Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

İşte (bizim) akordeon… – İŞte GENÇler (2. Bölüm)

Madem önceki söyleşimizde vücudumuza iyi gelen gıdalardan söz ettik, şimdi de ‘ruhumuza iyi gelen’ bir gıdadan, “Müzik”ten (ama bizim müziklerden) ve “Akordeon”dan (ama bizim akordeondan) söz edelim diyor ve soruyorum: ‘Müzik ruhun gıdası’ ise bizim müzikler multivitamin değil de nedir…?

Melodi, armoni ve ritimden çıkıp mutlu, üzgün, neşeli, kaygılı… her türlü ruh halimize hitap edebilen bir ezgiyi bulabiliyorsak, duyduğumuz anda dikkat kesilip bir iç huzuruyla gülümseyebiliyorsak, tüm ‘unutturulma’ türlerine inat nesiller boyu farkındalığını yaşayabiliyor/yaşatabiliyorsak BiziM Müzik sadece gıda değil hepimizin ruhuna iyi gelen bir terapi ve beraberinde mutluluk, huzur, neşe gibi pek çok duygunun birleşimidir aslında.

E tabii, ‘Bizim Müzik’ denilince de ilk aklımıza düşüverenler, çalabilen birini bulduğumuz anda eline tutuşturmaktan keyif aldığımız, ezgilerimizin ruhunu en iyi yansıtan olduğuna inandığımız enstrümanlarımız; Akordeon/Garmon ve Pandır (Pşine) kardeşler oluyor.

Biz her ne kadar aynı ailenin üyeleri olan bu enstrümanlara bizim desek de dünyanın çeşitli bölgelerinde bunu söyleyen ve en az bizim kadar haklı olan başka başka halkların olduğunu da unutmamak lazım.

Aslında akordeonun insanla macerası Viyanalı Cyrill Demian adında bir mucidin 1829’da patentini almasıyla başlıyor. Gel zaman git zaman öyle yaygın bir enstrüman haline geliyor ki akordeonun doğduğu gün olan 6 Mayıs, hem dünyada hem de Türkiye’de, Dünya Akordeon Günü olarak kutlanmaya başlıyor.

Yaklaşık iki yüz yıldır klasik müzikten folk müziğe, Arap müziğinden caza kadar birçok tarzda kullanılan akordeonu, Türkiye daha çok bir tango müziği enstrümanı olarak tanıyorken ve dünya da daha çok Balkan, Kafkas ve Arjantin müziğinin karakteristik enstrümanı olarak biliyorken biz de buna kayıtsız kalmayalım dedik.

Hem bizim hem de evrensel olan akordeonu bu kez yazalım/okuyalım ve mutlaka bizim GENÇlerimizin anlatımlarıyla bilgilenelim istedik.

Emre ve Furkan pek çok akordeon çalan gencimizden sadece ikisi aslında… Ama Onlar’ın akordeonlu hayatlarında gerçekleştirdikleri öyle çalışmalar var ki bunlar toplumumuzda ilk kez hayata geçirilmiş ve gerçekten kıymetli girişimler… Okuyalım, bilelim…


-Kısaca Emre Kuyumcu ve Furkan Temur dersek…

-Emre Kuyumcu: 1989 doğumluyum. Balıkesir/Gönen kökenli, Adige- Abzeh, Tsey sülalesindenim.

Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Halk Oyunları mezunuyum ve Okan Üniversitesi Konservatuvarı Müzik Ana Sanat Dalı Akordeon Çalgı bölümünde de yüksek lisans öğrencisiyim.

Mesleğimle ilgili olarak yurtiçi ve uluslararası konser, festival, etkinliklerde akordeon/garmon sanatçısı olarak sayısız sahnelerim oldu. Liseden mezun olduğum yıldan itibaren sürekli eğitim ve yaygın eğitim kurumlarında halk dansları ve akordeon eğitimlerinde yer aldım. Halen eğitmenliğe ve müzisyenliğe devam ediyorum.

-Furkan Temur: Ben de 1996 – Sivas doğumluyum. Vaynakh – İnguşum, Timurz sülalesindenim.

YTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği (lisans) son sınıf öğrencisiyim.

Lise yıllarından bu yana Kafkas dans ekiplerinde ve müzik gruplarında müzisyenlik yapıyorum.

