En başta açık konuşmak gerekirse, ben bir ulus olmakla, bir ulusun içinde bir siyasal unsur olmak arasındaki çizgiyi iyi çözümlemek gerektiğini düşünüyorum, ancak bugün birçok yerde bu çizginin olmadığını söyleyebilirim. Zaten sanıyorum bugün önümüzü tıkayan en büyük engelde bu çizginin olmaması. Bu çizgi Çerkesler için henüz çözümlenmemiş diye ya da bugün Çerkesler açısından bu çizgi henüz ilan edilmemiş diye biz toplumsal sosyolojimizde bu çizgiyi inatla yok sayarak, yok edemeyiz. Ancak sadece, bunun doğurduğu bir takım krizleri aşacak çözüme yaklaşamazsak, birbirini tamamlaması gereken süreçlerin birbiriyle çatışarak kısa süreçte bizi yormasına ve uzun süreçte de ne yazık ki kalıcı zararlar doğurmasına sebep olabiliriz. Aslında bugün olmaktayız da. Bu çizgiyi çözümlemek, kabullenmek ve gereken yere koymaktan çekinemeyiz. Bu, siyasal kulvarda hem etnik hem de sınıfsal mücadele veren herkesin sorumluluğunda. Yoksa olan açıktır; işte bu çizginin yoksunluğu; bu iki alanda da yedeklenen insanların enerjisini birbiriyle seyrelterek kendi çizgisini toplumumuza inşa eden ve bugün kabullendirmeye başladığı açık olan egemenlerin her iki alanın da mücadelesini erittiği bir noktaya dönüşüyor. 5 Aralık’ta yazdığım ‘Doğru olana – katkı sunun/engel olmaktan vazgeçin’ yazımda, bugüne kadar aktif bir şekilde sahada yürüttüğüm siyasal faaliyetler gün yüzündeyken ve ben bugün hâlâ o çizgide, daha ileriye gitmenin yollarını irdelerken, ulus olmakla, ulusun içinde siyasal unsur olmak arasındaki çizgiyle ilgili açıkça şöyle yazmıştım:
…Her Çerkes Müslüman, Hristiyan, ateist, işçi, patron, devrimci, milliyetçi olabilir, fakat çerkeslik bunlardan hiçbiri olamaz..! İşte kimileri işi gücü bırakıp, bir bütün olarak Çerkesliği yukarıda saydıklarımdan birine, birinin aracına veya uydusuna çevirmeye çalıştığında; Çerkesliğe kendinin olmayan bir ağırlık koymuş olur ve bu ağırlık her gün ağırlaşır, bir gün taşınamaz hale gelir. Her biriniz bir Çerkes olarak ne olmak istiyorsanız olun, ama olmak istediğiniz veya olduğunuz şeyi Çerkesliğe zorlamayın…
Benim için, yukarıda belirttiğim her Çerkesin ne olabileceği ancak Çerkesliğin ne olamayacağı konusu tartışmaya bile açık değil. Epey zamandır, dünya görüşünde birbiriyle zıt duran ancak bana karşı düşmanlıkta ortaklaştıklarını fark ettiğim bazı insanların velvelelerine kapalıyım, kendileri çalıp kendileri oynarlar formülüyle, o arkadaşlara babamın bana öğrettiği bir Adige üslubuyla kendimce zaten cevap veriyorum ama bu çizginin malum kişilerin dışında samimi bir şekilde mücadele yürüten unsurlar içerisinde dahi tartışılmadığını ne yazık ki görüyorum. Biz bugün en azından Türkiye’de bunun sonuçlarını yaşıyoruz ve bu çok üzücü. Umuyorum ki en kısa zamanda bu konunun önemi bu halkın geleceğine yönelik siyaset yapan herkesçe anlaşılır ve o çizgi belirginleşir. Aksi takdirde ise, bugüne kadar olduğu gibi; birbirini tamamlaması gereken unsurların birbiriyle çatışması durumu sürecek ve bu krizi egemenler kendi çıkarlarına uygun biçimde kullanacakları çizgileri halkımıza inşa edecektir. Bugün devletin geçmişte yaptığı hataları kısmen kabullenerek, bunlara karşı her ne kadar samimi olmasa bile diğer halklara tanıdığı bazı ayrıcalıkların sebebi nedir hiç düşünebiliyor muyuz? Kürt Ulusal hareketi, Türkiye sol hareketini haklı olarak peşine takabiliyorsa, bu da ön açıcılığından değil mi? Lenin’in “Ezilen Ulusların Milliyetçiliği” üzerine görüşü ortadayken, belki bu ülkede en çok ezilen bir ulus olarak Çerkeslerin, anavatanlarına yaklaşmaya yönelik çabaları dahi Çerkeslerin içindeki sol hareketin en ağır saldırılarına uğradı.
