel koordinatörü olarak uzun zamandır Adigey ile ilişki içindeydim ve o ilişkileri her zaman sağlam zeminlere oturtmak istiyordum. Aslankaya’ın deportundan* sonra tekrar anavatana girebilmesi için çok uğraştık. Uzun zamandır, her yıl cumhuriyet kutlamalarına katılıyordum, yine 5 Ekim’de gittiğimde özellikle Adigey Cumhuriyeti Başkanı Kumpil ile görüşmek istediğimi söyledim. Meşbaşe İshak aracılığı ile görüşmeyi sağladık, bu konudan da bahsettik. Bir program yapma kararı aldık, bu programa, Yaşar Aslankaya’yı da dahil ettik ve davetiye istedik. Aslankaya’nın da içinde olduğu heyete davetiye geldi. Görüşmeler tamamlandıktan sonra onları Türkiye’ye davet etmek istedik. Bunu biraz daha kurumsal zemine oturtmak ve Türkiye’de resmi bir program hazırlamak istiyorduk. Maykop’a gitmeden önce, Kafkas İşadamları Derneği (KAFİAD) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK’le de işbirliği yaparak gerekli ayarlamaları yaptık, KAFİAD’dan Yusuf Taymaz ve Selahattin Turan da bu heyetin içinde yer aldı. Tüm bakanların ve üst düzey bürokratların olduğu resmi bir heyetle karşılandık, Anavatan ile ilişkiler konusunda görüş alışverişinde bulunduk.
Tüm bu programları ayarlayabilmek adına ciddi çabalar sarf ettik. Döndüğümüzde Aslankaya’nın durumuyla ilgili bir telefon aldım Maykop’tan. Bu görüşmelerin onları çok heyecanlandırdığını, moral olduğunu ama son durumun onları çok şaşırtıp, moralleri aşağı çektiğini belirttiler. Biz oradayken böyle bir şey olacağından haberimiz yoktu. Programların devam edip etmeyeceğini sordular, “Bizde devamlılık esastır. Başkan değişse de aynı programı KAFFED ve KAFİAD olarak devam ettireceğiz, sorun yok” dedim. En önemli projemiz buydu. Ben de buna çok emek vermiştim. O yüzden devam etmesi gerekiyordu. KAFFED ilk defa Adigey Cumhuriyeti’nin başkanının da dahil olduğu resmi bir heyet ile resmi bir görüşme gerçekleştirmiş oldu ve bunun altını iyi doldurmamız, söylemlerimizi de yerine getirmemiz gerekiyordu. KAFIAD’ın da desteği ile gerçekten çok ciddi bir program oluşturduk, heyecandan çok anlamamışım ama sonrasında okurken ve yazarken yoruldum.
Heyetin Türkiye’de olduğu sırada, Meclis’te toplantılar yaptık. Türk-Rus Dostluk Grubu’nun başkanı konuyla ilgili bizimle mecliste bir toplantı yaptı. Meclis başkanı şeref salonunda bizim için yemek verdi. TBMM’deki Çerkes milletvekilleri de yemeğe katıldılar. Bakanlıklardaki ilgili birimlerle görüşmeler yaptık. Üniversiteler ve rektörlerle görüşmeler yaptık. Bunların hepsini, önceden belirlediğimiz saatlere sadık kalmaya çalışarak, oradan oraya belli bir koşuşturma içinde yaptık. Ankara Büyükşehir Belediyesi ile görüştük. Yaklaşık 20 sene önce Çankaya ve Maykop kardeş şehir olmuş ama bu durumun herhangi bir işlevi olmamıştı. Çankaya’ya gittiğimizde belgeleri çıkarıp önlerine koyduk. “Bakın, bunları da hareketlendirmemiz gerekiyor” dedik. Düzce Üniversitesi Rektörü ile görüştük. Düzce Valisi ve Belediye Başkanı ile görüştük. Onlarla da anavatanla ilişkileri nasıl geliştirebiliriz ve bize nasıl destek olabilirler, bunlar hakkında konuştuk. İstanbul’a gittik ve başkonsolosluk ile görüştük. Vali yardımcısı ile görüştük. Tüm bunları yaparken, altlarını doldurmaya çalışarak yaptık.

