Hafızamda Kalanlar – ‘Uzunyayla Kaymakamı’ Lo Zöhre – Mart 2021

0
670

Kaymakam değildi ama hayatım boyunca tanıdığım en etkili yöneticilerden biriydi.

Altıkesek’ten çocukluk arkadaşı, aile dostu, şimdiki gençlerin kullandığı isimle ‘kanka’sı Bıc Fuad’ın deyimiyle ‘Uzunyayla Kaymakamı’ydı. Adını nüfusta yazdığı şekliyle Zehra olarak yazmama, Bıc Fuad’ın torunu Leyla Tuç “O bizim Zöhre Teyzemizdi” diye itiraz etti. Yıllar sonra bile böyle sahiplenildiğini bilseydi, eminim çok hoşuna giderdi.

Genç yaşta ayrılmış olmasına rağmen memleketiyle bağları çok kuvvetliydi. Uzunyayla’yı yakından takip ederdi. Uzunyayla’da önemli bir toplumsal olay olduğunda Ankara’dan toplanıp giden bize göre büyükler, ama onun küçükleri olan Yelukh İsmet ve Bıc Saim amcalarımızdan bilgi alır, onlarla kengeş ve wunafe yapardı.

Mısost Alhas’ın eşi, Seniha ile İsmet’in anneleri, Thashkuey Mahmure’nin kayınvalidesi, Özdemir, Özer ve benim BABAANNEMİZdi.

Evimizin tek Abazasıydı ama evdeki bütün Kabardeyleri ‘O’ yönetirdi.

Sadece ev halkının ve akrabalarımızın değil, apartmandaki komşuların, yakın çevremizin ve bulunduğu ortamdaki herkesin üzerinde sihirli bir etkisi vardı. Sokakta arkadaşlarımla oynarken, bazen babaannem balkona çıkıp hiç seslenmeden bizi izlerdi. Babaannemin bizi izlediğini fark ettiğimiz an atmosfer değişir, oyundaki topun hızı ve şiddeti azalır, çocuklar birbirlerine daha alçak sesle ve nazikçe seslenmeye başlarlardı. Az önce bağıra çağıra yakantop oynayan çocuklar, adeta ‘Kuğu Gölü Balesi’nin zarif dansçıları kıvamına gelirdi.

Uzunyaylalı bir Abaza olarak hem Abazaca ve hem Kabardeyce bilmesi doğaldı ama Türkçeyi de aksansız konuşurdu. En çok Zeki Müren’in şarkılarını ve tane tane konuşmasını beğenirdi. Akşam haberlerini mutlaka izler, gazete haberlerini bize sesli okutarak takip ederdi.

Göz rengi, çevresi lacivert hareli mavinin çok güzel bir tonuydu. Bakışları öyle etkiliydi ki, ne yapılmasını istediğini çevresindekilere sözle ifade etmesi gerekmezdi. Mesela, misafirleri 3. kattaki dairemizden apartman girişine kadar inerek zaten yolcu ederdik. Ama misafirin ağırlığına göre kaç kişi ineceğimizi babaannemin gözlerine bakar, anlardık.

Sülaledeki veya yakın çevredeki damatları pek umursamazdı ama gelinlere çok önem verirdi. Evlendiğinde kendi anne-babası olmadığı gibi, Kafkasya’dan tek başına gelen eşinin aile büyükleri de yoktu. Belki de bu nedenle, Uzunyayla’dan ve Tokat’tan Ankara’ya gelen genç gelinleri sahiplenir, ‘yalnız kalmasınlar’ diye çok özen gösterirdi.

Ankara’ya gelen akrabalar, babaannem başka evlerde misafir olmalarını istemediğinden bizde kalırlardı. Annem aralarındaki yakınlık ve sevgiden dolayı her misafiri güler yüzle ağırlardı. Belki annemin de kendisi gibi çok küçük yaşta anne-babasını kaybetmesinden olabilir, geliniyle aralarında çok içten bir yakınlık vardı. Bazı zamanlar ve genellikle akşamüstleri hiç tanıyamadıkları annelerine olan özlemlerini paylaşır, birlikte hüzünlenirlerdi.

Babaannem akrabalarına çok düşkündü, ama hepsi bir yana, annemin ailesinin fertleri bir yanaydı. Başta annemin amcası Thashkuey Adil Dedemiz olmak üzere annemin büyük-küçük bütün akrabaları onun için çok kıymetliydi. En küçüklerinin bile evimizdeki yeri, babaannemin hemen yanıydı.

Düğün-seyahat gibi özel durumlar için hazırlık yapılacaksa babaannem önce annemin ihtiyaçları için çarşıya çıkılmasını ister, halam önce annemin kıyafetini diker, hazır ederdi.