Çerkeslerin içindeki yurtsever hareketler de kendi yurtları ve tarihleriyle adeta savaşan asimilasyon çarkının politikalarına karşı konumlanması gerekirken bu sol harekete karşı saldırıya başladılar. İşte bu iki anlayışın tamamen birbirine karşı ortaya koyduklarını ilan ettikleri siyaset, hastalıklıdır. Bu durumda şu anlaşılmıyor ki ne Çerkes sosyalistlerin ideallerini engelleyen Çerkes milliyetçileridir, ne de Çerkes milliyetçilerinin değerlerini yok eden Çerkes sosyalistlerdir. Şu aşama da bu iki cenahın ‘Çerkeslik’ olarak ilan olunabildikleri tek şey ortak dertleri ve talepleridir üstelik. Gerisi bu dertlerin ve taleplerin yöntemiyle ilgilidir Çerkeslik öznesinde. Yoksa iki tarafın taraftarları da, anti-demokratikleşen bir Türkiye’nin hem Çerkeslere hem diğer halklara hem de sınıflara karşı nasıl da aynı zararı verdiğini anlayabilmeyi denemeliler. Giderek tek dil, tek din, tek millet, tek vatan diye başlayan ve pratikte hakikaten bunun karşılığına topyekûn savaş ilan eden egemen zihniyetin ülkeyi soktukları halden etkilenmeyen var mı? Geçen yıl kasım ayında yayınlanan ‘Ulusal Şizofreni’ isimli yazımda da bu soruyu soruyordum, birbirini tamamlaması gerekirken, birbiriyle çatışarak egemenlere büyük bir fırsat veren zihniyete karşı:
Bunlar bizim dışında kaldığımız şeyler miydi? Tam içinde, iliğimize kadar dayanan ve bizi sindiren şeyler değil miydi? Diasporanın ulusal bilincindeki kaosu sürdüren, bu sinme, bu aydın zümrelerinin yok edilişi/susturuluşu değil miydi? Hepimizi, kendi kulvarının en radikal Çerkesi yapıp, başka kulvarlara karşı düşmanca yaklaştıran şey değil miydi bunun sonucu?
Kısacası sevgili dostlarım, Etnik ve Sınıfsal siyaset açısından ortaya konulması gereken çizginin bir çözümlenmesi olmadığı için, bugün ince işler tarifesinde ancak birbirimize karşı üstünlük kurmaya çabalıyoruz, halbuki ne Çerkesliği ne de Proletaryayı zafere taşıyacak olan şey de bu değil. İnce işler tarifemizi, kim olduğumuzu ve ne istediğimizi, biricikleştiğimiz yerden tanımlamakla mümkün olabilir. Yok, kimisi devrimciliğini kimisi yurtseverliğini Çerkesliğe sabitleyip, geri kalanları egale ederek bir mücadele yürütmekte ısrarcıysa, dansöz olmaları artık an meselesi demektir.
Ben yolumu yine geçen yıl temmuz ayında yayınlanan “Hasımlıkta, Hısımlıkta birer Seçenek” isimli yazımda şöyle belirtmiştim
Herkes, etnik kimliği ile siyasal kimliğini mukayese ediyor ve birbirini hizalamaya çabalıyor ama ikisi aynı şeyler değil. Hele ki, etnik olarak aidiyet hissettiği kimlikte bile yabancılaşmış, henüz etnik olarak bile doğru-istikrarlı bir raya oturmamış bir toplumda, siyasal faaliyet yürütmek, yürütülen siyasal faaliyetleri analiz etmek; tezler oluşturmak ve kararlar vermek çok zorken, bu iki kimlik biçimini konuşmak pekte kolay değil. Fakat şu ısrarla anlaşılmalı ki; artık bir noktadan başlanmalı. Zor, ama ertelenemez bir durum; bunu yapacak olan; henüz hiçbir konuda kendini netleyememiş ve sınıf söylemleri, haber yorumlamaları, her şeye ama her şeye maydonoz olunmaları dışında başka hiçbir halta yaramayanlar değil. Bunu yapacak olanlar kuşkusuz ki netleşmiş olanlar.
Ve bugün de aynı düşünceleri sürdürüyorum.
Sayı: 2020 02
Yayınlanma Tarihi: 2020-02-01 00:00:00