“Gençler ortaya bir şey koymuşlarsa, onu her zaman destekleme taraftarıyım çünkü gençler toplumun özgür düşünceleridir”

-Bu aslında sizin de içinde olduğunuz ve yıllardır devam eden bir süreç…
-Tabii. Bu işlere başladığım günlerden beri hayalini kurduğum şeylerdi bunlar. Çünkü o zamanki ilişkiler hep bireyler üzerinden gidiyordu. Yani bireysel olarak tanıdığınız insanlara telefon edip, ricada bulunarak ‘böyle bir program var, katılır mısınız’ dediğimiz süreçlerden kurumsallığa geçtik. Konferansları yaparken direkt cumhuriyetlerin başkanlarına yazdık. KAFFED olarak artık resmi yazışmayla, cumhuriyetlerin başkanları ve heyet başkanları ile kontakt halinde olabiliyoruz. Bu benim için geçmişle bu günleri karşılaştırdığınızda çok ciddi bir gelişme demek.

-Birkaç sene önce KAFFED bünyesinde yapılmış bir Kadın Kurultayı vardı. Onun tekrarı, devamı, geliştirilmesi bundan sonraki adımlar içerisinde düşünülebilir mi? Bu seneki verilere baktım; bir durum saptaması olarak, kadın delege sayısı erkek delege sayısından az görünüyor. KAFFED delege sistemi için pozitif ayırımcılık getirecek bir kota sistemi düşünür müsünüz?
-Kadın Kurultayı’nda ben de vardım, sonrasında devam ettirilmedi ama Adana Çerkes Kültür Derneği bu konuda ciddi çalışmalar yaptı. Bizim de bundan sonrası için kadınların yönetime daha fazla katılması adına yaptığımız çalışmalar var. Kurultay anlamında değil ama çalışmalarımız var. Bir önceki genel kurulda kadın kotası koyduk yönetimlerde. Kadın kotası da demeyelim, cinsiyet kotası koyduk; üçte iki. Bunu derneklerimize de yaymak istiyoruz. Bunu valiliğe biraz zor kabul ettirdik. Bir dönem de Adana Çerkes Kültür Derneği’nde sadece kadınlardan oluşan bir yönetim oluşturmuşlardı. Benden destek istediklerinde öylesini de pek doğru bulmadığımı söylemiştim. En son Göksun Çerkes Derneğimizde fotoğrafta hiç kadın yoktu. Dernek başkanını kutlamak için aradığımda “Hiç değilse yönetim kurulunda birkaç kadın üyeniz de olsaydı” dedim. Değil yönetim, kadın üyeleri dahi yokmuş. Başkan bunun artık kendilerini de rahatsız ettiğini söyledi. En kısa zamanda kadın üyelerin sayısını artıracaklarını ve kadın komisyonu kuracaklarını söyledi. Söylediklerinin arkasında durdu, başlangıçta 40 kadın üye almışlar ve şimdi kadın komisyonu da oluşturuyorlar. Biz de bu çalışmaların arkasındayız. Önümüzdeki günlerde eylül ayı içinde düşünüyoruz, kadınlarla ilgili bir konferans düzenleyeceğiz. Bunun ön hazırlıklarına başladık. Bizim yönetim süremiz kasımda bitecek. Şu anda hızla yaptığımız şeyler, daha önce planladığımız ve hızla hayata geçmesini istediğimiz konular. Tüm kurumlarda olduğu gibi bizde de devamlılık esastır. Başladığımız konuları sonuçlandırmak için çaba harcıyoruz.

-KAFFED’in gündeminde neler var şu günlerde?
-Kadınlar ve gençlerle ilgili programlar var, gençlerle olan çalışma bizim için hayati değerde, çok önemsiyoruz. Her zaman söylüyorum; gençliği olmayan toplumun geleceği olmaz. Beni tanıyanlar bilirler, gençlerin aldığı kararların her zaman arkasında olmuşumdur. Günahıyla sevabıyla, eksiğiyle fazlasıyla arkasındayım. Gençler ortaya bir şey koymuşlarsa, onu her zaman destekleme taraftarıyım çünkü gençler toplumun özgür düşünceleridir. Biz ne kadar özgür düşündüğümüzü söylesek de tecrübelerimiz bize pranga vurur ama gençlerimizin öyle bir derdi yok. Gençler doğru buldukları her şeyi ortaya koyarlar. Bizim bu özgür ve yalın düşüncelere ihtiyacımız var. Bunlar olmadıkça, bizim yaptıklarımız her zaman kısırdöngünün içinde kalır. Onların da bizim tecrübelerimize ihtiyacı olabilir. Bir puzzle’ın parçaları gibi bir araya gelirsek resim tamamlanır. Tecrübeler ile onların özgür görüşlerini baskı altına alırsak bunun bir anlamı da kalmaz. Bunu yapmadan özgür düşünceleri kullanmak gerekiyor. Onların izin verdiği ölçüde bu tecrübeler yansıtılmalıdır. Düşüncelerin üstünü örtmeye kalkarsanız, beslenemezsiniz ve bir fayda da göremezsiniz.
Üniversite gençleri ile de iletişim kurulmasından yanayım, bizim tüm gençliğe ulaşmamız gerekiyor. Federasyon olarak gençlere kendimizi tam anlatamadık. Federasyon nedir, ne yapar, gençlerden ne bekler? Gençlerle iletişim kurmadığınız sürece bunları anlatmanız, kendinizi tanıtmanız mümkün değil. O zaman başka yerlerden duydukları ile veya önyargılarla yaklaşırlar. Bununla ilgili eylül gibi bir projemiz var. Gençlerle Kapadokya’daki bir otelde iki günlük bir toplantı planlıyoruz. Daha çok onları dinleyeceğiz. Gençlik KAFFED’i nasıl görüyor, onlar sorsun, eleştirsin, biz yanıtlayalım. Gençlere hep şunu söylüyorum: “Lütfen özgürce eleştirin. Bunu söylersem ayıp veya saygısızlık olur mu” diye düşünmeyin. Ama sadece bizim toplumumuzun yapısını oluşturan duruşu bozmadan yapalım bunu. Söylem çok önemlidir. Ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemlidir. Çok rahatlıkla eleştirebilirsiniz ama ölçüyü bozmadan, üslubu kaçırmadan… Ölçü derken söylemlerden bahsetmiyorum. Sadece duruş ve vücut dili, kurduğunuz cümleler, bunlar çok önemli. Onun dışında mutlaka eleştirsinler istiyorum. Çünkü bir yerde muhalefet yoksa orada sizin doğru yol almanız mümkün değil. Herkes hep aynı tarafa bakıyorsa, aynı yola gidiyorsa orada bir samimiyetsizlik vardır. Herkesin aynı şeyi düşünmesi mümkün değil.

Başkanlarla da bu ilişkiyi kurmak için çok uğraşıyorum. Yönetim kurulu üyeleri, bütün başkanlar hatta Avrupa’daki dernek başkanları, gençler… Buradan çıkacak olan ortak akıl bizi doğru yola götürecek. Yoksa birkaç kişi ortaya bir proje koyup “Evet, bu bizim doğrumuzdur” dediği takdirde, federasyon kendisinden bekleneni ortaya koyamaz. Çünkü biz her ne kadar farkında olmasak da şu anda federasyondan anavatanın, Avrupa derneklerinin, diasporanın beklediği çok şey var. Bu beklentiler, derneklerden seçip de yönetime gönderdiğimiz 8-10 kişinin, (aslında 28 kişi ama onların hepsi de kendi istekleri ile değil bazen dernek yönetimlerinin takdiri ile gönderiliyor veya bazıları çalışmaları angarya görüp katılmayabiliyorlar) çabaları ile olacak bir şey değil, Biz eğer federasyonu güçlü kılacaksak bunu hem maddi hem manevi tabandan ciddi bir güç alarak yapmalıyız. Bu arada, iyi proje üretiyorsanız, doğru söylemler ortaya koyuyorsanız maddi boyutunu çözersiniz diye düşünüyorum.

-Federasyonun konumunu, siyasi partilere mesafesini konuşmanın başında tarif ettiniz. Bu, partilerden bağımsız duruşun, çok net, anlaşılabilir nedenleri var. Diğer yandan; globalleşen kocaman dünyanın siyasal süreçleri ile Çerkeslerin bir etkileşimi de var. Birey ve toplum olarak ya sonuçlarını yaşıyorlar ya da müdahil oluyorlar. KAFFED’in sizin de ifade ettiğiniz konumu ve mesafeleri, siyasi alanda hareket etmesini her zaman mümkün kılmıyor. Çerkeslerin bu global resimde birbirini anlamaya ve iletişime şiddetle ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Çerkes kültüründe Xase’nin geleneksel bir kurum olarak benzer bir işlevi olduğunu görüyoruz. Bugünkü hayatta karşılığı nedir Xase’nin? Bir kongre olarak tanımlayabilir miyiz? Tabii burada kastettiğim; sadece bir görüşe yakın olduğu bilinen insanların bir araya gelip konuşması değil. Hayatın içinde ne varsa onu temsil eden bir şeyden söz ediyorum. Siz neden söz etmek istersiniz?
-Bu tanımlamayı yapmak çok doğru olmayabilir, bakış açısına göre farklılık gösterebilir. İçinde yaşadığınız toplumun siyasetinden kendinizi dışlayamazsınız. Hepimiz bu toplumun içinde yaşıyoruz, hepimizin Çerkes kimliği dışında bu toplumda yaşarken beklentilerimiz, bakış açımız ve görüşlerimiz var. Bir düğmeniz yok, çevireyim o tarafa geçeyim, çevireyim bu tarafa geçeyim gibi bir durum yok. Herkesin bu anlamda bir dünya görüşü ve bakışı var. Dolayısıyla bir siyasi duruşu da var. Her siyasi görüşten ve her siyasi yapıdan gelen bir birlikteliğimiz de var. Dolayısıyla birbirimizin bu görüşlerine saygıyla yaklaşıp, Çerkes kimliğimizi bunların önünde tutabildiğimiz zaman birlikte olabiliyoruz.
Önce Çerkesler olarak ne istediğimizi doğru saptamamız gerekiyor. Dernekler, dernek camiası bire bir birbirine bağlı da olamaz. Federasyona da bağlı olamaz. Bunların kendi tüzükleri var. Kendi demografik yapıları da var. Ancak bütün bunların yanı sıra hep birlikte ortak değerlerimizden hareketle, dilimiz, kültürümüz, tarihimiz ve bütün bunları içine alan bir Çerkes politikası oluşturmalı ve bunu hem anavatan hem diasporadaki tüm dernekler ve bağlı derneklerimizle doğru bir platforma oturtmalıyız. Bana göre biz bu ortak yapıyı oluşturmakta zorluk çekiyoruz. Gücümüz buradan gelecek.
Şöyle ki; Martin Koçesoko olayında bütün Avrupa dernekleriyle bağlantı kurdum, görüşlerini aldım. Elçiliğe gittik, konuştuk. Elçilikte söylemlerimin altının dolu olması gerekiyordu. Orada oturup “Bütün Avrupa’daki dernekler de benim arkamda” diyebilmem için bunun gerçekten olması gerekiyordu. Almanya’dakilere de rica ettim, İsrail’e, Ürdün’e de. “Mümkün olduğunca herkes elçiliğe gitsin ve bizim bundan rahatsız olduğumuzu anlatsın” dedim. Elçiliğe gittiğimizde bundan ne kadar rahatsız olduğumuzu ve sadece bağlı dernekleri ile KAFFED’in değil tüm Avrupa’daki derneklerin de bizim arkamızda olduğunu ve aynı rahatsızlığı hissettiklerini söyledim. Bunu söylediğim zaman gerçekten elçinin yüzündeki ifade farklılaştı. Sözümüzün teyidi olarak arkadan imzaları ile deklârasyonu gönderdik.
Diğer taraftan; Avrupa’daki derneklerin yapıları nedir, tüzükleri nedir, bulundukları derneklerin devletle ilişkileri nedir, bizden daha iyiyse bu hangi şartlarda öyle olmuş, bunların hükümet yapısından mı kaynaklanıyor, anlamamız gerekir.
Federasyonda sadece dil öğreniyoruz, alfabe öğreniyoruz, kültürümüzü öğreniyoruz… Bunlar artık yıllardır yapılagelmiş ve kısırdöngüde kalmış şeyler. Tabii ki bunları yapacağız ancak, bana göre bizim daha geniş pencerelerden bakmamız gerekiyor. Dünyaya da sorunlara da çok geniş pencerelerden bakmamız gerekiyor.

DÇB ve diğer federasyonlar

-Dünya Çerkes Birliği ve diğer federasyonlarla ilgili söylemek istediğiniz şeyler var mı?
-Dünya Çerkes Birliği’ni (DÇB) önemsiyorum. Yıldız Şekerci olarak önemsiyorum. Çünkü uzun bir geçmişi var. İnsanlar bu kurumu oluşturmak için çok çaba sarf etmişler. Kurulmuş değerlerin yıkılmasındansa bunların güçlendirilmesini daha uygun görüyorum. Şunu söylüyorlar: “Her şeyin bir sonu vardır, bu şimdi beceremiyor, artık süresini doldurdu, bizim için bir kıymeti yok.” Ben şöyle bakıyorum DÇB’ye, şu anda bize bir katkısı olmayabilir. Zararı var mı diye düşünürüm, zararı da ne kadar tolere edebiliriz ona bakarım. Çünkü DÇB bugün yönetim kadrosundan dolayı iyi çalışmıyor olabilir. Bugünün imkânları, devletin kendisine verdiği imkânlar da yeterli olmayabilir. Yarının ne getireceğini de bilemeyiz.
İkincisi; yönetimler yanlış diye kurumları gözden çıkarmayı doğru bulmuyorum. Kurumların kabiliyetleri içinde yaşadıkları devletlerin verdikleri izin ölçüsündedir, geçmişten bu güne bunları yaşadık. Ya da kurumların yöneticilerinde bir sıkıntı olabilir. Yıldız, KAFFED’i doğru yönetemediyse, KAFFED’i gözden çıkaracak mıyız?
Söylemlerimi çok doğru bulmuyorlar, fazla geniş pencereli buluyorlar. Ama bakış açım bu. Orada hazır kurulmuş bir kurum var. Bu kurumu nasıl güçlendiririz? Bütün Avrupa dernekleri ile bu bağlantıyı kurup, bu bağlantıyı oluşturabilirsek buradan da DÇB ile ilişkilerimizi farklı bir zemine oturtabiliriz. Öte taraftan, DÇB ile ilgili yaşadığımız sıkıntılar, anavatan ile ilişkilerimi sıkıntıya sokacaksa, anavatanla yeteri kadar ilişki kuramayacaksam bu da göze almaya değecek bir şey değil, o zaman tüm dengeler tekrar gözden geçirilir.

-Türkiye’deki diğer federasyonlarla ilgili söylemek istedikleriniz var mı?
-Orada da şöyle bir sıkıntı var. Toplumdan gelen sesler benim için kıymetli ve her zaman da dinlerim. Federasyonların işbirliği içinde olması, federasyonların birlikte hareket etmesi gibi şeyler söyleniyor ancak, KAFFED’in kuruluşu çok eski. Federasyonun belli bir çizgisi var. Yeni bir federasyon kurulmuşsa, kendini bu çizginin dışında gördüğü için kurulmuştur. KAFFED’in duruşunu beğeniyor olsalar kendileri yeni bir dernek ve yeni bir teşkilatlanmaya gitmezlerdi. Demek ki onların çizgileri farklı, dolayısıyla bakış açılarınız farklıysa birlikte hareket etmeniz de mümkün değil. Dolayısıyla bunlar iyidir, kötüdür diye bir şey söz konusu değil. Kurumlar insanların iyiliği ile kötülüğü ile değil, ilkelerle yollarına devam ederler. Sizinle aynı duruşu paylaşan, aynı ilkeyi paylaşan insanlarla yol yürürsünüz. Bu ilkeyi paylaşmayanlarla yol yürüyemezsiniz. Bu durum şuna benzer; bir arabanın iki ucundan bağlayıp, ikisi de farklı yönlere çekiyorsa o araba ne arkaya ne öne yürüyecektir. Dolayısıyla böyle bir işbirliğinin bir katkısı olacağını, topluma bir faydası olacağını düşünmüyorum.

-Baktığımız pencereden gördüğümüze bağlı olarak farklı platformlar, farklı temaslar mı tasarlanmalı?
-Evet ama Federasyon çatısı altında, ancak federasyonun tek başına yapacağı çok bir şey yok. Ortak akıl çok önemli. Bu ortak akılda yönetimlerle de, başkanlarla da, bölgelerle de, Avrupa’yla da, anavatanla da, DÇB (Dünya Çerkes Birliği) ile de iletişim içinde olmak lazım. İyi olduğumuz için değil iyi olmasanız da neden iyi olmadığınıza dair bir iletişim içinde olmanız gerekiyor. Ortak akıl buralardan çıkar diye düşünüyorum. Kısırdöngüler içinde kalıyoruz.
Adigey Cumhuriyeti Başkanı Kumpil Murat’ın Türkiye’ye gelmesinin, bu resmi ziyaretin hem Türkiye’de hem anavatanda çok önemsendiğini biliyorum. Hatta Kabardey’den de böyle bir şey yapılmasının onları da mutlu edeceği anlamında geri dönüşler aldık. Daha önce yıllarca Adigey bölgesinde çalıştığım için orayla bu işi kotarmak kolay oldu. Çünkü onlarla artık çok iyi ilişkilerim var ve yapılarını da tanıyorum. Bakış açılarını da biliyorum. Ama federasyon başkanı iseniz artık çalışma grubu diye ya da koordinatörlük diye bir şey yok. Aynı şekilde bu çalışmayı diğer bölgelerimize de taşımak gerekir. Bu konuda çalışmalara başladık, Yani federasyonun, Adigey ile olan ilişkisini bütün bölgelerde aynı şekilde oturtmuş olması gerekiyor.
Türkiye’deki dernekler için de şöyle düşünüyorum; bütün dernek başkanlarının federasyona katkı sunması lazım. Burada, oturduğum yerde Samsun’daki sorunları, Kayseri’deki, Sakarya’daki ya da Reyhanlı’daki sorunları bilmem mümkün değil. Oradaki dernek başkanları sorunu getirecek. Ben üç tane Çerkes köyünün arasında büyüdüm. Abaza yok, Çeçen yok, Asetin yok. Bir arada olduğunda sorunlar var mı, birliktelikler var mı, ben bunları derneklere geldikten sonra gördüm. Yaşayan insanların bu sorunu canlı canlı taşıması gerekiyor. Dolayısıyla ortak akıl buralarda önemli. Bu çatışmalar varsa eğer nedenlerine inmemiz gerekiyor. Konuşarak, iletişim halinde olarak çözemeyeceğimiz hiçbir şey yok. Hep kısırdöngüler içerisinde kaldığımızı düşünüyorum.
Zaman zaman toplumdaki, sosyal medyadaki tartışmaları gördüğümde şunu düşünüyorum; tartışmadaki tarafların çoğu birbirine dokunmuş, birbiriyle iletişim halinde insanlar değil. Hep önyargılarla devam eden tartışmalar var, bu biraz üzücü bir durum. Az önce dediğim gibi üslup önemli, sosyal medyada küfür diliyle konuşanlar belki karşısındakinin yaşını başını bilmiyor, duruşunu bilmiyor, konumunu bilmiyor, ağza alınmayacak şeyleri söyleyen insanlar yüz yüze gelse belki bunların hiçbirini söylemeyecek. Üsluba dikkat derken ‘put gibi otursun, ayakta dursun’ değil söylemek istediğim, sadece küfür boyutuna gidecek cümleler kullanılmasın istiyorum.

-Son zamanlarda Jıneps’i heyecanlandıran bir konu var. Gazete işinin dışında tarım alanında, atalık tohumdan mısır üretmek üzere bir işbirliğine giriştik. Bu da bize birçok soru sordurdu, pencere açtı. Açtığı pencerelerden biri de kooperatifti. Dünyada sağlıklı gıdaya erişimin ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Karşımıza bir işbirliği fırsatı gelince ilerledik. Sonra ‘bu süreci nasıl organize etmeliyiz’ diye düşündüğümüzde de kooperatif geldi aklımıza. Kooperatif aklımıza gelince de yıllar önce Yıldız Şekerci ile yaptığımız sohbetleri hatırladım. Çerkesler için ya da Çerkeslerin daha çok içinde olduğu bir kooperatif tasarlanabilir mi? Bu konuda bir gelişme oldu mu, olabilir mi, neler söylemek istersiniz?
-Kooperatif konusu kadınlar ile ilgili yaptığımız platformdan sonra kadınlar üzerinden düşünülmüştü ve bunu geliştirelim istedik. Nasıl yapalım diye düşündük. O dönem bütün bölgeleri gezdim, İstanbul’da KADEV’e (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) ulaştım. Onun başkanı da Çerkesmiş, bir Kabardey kadını. Onlarla bu çalışmaların içine girdim. Fakat bunun için çok ciddi bir ekip gerekiyor. O bölgedeki kadınlarımızın “Bu işin içinde varım” diye ortaya çıkması gerekiyor. O anlamda çok dönüş olmadı. Şu an çok yaygınlaşmış olan Çerkes el sanatlarına Ankara Derneği’nde başlamıştık.
Hep şunu söylüyorum: Büyük yangınlar kıvılcımlardan çıkar, küçücük bir kıvılcım çok büyük yangınlar oluşturabilir. Orada da öyleydi. Kadınlarımızın yaptığı ürünler bir şeye dönüşmeli. Ciddi bir projeydi aslında ama sonrasında çok gelişmedi. Kadınlar bu işin içinde çok olamadı. Kadınlarla kooperatifçilik fikrini Ankara’dan başlayarak oturtamadık. Mesela bu yapılan el ürünleri için; büyük bir işyeri olsun, kadınlar orada çalışsınlar, üretsinler, ürettiklerinin hem federasyona hem kadınların kendine katkısı olsun istedim. Hem de bizim ürünlerimiz dünya piyasalarında olsun. Biz bir yere gittiğimizde o bölgeye özel şeyler almak istiyoruz. Bizim bu atölyenin de böyle bir işlevi olsun istedim. Gümüş işlemeciliği, el işlemeciliği… Çerkes işi olduğu bilinerek yaygınlaşsın istedim ama bu konuyu çok geliştiremedik.
Bunun dışında da Anavatanda kiralanacak çok fazla toprak var. Oralarda bu işi yapmak bana göre çok daha kolay olabilir. Buradan oraya insanları taşıma imkânımız olabilir. Orada kurulacak olan çiftliklerde yapacağınız üretim, buradan götüreceğiniz ziraat mühendisleri, çalışanlar, işçiler, aileleri… Bir dönem de öyle bir hayalim olmuştu. Onu ileriki dönemlerde mutlaka hayata geçirmek isterim. Keşke siz yapsanız böyle bir şeyi, siz önerseniz. Oradaki büyük çiftlikler, lojmanlar, buradan götürdüğümüz insanlar, oradaki hayata uyum sağlasa. Bunu ilk söylediğimde “Senin söylediğin dönüş fikrine çok yakın değil, sen Almancı gibi düşünüyorsun” dediler. Belki öyle düşünüyorum ama belki bu, buradan oraya taşınmanın da başka bir yolu. Bu hep dönüş politikası gibi geldi bana. Bir defa oraya bir katkısı olacak.
Biz ticari bir gezi yaptık daha öncesinde. Buradaki iş insanları ile oraya gittiğimizde ilgili Bakan, “Çok vaktim yok” dedi. Hatır için gelmişti. Ama sonra bütün günü bizimle geçirdi. Çok ümitlenilmişti. Onlar çok büyük tesisler istemiyorlar. Konserve üretebileceğin, elma suyu çıkarabileceğin, domatesi ezebileceğin… Böyle şeyler istiyorlar, çok büyük şeyler değil. Bunlar da kooperatifleşerek olabilecek şeyler.

-Bakış açınızın kooperatif konusuna açık olduğunu anlıyorum.
-Evet.