Kızların okutulmasına, meslek sahibi olmasına büyük önem verirdi. Birçok genç kızın okumasına, meslek sahibi olmasına vesile olduğunu biliyorum. Kendi köyünden bir tanıdığının, öğretmen okulunu kazanan kızını okutmayacağını öğrenince, babasını çağırtıp “Sen okutmayacaksan, ben pazarda limon satar, okuturum” diyerek babayı mecbur bıraktığının tanığıyım.

Sadece büyüklerle değil, evimize sıkça gelen akraba gençlerle, bizim okul arkadaşlarımızla da sohbet etmeyi çok severdi. Bütün arkadaşlarımın isimlerini bilir, ‘okul havadisleri’ni dinlemeyi severdi. Otoriterdi, ama her yaşla iletişim kurmasını kolaylaştıran gelişmiş bir espri anlayışı vardı. Çevresindekiler de onunla şakalaşmayı severdi.

Hem aile dostlarımız, hem anne-babamın yakın arkadaşları olan Çerkes grubun babaanneme hazırladığı ‘organize şaka’yı bugün bile gülerek hatırlarım. Şakanın ilk aşamasında bir bahane bulup halama dava açıldı, halam gruba yemek daveti verdi. Yemekten sonra planın ikinci aşaması olarak hanımlar odanın dışına çıkınca, beyler üstü kapalı bir biçimde, çeşitli imalarla evde kendilerine iyi bakılmadığından, mağdur olduklarından, bir meramları olduğundan söz ederek, lafı evirip çevirerek ikinci hanımları almak için babaannemden izin istediler. Babaannem üstü kapalı imaları dinlerken önce konunun varacağı noktayı bekledi, sonra kaşları çatıldı, tam nevri dönmek üzereyken şaka yaptıklarını anladı, “Hadi ordan, benim gelinlerimden daha iyisini siz nereden bulacaksınız!..” deyip talep sahiplerini azarladı.

Birkaç gün sonra, organize şakanın diğer oyuncuları olan hanımlar, bu kez ellerinde bir tepsi haluvane ile güya kendilerine arka çıkan babaannemi teşekkür ziyaretine tekrar geldiler. Yüz göz olmadan, laubaliliğe kaçmadan öyle tatlı bir oyun sergilediler ki, neşesi ve yankısı epey sürdü.

Çok şanslı bir yaşlıydı; oğlu, kızı, gelini onu hep memnun etmeye çalıştılar. Torunları tarafından çok sevilen, sarılıp sarmalanan bir babaanne oldu. Küçük abim Özer, en sevdiği torunuydu, ‘babaannemin oğluydu’.

Benim oda arkadaşımdı, ben proje teslimi için sabahlarken yatağında uyumadan bana eşlik eder, bazen yüksek sesle okuduğum ders notlarını dinler, bazen bitirmeye çalıştığım maketle uğraşmamı izlerdi. Diş fırçasından çini mürekkebi püskürterek yaptığım afişteki üzüm salkımının her tanesini tamamladığımda yanağından bir öpücük alarak, birlikte sabahlamamızı, hasta yatağından bana verdiği desteği hiç unutmuyorum.

Son yıllarında halam, babaannem oyalansın, benim de elim alışsın diye elimize bir elişi tutuşturdu. Birkaç yıl boyunca motiflerin renkli kısmını ben, siyah çerçevesini babaannem ördü. Son zamanlarda gözle görülür şekilde halsizleşen babaannem “Artık yerime yerleşeyim”, “Herkes gitti, ben kaldım” gibi karamsar cümleler kurdukça “Bu örtüyü bitirmeden seni hiçbir yere göndermem, yoksa başıma kalır” diyerek neşelendirmeye çalışırdım.

Bana sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen motifler en sonunda tamamlandı… Halam birleştirdi… Annem dış çerçevesini ördü. Ne yazık ki yatak örtüsü bitti…

Son birkaç hafta yataktan kalkamaz oldu. O günlerde her gün çok sayıda ziyaretçisi geldi. Halam ve annem hep başında oldular. Annem kayınvalidesini başında Kuran okuyarak yolcu etti. Babamın ilk kez ağladığını gördüm.

Vefat ettiğinde ev çok kalabalıktı. Memleketi Uzunyayla’dan, tanıdıklarım dışında, isimlerini hep duyduğum ama kendilerini ilk kez gördüğüm büyükler önce eve geldiler. Namazı Hacı Bayram Camii’nde kılındı. “Bizde kadınlar kabristana gitmez” dediler, evde bekledim.

Babaannemi uğurladıktan sonra eve dönenlerden dinledim; cenazeye katılanların kalabalığından mı, çoğunun uzun boylu, takım elbiseli erkekler olmasından mı bilmiyorum ama çevredekiler katılanlara yanaşıp “Merhume hangi tarikata mensuptu?” diye sormuşlar.

Babaannem kaymakam değildi ama ‘Zöhre Hanım’ı Sevenler ve Sayanlar Tarikatı’na mensuptu ve tarikat hayli kalabalıktı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz