Sevgili okur; gün geçmiyor ki şu sakin, sessiz, kendi halinde etnik kimliğimizle ilgili başımıza bir saçmalık gelmesin! Şu sığ, dizlerimize bile gelmeyen algı, saygı ve yargı seviyesindeki medya, bizleri bu ay da boş bırakmadı, düşük profilli izleyici hedef kitlesiyle meşhur bir kanaldan kalbimize dokunuverdi.
Şehirli ama çiftçi, ama feodal ama aynı zamanda burjuva ve aynı zamanda kapitalist ve emeğe saygılı ve lümpen, şefkatli ama silahlı ve sadece ikincil rollerin şiveli konuştuğu sihirli aşiret dizileriyle tükettikleri dimağımızı yeni bir kapıdan zorlamaya başladılar. Çerkesler!
Bir Twitter yazanı hanımefendinin “Yıllardır yaptığımız oynamaktı; onu da ancak bu kadar mı anlatabilmişiz?” biçiminde yorumladığı, gözlerimizi kanatan ARIZA adlı diziden bahsetmek istiyorum. “Arıza” okuyup öğrendiğim kadarıyla çok belalı bir aileye çatan Çerkes bir gencin kahramanlık hikâyelerini ve (tüm dizilerde olduğu gibi) nedense özellikle “kadınlara yaptırılan” aptallıklarla çetrefilleşen mücadelesini anlatacak bizlere.
Malumunuz dış dünyanın tek bildiği “Ağlatan Kafe” ile başlayan gelin alma sahnesi, daha bir dolu zırvalık ve pek ağır görünümlü dayının bariton sesli hayat öğretileriyle sürecek. Merak buyurmayınız, dizinin bundan sonrası muhtemel doğulu bir ailenin stili ve jargonuyla devam edecek ve araya akordeon melodileri vb. detaylar yerleştirilerek sürecek. Çerkes kimliği, dizinin sadece başında lazım olan, alınmayın ama sos gibi bir şeydi ve geçti. Yani yapımcı özetle “Bakın Kürt dizisi yapmadık, gördünüz mü?” dedi.
Tüm bu olan biten, benim gibi Thamadeliğine birkaç ağustos kalmış birinin derdi değil. Benim derdim meseleyi; bir senaryo gafı, bir ihmal(!), gözden kaçan bir detay gibi görme ihtimalimiz. Bir etnik kültürün az sayıda oluşma ve gelişme yolu vardır. Bunlardan en kirlisi ise, egemen etniğin diğerini, önyargılarıyla veya kafasına göre şekillendirdiği ve medyayı kullandığı yoldur. “Hadi canım” demeyin; sürdürülen her yalan başarılı olur. Ortadoğululara uçak korsanı imajı, Amerika yerlilerine kafa derisi sever, Kürtlere potansiyel terörist, Siyahilere uyuşturucu satıcısı biçiminde yapışan imajlar, hep bu yoldan (medya) beslenmiştir. Bu yoldan istisnasız her etnik, her “öteki” geçirilir. Ona bir imaj yapıştırılır ve hayatının geri kalanını onu kazıyarak geçirmesi beklenir. Ciddi ve tutarlı bir ses çıkarmamak, dizide seyrettiğiniz gibi tanımsız bir kimlikle ya da temsille baş başa kalmamıza sebep olabilir. Bunları yazarken, ilgili kanalı basmaktan, falanca bireyi ya da hizmeti boykot etmekten bahsetmiyorum. Sadece ne dediğini bilen, ciddi, aklı selime davet eden tepkiler vermekten bahsediyorum. “Değerler, senaryo dolgu malzemesi değildir. Karakteri yazabilirsin ama değerleri kafana göre yazma” denilmesini kastediyorum.
Biz kırk yaş, elli yaş veya daha üzerinde olabiliriz; bu zamansal şans, bizlere kendi geleneklerimizle doğru biçimde karşılaşma fırsatı vermiş olabilir. Ama çocuklarımız, onların çocukları, bu kötü taklitlerle karşı karşıya kalarak ve bunu sürekli yaşayarak eksilecek, yıpranacak ve buna alışacak. Buna hazır olmalıyız. Durmadan egemen kafanın işine yarayan yanılgıların, ihmallerin, hataların iyi niyetli ve tesadüfi olduğuna inanmıyorum. Yeniden yazılan tarihlerin, dizilerin, filmlerin ve kahramanların hepsi Arıza’lı…
Meseleye “Dur, komik bir espriyle yaklaşayım” derseniz dramatik olacaktır.