Ayrıca 2018 yılında İtalya’da akordeon tamiri üzerine eğitim alma fırsatı buldum ve o tarihten beri akordeon ve garmon tamiri yapıyorum.

“Turne, festival ve konserleri çok özledim”

 

-Çok merak ettiğim ve hemen en başta sormak istediğim bir soru var. Başka bir enstrüman için böyle bir karmaşa var mıdır bilmiyorum ama akordeon/ akordiyon ya da akordeyon hangisi doğru kullanım?

-Emre: Aslında hepsi doğru. TDK kitabında akordiyon yazar ama biz akordeon demeyi tercih ediyoruz.

 

-Ben de söyleşi boyunca akordeon demeye devam edeceğim o zaman… Müzikle ilişkinizi/ yolculuğunuzu nasıl tanımlarsınız?

-Emre: Oldukça yoğun, dönemine göre de çılgın ilişkilerimiz oluyor. Özellikle bolca sahnelere çıktığımız turne, festival ve konserleri çok özledim. Kafkas dans müziği yaptığım zamanlar coşkulu sahnelerimiz çok oldu.

-Furkan: Müzikle ilişkim aslında yıllardır alaylı bir şekilde ilerlemekte. Bu aslında diaspora müzisyenleri için hem avantaj hem de dezavantaj diyebiliriz. Çünkü alaylı ilerlemek biraz daha zor olanı başarmak gibi varsayılsa da doğru olanın bu olduğunu düşünmüyorum. Kendimden yola çıkacak olursam, ilk öğrenme zamanlarımda akordeon hakkında eğitim almış ve çalım metotlarına hâkim olmuş olsaydım bugün daha iyi bir müzisyen olabilirdim yüksek ihtimalle. Bu yıl mühendislik fakültesinden mezun olduktan sonra da bulduğum ilk fırsatta bu konudaki zaaflarımı eğitimle kapatmayı düşünüyorum. Konu hakkında son zamanlarda en umut verici haberlerden birisi de AKORDER’in kurulması oldu, ben bahsettiğim sorunların bir sonraki nesilde yaşanmaması adına iyi çalışmalar yapılacağına inanıyorum.

 

Emre Kuyumcu

-Peki akordeon ile ilişkiniz diyelim o zaman… Akordeonun sizlerdeki hikâyesi nedir? Enstrüman denilince ilk aklınıza hep akordeon mu gelirdi? Ben gözümü açtım pandırı (pşine) gördüm mesela…

-Emre: Hiç unutmadığım bir hikâyesi var. Yaklaşık 22 sene oldu. Çok küçük tek oktavlık oyuncak klavyem vardı. Sürekli içerisinde Çerkes müziklerinin olduğu karışık doldurulmuş kasetleri dinleyerek zaman geçiriyordum. Duyduğum melodiler o kadar çok ilgimi çekiyordu ki tek oktavlık klavyemde ufak ufak bazı motifleri çalmaya başladım. İlk enstrümanım olduğu için elimden hiç bırakmadığım günler oldu. Ailemde dayım ve rahmetli amcam da müzik ile uğraşıyordu. Yalova’ya her ziyaretlerinde çalabildiğim melodileri dinletirdim. Amcamın anavatandan gelen garmonu bir süre bende kaldı. Tabii nasıl çalınır hiç bilmiyorum. “Bir dahaki gelişime kadar sen bunu çalmayı öğrenmiş olursun” diyerek bana bıraktı gitti. Zamanla dinlediğim kasetlerdeki tüm melodileri garmonda çalmayı başardım. Oldukça kısa bir sürede gerçekleşti. Küçük yaşta uzunca bir süre garmon ile vakit geçirmiş olmak, bu enstrümanı çok iyi keşfetmeme sebep oldu.

 

-Sendeki öykü nasıl Furkan?

-Furkan: Lise itibariyle başladım akordeona. Sivas’ta ekip ve dernek ortamları sebebiyle ilgi odağıma oturdu ve o yıllardan beri gitgide hayatımdaki yeri artmakta. Samimi olmak gerekirse üniversite tercihi yaparken metalurji ve malzeme mühendisliği bölümüne dair bir ilgimin olduğunu da söyleyemem, ben daha çok müzisyenliğimi en iyi yaşayabileceğim şehri seçmiştim. Gelecekteki mesleğimi de akordeona en çok zaman ayırabileceğim şekilde seçmek istemiştim. Akordeon tamirini meslek olarak yapmaya başladıktan sonra da bu enstrüman maddi ve manevi olarak bir dayanak haline geldi benim için.

Furkan Temur’un cevabını ve Jıneps okurları için çaldığı melodiyi Jıneps YouTube sayfasından izleyebilirsiniz:

-Yine diğer enstrümanlarda sıklıkla rastlamadığımız bir durum var. Dünyada akordeon başlığı altında pek çok çeşit var. Bunun sebepleri nelerdir sizce?

-Furkan: Akordeon dünya genelinde ulaştığı bölgelere adaptasyon sağlayarak yayılan bir enstrüman. Orta Avrupa’da “harmonika”, İtalya’da “organetto”, Rusya’da “bayan” veya “garmon” gibi akordeon türlerinin oluşması, bu aletin bölgeye olan adaptasyonuna örnek olarak verilebilir. Kafkas garmonu da bu örneğin bizi ilgilendiren kısmı. Enstrümanın daha gür hale getirilmesi ve daha sert karakteri yansıtacak duyumun alınması için eklenen varyasyonlar ile akordeonun bize adaptasyonu sağlanmıştır. Bölgesel olduğu kadar müzik tarzları da akordeonun çeşitlenmesine sebep olmuştur ve bu ihtiyaçlar vasıtasıyla klasik müzik, caz müzik gibi türlere en iyi şekilde uyum sağlayacak akordeon türleri ortaya çıkmıştır.

 

Furkan Temur

-Pek çoğumuzun da bildiği gibi özellikle klasik müzik bestelerinin büyük bir bölümü direkt bir enstrümana göre yapılmış. Buna paralel olarak sadece akordeon için besteler yapılmış mı/yapılıyor mu?

-Furkan: Akordeon veya garmon özelinde parçalar besteleniyor. Dünya geneli veya Kafkasya için çok fazla örnek var. Astor Piazzola besteleri dünya geneli için ilk akla gelen örneklerden. Kafkasya için konuşmak gerekirse müziklerimizin zaten büyük çoğunluğu sadece garmonla veya garmon için bestelenmiş. Bunun bazen orkestrasyon esnasında problem teşkil ettiğini de söyleyebilirim.

 

-Kafkas müziği denince ilk aklınıza gelen enstrüman akordeon mudur gerçekten? Ve ne zamandan bu yana akordeon bizim ‘milli enstrümanımız’ olmuş?

-Emre: Kafkasya’da garmon/garmoshka deniyor. Rusça bir kelime. Akordeondan farkı halen çoğunun el yapımı olması. Geliştirmesi halen devam eden, akort ve entonasyon problemi olmayan, öğrenmesi de çok zor olmayan, düğün ve eğlencelerin vazgeçilmezi olmuş zamanla. Yüksek bir sesi de var. Yanında davul veya tahta çalındığında rahatlıkla sesi duyulabilen bir enstrüman. Dolayısıyla popülerliğini yitirmemiş, milli olmayı hak etmiş.

 

-Tam yeri gelmişken, akordeon ile garmonun ne farkı var, bu konuda biraz daha detaylı bilgi alabilir miyiz?

-Emre: Garmonun görünüm olarak en başta daha köşeli hatlarının olması, el yapımı seslerinin daha yüksek sesli olması, akordeonun da el yapımı türevleri mevcut. Garmonda tuşe daha sert, akordeonda daha yumuşak. Garmonda register dediğimiz ses değiştirici farklı tonlar yok. Geliştirme aşamasında olan bazı ustaların elinden registerli halleri de çıkıyor artık. Ama akordeonda register daha sık görülüyor. Aslında hepsi Avrupa’dan çıkmış gelmiş bir enstrümanın aile üyeleri diyebiliriz. Farklı coğrafyalarda kültürlerarası etkileşim ile kullanımı, ses yapısı, görünümü farklılaşmış.

 

-Ve tabii akordeona bu kadar hâkimken başka enstrüman da çalıyor musunuz diye sormadan edemeyeceğim…

-Emre: Tuşlu klavyesi olan her enstrümanı çalabiliyorum. Ayrıca vurmalı çalgıların bir kısmı diyebilirim.

-Furkan: Başka enstrüman çalmıyorum. Zamanımı akordeon üzerine harcayıp daha hâkim çalabilmeyi hedefliyorum.

 

“Öğrenmek isteyenlere AKORDER’i takip etmelerini tavsiye ediyorum”

 

-Zor bir enstrüman mıdır akordeon/garmon? Öğrenmek istesem, çok ilgim olsa, zaman da ayırsam en az 10 şarkıyı çalabilmem ortalama ne kadar sürer? (Kabul ediyorum, çok klasik ve cevabı kişiye göre değişen bir soru ama yine de bir yaklaşım bilgisi verilebilir sanki).

-Furkan: Akordeon zor bir enstrüman açıkçası, ancak tatmini de bir o kadar fazla. İcra esnasında tek kişilik bir orkestra oluyorsunuz. Eğer müzik kulağınız ve bu enstrümana ilginiz yüksekse ayrıca biraz da geç başlamamışsanız sanırım 2 ay içerisinde 10 parça rahatlıkla öğrenilebilir.

 

-Geç başlamaktan kastın benim yaşlarım değildir umarım Furkan ya da pandır (pşine) çaldığım için yaş sınırından kurtardığımı sanmalı mıyım…

-Furkan: Kastetmek istediğim duruma kesinlikle dahil edemem sizi, bence zaten gayet iyi bir müzisyensiniz ve haliyle işiniz daha kolay. Ayrıca sizden Beyşehir Vaynakhlarına ait eski besteleri dinlemeyi gerçekten seviyorum.

 

-Öğrenmek isteyenlere neler tavsiye edersiniz?

Emre: Dinlemek ve duyabilmek en önemli kısmı. Usta kişilerden eğitim almak, birlikte çalabilmek en keyifli kısmı bence. Benim avantajım ustalarla birlikte çalabilmek oldu. Özel kurslar da diğer alternatif. Ama yeterli değil. Akordeon eğitimi konusunda yakında çok ileri gitmiş olacağız. Güzel gelişmeler var. AKORDER’i takip etmelerini tavsiye ediyorum.

-Furkan: Akordeon veya garmon öğrenmek isteyen kişilere birkaç tavsiyem olabilir. Bunlar; enstrümana olabildiği kadar erken yaşta başlamak, doğru metotlarla düzenli çalışmak ve mümkünse müzik eğitimiyle bunu sürdürmek diyebilirim. Ancak diaspora içerisindeki arkadaşlarım için özellikle Kafkasya’daki ekol müzisyenleri takip etmelerini ve müzik çalışırken onların albümlerine veya video kayıtlarına hâkimiyetlerini artırmalarını tavsiye ederim. Ekollerden kastım Ramzan Paskaev, Hasan Sokh ve Bulat Gazdanov gibi isimler. Eğer söz konusu bizim müziklerimiz ise bu gibi müzisyenleri müzikal olarak iyi tanıyarak kendinizi geliştirebilirsiniz. Aksi halde son zamanlarda sosyal medya üzerinde çok fazla kayıt dolaşıma girmiş durumda ve bu yeni birçok müzisyen için yanlış yönlendirme yapacak bir kaynak olma riskini taşıyor.

“Kafkas müziğinin yapısı evrensellik de barındırıyor”

 

-Sadece bizim müzikleri mi çalmak önemli yoksa evrensellik mi? Bu konuda diğer akordeon çalanlardan ayrılıyor musunuz?

Emre: Çerkes müziği kendi içerisinde de çok parçaya ayrılıyor. Kafkas coğrafyasının bütününe bakınca her bölgenin farklı çalım tarzı var. Ayrıca Kafkas müziğinin yapısı evrensellik de barındırıyor. Komşu kültürlerin etkisi çok olmuş. Bence virtüozitenin yanında nota biliyor olmak evrenselliğin gereğidir. Akordeonun kendisi dünyanın her bir yanında çalındığı için yine kendiliğinden o kapı açılıyor. Ayrıldığım en önemli nokta, Kafkasya coğrafyasının tüm farklı garmon çalım tarzlarını benimsemiş olmam. İcra edişim tartışılır ama duyduğumu unutmuyorum.

Furkan: Hayatın her alanında olduğu gibi müzikte de multidisipliner yöntemle ilerlemek gelişimi hızlandıran, kişiyi daha yetkin kılan bir çalışma şekli. Dolayısıyla sadece bizim müziklerimiz üzerinde yoğunlaşan bir müzisyene göre ek olarak evrensel müziklerde de kendini geliştiren bir müzisyen daha başarılı olacaktır. Son 3 yıldır ben de bu yönlü bir mesai harcıyorum ve karşılığını Kafkas müziklerini çalarken aldığımı hissediyorum.

 

Kim Tletseruk

-Akordeonun ustası dediğimizde kimler akla gelmeli? Ustalardan sizlerin idolü kimdir/kimlerdir?

Emre: Kim Tletseruk, Ramzan Paskaev, Orosz Zoltan, Nick Ariando.

Furkan: Kuzey Kafkasya için birkaç ustanın özellikle öne çıktığını söyleyebilirim; Osetya’dan Bulat Gazdanov, Kabardey-Balkar’dan Sokh Hasan, Çeçenya’dan Ramzan Paskaev ve Adigey’den Kim Tletseruk. Bunların arasında benim idolum ise Ramzan Paskaev, kendisini birçok yönden örnek alıyor ve bunu olabildiğince müzisyenliğime yansıtmaya çalışıyorum.

 

-AKORDER adında bir dernek kurulduğunun haberini aldık ve kurucu ekibin içinde sen de varsın Emre. Bize biraz bahseder misin dernek fikri nasıl ortaya çıktı?

Emre: Türkiye’de bilindiği üzere etnik kökeni sebebiyle akordeon kullanan çok müzisyen var. Heveskâr seviyeden usta seviyeye kadar, müzik piyasasında, derneklerde, köylerde ve hatta mahallesinde tanınan, bilinen çok akordeonist var. Çok değerli ve emektar hocam Aziz Ali Elyağutu sayesinde biz bir araya geldik. Kendimize de bu nedeni sorarak sonuç almak için kurumsallaşmanın en etkili yol olacağını düşündük. Özellikle pandemi döneminde uzaktan da olsa bir araya gelebilmek, fikir ve düşünce birliğine varmak derneğin temelini atmış oldu. Sanatı yapan sanatçıyı bir araya getiren çatıya çoktandır ihtiyacımız vardı.

Emre Kuyumcu’nun cevabını ve Jıneps okurları için çaldığı melodiyi Jıneps YouTube sayfasında izleyebilirsiniz:  

-Bu oluşum ile nasıl bir beklentiniz var? Ve hedefleriniz nelerdir?

Emre: Elbette beklentilerimiz çok yüksek. Öncelikle Türkiye’de, akabinde tüm dünyada akordeon çalan, seven, dinleyen insanlara ulaşabilmek. İletişim halinde olmak ve tanımak. Geliştirilebilir çalım metotları, akademik çalışmalar ile desteklenen eğitim programları, kültürler arası diyaloglar, tarihi ve kökeni üzerine araştırmalar, konser, festival, yarışmalar gibi çok fazla icraat yapma peşindeyiz. Enerjimiz ve tecrübemizi, yol gösteren hocalarımız ile birlikte bu hedeflere yönlendirmeyi tercih ediyoruz.

 

-AKORDER’de eğitim konusunda da faaliyetler olacak mı? İlave olarak üye olmak istersek nereden, nasıl gerçekleştirebiliriz bu işlemleri?

Emre: Okullaşmak… Akordeonun, Türkiye milli eğitim sisteminin içerisinde küçük yaşlardan itibaren çalınabilir bir enstrüman olduğunu ispatlamak, önlisans, lisans ve yüksek lisans eğitimlerinde programlar hazırlanması için çalışmalar yapmak. Konservatuvar ve müzik okullarında akordeon bölümü açılması için çalışmalar yapmak.

Derneğimiz 2021 Ocak ayında kuruldu. O günden bugüne neredeyse her hafta bir etkinliğimiz oldu. Açık Radyo “Babil’den Sonra” programında değerli ağabeyimiz ve kurucu üyemiz Ercüment Gürçay’ın konuğu olduk. AKORDER ve faaliyetlerine değindik. Devamı da gelecek. Çok güzel geri dönüşler aldık. Gittikçe de sayımız artıyor.

www.akorder.com web sitemizde sevgili Cengiz Berkün Ağabeyimin ve Aziz Ali Hocamın tasarlayıp hazırladığı tüm eğitim faaliyet planlarımız ve üyelik bilgilerine ulaşılabilir. Bu arada yarışmalarımız da var. Hepsi web sitemizde mevcut.

 

“Tamiratla ilgilenenler ftaccordions sayfasını takip edebilirler”

 

-Furkan senin farklı bir bağın daha var akordeonla, değil mi? ‘Hastalıkta ve sağlıkta’ deyip onarım kısmını da yapıyorsun. Bu konuda bilgi verebilir misin bizlere?

Furkan: Evet, bundan 3 sene önce İtalya’da Erasmus süreci esnasında akordeon tamiri için bir eğitim alma fırsatım oldu ve o günden beri tamirat ve garmon üretimi üzerine çalışıyorum. Diaspora müzisyenleri için garmon tamiratı yıllardır sorunlu şekilde ilerliyordu. Örneğin, enstrümanlarımızı sadece Osetya’da veya Gürcistan’da tamir ettirebiliyorduk. Birisine emanet etmek, ustaya isteklerini iletmek ve güvenli şekilde teslim almak gerçekten meşakkatli ilerleyen bir süreçti. En azından bu süreci yaşatmama isteği benim bu mesleğe başlamam için önemli bir motivasyondu. İlgilenenler Instagram üzerinden @ftaccordions sayfasını takip edebilirler.

 

-Yine genel bir bilgi olup sizlerin fikrini merak ettiğim bir konuyu sormak istiyorum. İyi akordeon çalanlar genelde Balkan ülkelerinden mi çıkar? Ve Türkiye’de neden daha fazla değer verilmiyor akordeona ve akordeonistlere?

Furkan: Bence bu genellemeyi ülke veya bölge bazında değil eğitim ve maddi imkân bazlı yapabiliriz. En iyi akordeonistler genelde iyi bir akademik eğitimden geçtikleri ve müzisyen olma yolunu seçerken bizlere göre daha az maddi kaygıları olduğu için başarılı oluyorlar. Benim gibi birçok müzisyen bu konuda eğitimsiz devam ederek en verimli yılları verimsiz çalışma yöntemleriyle harcıyor. Alaylı olarak geldiğimiz noktalarda iyi olsak bile ülke şartlarında bu işi meslek olarak yapmak, arkadaşlarımdan da şahit olduğum üzere büyük zorluklara sahip. Birçoğumuz belli bir yaştan sonra maddi kaygılardan sıyrılıp kendimizi geliştirmeye yönelemiyoruz.

 

-Teşekkür ederim…

Öncelikle; her iki GENCimize… Söyleşimize eşlik ettikleri için…

Ve daha da fazlası;

Sevgili Emre’ye… Akordeonun artık Türkiye’de de resmi bir yuvası olduğunun haberini verip AKORDER konusunda bilgi edinmemizi sağladığı için…

Sevgili Furkan’a… Bir kenarda üzülerek seyretmek zorunda kaldığımız akordeonlarımızı “Doktor ayağınıza geldi” diyerek iyileştirilebileceğini, tamiratının yapılabileceğini duyurduğu için…

Sevgili Jıneps okurlarına… Okumayı sevdikleri için…

Ruhunuzun gıdası bol, vitamini çeşitli, dinleyenleri/dinletenleri çok olsun.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Yazarın Diğer Yazıları

Kurgulanan gerçeklik – İŞte GENÇler (13. Bölüm)

Film, dizi, tiyatro izlemek aslında o anı, dönemi, mekânı ’sanmak’ değil midir?  Kitap okurken yazarın betimlemelerinin gücü ve ayrıntısı ile hayalimizde yarattığımız ve tüm kitabın...

Işıltılı tasarımlar – İŞte GENÇler (12. Bölüm)

İnsanoğlunun kullandığı ilk mücevherin taş devrinde hayvan derisinden bir kaytana geçirilen renkli deniz kabuğu olduğunu öğrenince insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi olan mücevheratın...

Sihirli ayna – İŞte GENÇler (11. Bölüm)

Aynaların sihrine inanmak ya da inanmamak ve bu sihrin etkisini hissetmek ya da hissedememek aslında konuyu nereden ve nasıl ele aldığınıza göre değişebilen bir...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img