-Belki de dernek organizasyonları ya da KAFFED’in dışında tanımlı bir temas… Platform sözcüğünüz o yüzden bende de bir pencere açtı. Tanımlı bir temas, yüz yüze kurulan bir iletişim bu kaygıları biraz ortadan kaldıracak gibi…
-Evet, ama bana göre, örgütlülük çok önemlidir. Bir kuruma gittiğiniz zaman 55 derneğimiz var, bunların içinde 50 yılını aşmış derneklerimiz, binlerce üyemiz var” deyince karşınızdakinin size bakış açısı değişiyor. “10 tane derneğimiz var, üçü yeni kuruldu” yerine “Bizim 50’den fazla derneğimiz var, gönüllülük esasıyla buralara gelmiş insanlarız” dediğinizde farklı oluyor. Bu aslında ciddi bir güç. Biz hâlâ bunun farkında değiliz, bunu kurumlara ziyarete gittiğimde görüyorum. Federasyonu anlattığınızda, onların bakış açısıyla biz gerçekten güçlüyüz. Bir derneğin 60 yıl dışarıdan hiç destek almadan, devlet desteği olmadan, gönüllülük esasıyla ayakta kalması kolay bir şey değil.
Güç çok kıymetli ve önemli, ona hiç dokunulmaması lazım. Sağlam bir örgütünüz yoksa bireysel hareketlerle bir yere varılacağını düşünmüyorum, çok sağlıklı bulmuyorum. Bireysel hareketler sütün kaymağı gibi kabarır ama hava aldığında oturur. Burada bireysel derken, basın özgürlüğünü kullanmak, gazete dergi çalışmaları değil sözünü ettiğim. Eylemler; örgütlülük içinde ses getirir. Ayrıca, Avrupa’daki örnekleri incelemeyi, yılın birkaç zamanında, 3-5 ayda bir bu derneklerle oturup konuşmamızı, birbirimize temas etmemiz gerektiğini çok önemsiyorum. Bu dernek başkanları da aynı sorunun içindeler, onlar da aynı acıyı yaşamışlar. Aynı çabanın, aynı umudun içinde olan insanlar, işbirliği yapmamız gerektiğine inanıyor ve bunu çok önemsiyorum. Anavatana gittiğimizde diasporanın farklı derneklerinden gelen başkanlarla sohbet ederken görüyoruz ki, yaşadıklarımız benzer sorunlar. Söylemlerimiz de benzer. O zaman örtüştürmeliyiz.

-Aslında konuşulacak çok şey var ama ben size Yıldız Şekerci’nin hayallerini sormak istiyorum.
-Diasporadaki tüm derneklerin bir araya geldiğini ve anavatanı güçlendirdiklerini hayal ediyorum. Aslında yapılamayacak bir şey değil. Yeter ki birbirimizi anlayalım dinleyelim, geliştirelim. Bu yolda çalışan her birimiz kişisel bir emek veriyor. Dolayısyla birbirimizi hırpalayarak değil destekleyerek, platformları güçlendirerek, gençlerimizi güçlendirerek, dernekleri güçlendirerek ilerleyebiliriz. Federasyonu bir üst çatı olarak düşünmeliyiz. Federasyonu güçlendirmek için ne yapabiliriz sorusunu ortak akıl ve iyi niyetle düşünmeliyiz. Bunca saldırıya kişisel sıkıntıya rağmen bu mücadelenin bir şekilde içinde olan insanların görüşleri ne olursa olsun iyi niyetli olduklarını düşünüyorum. Çünkü kişisel bir kazancı yok kimsenin. Herkes kendi görüşleri doğrultusunda halkı için mücadele ediyor.

-Son zamanlarda Avusturalya’da yaşanan terör olayında ülke yöneticisinin bir kadın oluşunun yaraları sarmada farklı bir etki yarattığını, yaşananı kolaylaştırmasa da daha insani bir zeminde yaşanmasını sağladığını bu küçücük farkın da dünyayı değiştirebileceğini düşünüyorum.
Öncelikle ayırdığınız zaman için tekrar teşekkür etmek ve bu farkı KAFFED başkanlık koltuğunda görmekten çok mutlu olduğumuzu da söylemek isterim.
-Çok teşekkürler. Olabildiğince açık konuştum ve bu sohbeti sizinle yapmak da benim için bir keyifti.

*KAFFED Genel Başkanı Yaşar Aslankaya hakkında, 21 Eylül 2016 tarihinde DÇB Genel Kurulu için bulunduğu Nalçik’ten Türkiye’ye dönmek üzere havaalanına geldiğinde kendisine tebliğ edilen bir kararla 1 Kasım 2020 tarihine kadar Rusya Federasyonu’na giriş yasağı konulmuştur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz