Ağıtlar unutulurken…

0
1952
Çizim: Faruk Kutlu
Her 21 Mayıs’ta dünyanın farklı yerlerinde toplanan Çerkeslerin ağzından hep birlikte aynı sözler dökülür. “Yistanbıl ğogu guşeri, vo vui neşe khaşeti” (İstanbul yolu eğri büğrü) diye başlayan o sözler, “Adiğe Beyrak guşeri, jıbğam kızereyhari, didejxem ya xıbarheri, xet fe kıfxuxinu” (Adiğe bayrağı rüzgârda dalgalanır, vatanımın haberlerini kimler bize getirir) diyerek son bulur.
“Yistambilako” adıyla Kabardeyce yakılan bu ağıt, Adigelerden Abhazlara, Çeçenlerden Osetlere tüm Kafkas haklarının ortak acısını, “tsitsekun”u anlatır. Öyle ya soykırımdan geçirilmiş halklar geleceğe tutunurken kimi zaman geçmişin büyük acılarına kimi zaman küçük simgelerine yaslanır.
Hem geçmişteki büyük acıları anlatan hem de birer simge haline gelen ağıtlar belki de Kafkas halklarının yaslandığı en büyük haykırıştır.
Türkiye’de ağıtlara ses veren Kuşha Doğan Özden, Sıj Rahşan Erdoğan Yılmaz, Gunoy Metin Gün (Grup Waynakh kurucu üyesi) ve Taymaz Gülcan Altan, Jıneps’in sorularını cevapladı.

-Çerkes kültürünün ağıtları bize ne anlatıyor? Kafkas halklarında ağıtın toplumsal işlevi var mı? Kimlere, nelere ağıt yakılır?

https://www.youtube.com/watch?v=42laiZcgODc&ab_channel=NARTAJANS

Doğan Özden: Çerkes müziğini üç başlık altında wered, weredıj ve ğıbze olarak incelemek gerek. Wered bildiğimiz şarkılar. Bunda problem yok ama weredıj ile ğıbze genellikle birbirine karıştırılır; belki de Türkçe düşündüğümüz için. Weredıj Kafkasya’da savaşlarda kahramanlık gösteren savaşçılar için bestelenen hüzünlü, kahramanların isimlerinin yaşaması için bestelenmiş şarkılardır. Ğıbze ise daha çok acıklı olaylar olduğu zaman yakılan eserlerdir. Bugüne kadar hepsi kültürümüzün, tarihimizin aktarılmasında çok önemli bir işlev gördü. Weredıj olsun ğıbze olsun hepsi birer tarihi belge niteliğinde. Çünkü Çerkeslerin başına gelenleri, bizlerin nasıl haksızlığa uğradığını anlatan tarihi içerikler hepsi. Günümüze aktarılan bu eserleri gözümüz gibi korumamız gerekir ama bu duyarlılık artık kalmadı diasporada.

Gülcan Altan

Gülcan Altan: Ağıtı, insanların toplumda yaşanmış ve iz bırakmış acı olaylardan sonra duygusunu anlattığı, biraz da melodik yapılar üzerine söylenmiş sözcükler ve şiirler olarak tanımlıyoruz. Her konuda yazılabilseler de genellikle ölenlerin arkasından, savaşlarda kaybedilen insanların arkasından, toplumsal olaylarda yaşanan travmalardan, sürgünlerden, doğa olaylarından ve kaybedilen sevgililerin ardından yazılıyor.

Çerkes kültürünün kadim ve köklü bir tarihi var. Günümüze ulaşan eserlerde de halkın yaşadığı savaşları, direnişi, uğradığı soykırımı, acıları görüyoruz. Atalarımızdan gelen bu acı mirası yüreğimizde hissediyoruz. Toplumsal olarak belleği taze tutması açısından önem arz ediyor.

Rahşan Erdoğan Yılmaz: Çerkes toplumunun içinden çıkan ağıtların, Çerkeslerin ve Kuzey Kafkasya halklarının özellikle çok uzun süren savaşlardan etkilenen toplumsal yapıları içerisinde, savaşların sonuçladığı yıkımlar, kayıplar, acılar ile toplumu adına liderlik üstlenen önemli insanlarının kayıpları için yakılmış olduğunu görmekteyiz. Bu şekilde kayıpların ve yitirilen insanların yiğitlikleri anılıyor, acılar dilden dile aktarılarak toplumsal hafıza canlı tutuluyor. Sürgün ve soykırım ile vatanlarından ayrılan Çerkesler her ne kadar bu acıyı dillendirmeyi pek istemeseler de unutulmaya yüz tutmuş ağıtlarda bu trajediye yer veriliyor. Anadolu’ya yerleşen Çerkeslerin dillendirdikleri ağıtlara bakıldığında ise; toplum içerisinde yaşanan ve sonuçlarının olaya konu insanlar kadar çevrelerindeki toplumu da etkilediği, hazin aşk hikâyeleri, haksızca vurularak öldürülen insanlar ve bu durumların yarattığı acıları anlattığını görüyoruz. Ağıtlar bu şekilde dilden dile aktarılarak toplumsal hafızada yerlerini koruyor.

Metin Gün: Çeçen kültüründe ağıtlar ya vatan özlemi ya da savaşlarda kaybedilen yakınların, sevilenlerin ve halklarının arkasından söyleniyor. Bu yönüyle ağıtlar yaşandığı zaman dilimindeki acı olayları şiirsel bir dille anlattığı için sözlü edebiyatımızın ayrılmaz bir parçası. Uzun yıllar önce söylenmiş olan ağıtları dinlediğimizde, bugün dahi sanki o yaşanan günleri görmüş ve o acıları yaşamış kadar bizleri etkiliyor ve hüzünlendiriyor. Yaşanan acılar kelimelerle ve edebi dil kullanarak, sanki bir kilim dokurcasına ilmek ilmek işlenmiş ağıtların mısralarına, bir nevi tarih gibi… Dinlediğinizde toplumun yaşadığı acı olayları hatırlatır ve unutulmamasını sağlar. Yüz yılı geçmiş, onlarca yılı devirmiş ağıtları dinlediğinizde, halkınızın neler yaşadığını, başlarından neler geçtiğini, çektikleri acıları adeta yaşıyorsunuz.

Çizim: Faruk Kutlu

-Sizleri ağıtlarla buluşturan duygu nedir?

https://youtu.be/9b4iud_Qjqg

Doğan Özden

Doğan Özden: Gençliğimizde her ölen büyüğümüz kendisiyle birlikte bir kültürel değerimizi alıp götürüyordu. Ben çocukluğumda, gençliğimde büyüklerimizin sohbetlerini dinleme şansına ulaşmış birisiyim. Saatlerce Kafkasya’daki savaşlarla, başımıza gelenlerle ilgili hikâyeler anlatırlar, savaş şarkıları söylerlerdi. Herkes de söyleyen kişiye eşlik ederdi. Bunların zamanla yok olduğunu gördüm ve bu eserleri derlemeye başladım. Beni bu şarkılarla buluşturan şey işte bu. Yoksa ben müzik eğitimi almış bir insan değilim.

Gülcan Altan: Biz bu mirasın ve genetik kodların içine doğuyoruz diye düşünüyorum. Köklerimden bana gelen haksızlıklara karşı isyan ve başkaldırı duygusuyla yaşadığımı fark ediyorum. Ağıtları dinlediğimde içimde çok eskilerden gelen bir hüzün ve isyan hissedişim bundan sanırım. Ağıtları seslendirirken sanki ben onlar yazıldığında varmışım gibi hissederim her zaman.

Rahşan Erdoğan Yılmaz: Şarkı söylemek kadar, acıları dillendirmek de yaşamsal bir nefes alma sanırım. Çerkes bir birey olarak, dünyadaki benzer örneklerinde görüldüğü gibi, haksızlığa uğramış bir halkın parçası olmak, bu haksızlığı en derinden insanlara anlatabilme isteğini de büyütüyor. Yaşanan acıların hatırlanmasının, dünyada benzer trajediler yaşanmaması adına toplumların hafızalarını diri tutacağına inanıyorum. Bu anlamda buna bir ‘haykırış’ diyebiliriz.

Çizim: Faruk Kutlu

Metin Gün: Ben şahsen ilk Çeçen müzikleri ile 1978’lerde tanıştım. O zamana kadar hiç iletişim kurulamamıştı anavatanla. İlk kez kasetçalarla Çeçen müziklerini dinleyebiliyorduk ki bu bizim kuşak için çok büyük bir olaydı. İletişim bugünlerdeki gibi kolay değildi o yıllarda. Ne telefon vardı, ne televizyon ne de internet. Yazılı ilk Kiril alfabesi ile ancak 80’li yılların sonlarına doğru tanışabildik zaten. İlk ağıtları dinlediğimde ise tüylerim ürpermişti adeta. 1944 Sibirya sürgününden sonra yazılmış bir ağıtı ilk dinlediğimde de gözyaşlarıma engel olamamıştım. O kadar etkilendim ki beni aldı hiç görmediğim anavatanıma götürdü ve sürgün sonrası geriye kalan vatanımın halini gözümün önüne serdi adeta.

-Sizce bu eserlerin dilin korunmasına bir katkısı var mı?

https://youtu.be/zzgPiXgizoU

Doğan Özden: Tabii ki dilimizin korunmasında büyük bir işlevi var. Çerkesçe şarkı söyleyen bir insanın, iyi bir Çerkesçe konuşmaması mümkün değil. Dili bilmiyorsanız bu şarkıları, ağıtları da söyleyemezsiniz.

Gülcan Altan: Çok önemli. Bunun için daha çok şarkıyı gün yüzüne çıkarmaya çalışmalı ve bir yandan da yeni eserler üretmeliyiz. Dilin öğrenilmesinde şarkılarda kullanılan kelimeler direkt hafızaya yerleşiyor. Ben de kendi anadilimi geliştirmeye çalışıyorum tüm bu olumsuz etkilere ve kültür emperyalizmine rağmen.

Rahşan Erdoğan Yılmaz

Rahşan Erdoğan Yılmaz: Ağıtlar ve şarkılar; şüphesiz dil bilmeyen birinin dil ile buluşmasında çok önemli bir yere sahipler. Ağıt ve şarkıları dil bilmeyen biri olarak seslendirirken bu dili ve dilin duyguları aktarmaktaki mantığını bir parça da olsa öğreniyorsunuz. Bu anlamda dil öğrenimine başlayanların şarkı ve ağıtlar üzerinden çalışmalarının sürece oldukça verimli bir katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Bunun en net örneklerini, dil bilmeyen çocuklara şarkı öğretme sürecinde deneyimlediğimizi belirtebilirim.

Metin Gün: Birçoğumuz, özellikle de yeni yetişen nesil maalesef anadilini bilmiyor veya çok az biliyor. Hiç bilmeyenlerin sayısı da her geçen gün artarak çoğalıyor. Buna rağmen son yıllarda gençler içerisinde şarkılarımıza, ağıtlarımıza, müziklerimize olan ilginin biraz arttığını gözlemledim. İnsanlar anadilini bilmese, konuşamasa dahi, şarkıları söylüyorlar veya en azından söylemek için bir uğraş veriyorlar. Ben bunu her şeye rağmen olumlu buluyorum. En azından anadilini telaffuz etmeyi öğretiyor. Sevdiği bir şarkıyı veya bir ağıtı söylemeyi öğrendiğinde peşine dili bilenlerden sözlerinin ne anlama geldiğini, neyi anlattığını öğrenmeye başlıyor. O yüzden dilin öğrenilmesi ve yaşatılması bakımından şarkıların ve ağıtların yeri tartışmasız çok önemlidir diyorum.

-Ağıtların, şarkıların günümüzde hâlâ yenileri üretiliyor mu yoksa eskide mi kaldı bu işler? Ayrıca sizce üzüntülerimiz ve duygularımız asimilasyonla birlikte Türkçeleşiyor mu?

https://youtu.be/5CRi6h78bMk

Doğan Özden: Diasporada artık şarkı üretilmiyor. Çok nadir, tek tük. Gençlerimiz sağ olsunlar bir şeyler yapmaya çabalıyorlar ama bugün oturup baktığımızda ‘Türkiye 4-5 milyon varız’ diyoruz. 4-5 milyon olan toplumun üreteceği eser sayısı bu kadar az olmamalı. Bu 4-5 milyon kişilik toplum eğer sağlıklı bir toplum olsaydı, bugün Kafkasya’da üretilen müziklerin 4-5 misli eser çıkarması lazımdı. Ancak genç kuşak dilini kaybediyor. Her anlamda kültürel üretimlerimiz gün geçtikçe azalıyor. Asimile oluyoruz ve inanılmaz derecede hızlandı bu. Artık bir uçurumun dibindeyiz. Güle oynaya yok oluşa koşan bir toplumuz. Dil olmadığı zaman, dili yitirdiğiniz zaman duygularınız, düşünceleriniz, üzüntüleriniz de hangi dili biliyorsanız, hangi dili iyi konuşuyorsanız o dile evriliyor.

Gülcan Altan: Kişisel olarak elimden geldiğince yeni şarkılar yazmaya çalışıyorum. “Sipse si Adige”, “Çel’e Yegek’o” gibi… İstiyorum ki daha çok yazabileyim. Dünyanın geldiği son noktaya baktığımızda yaşamda kalmaya çalışmak öncelik oluşturdu maalesef. Anavatanda kalabilmiş olsaydık sanırım bizim için daha rahat bir yaşam olacaktı. Diasporada yaşayıp da bir yandan yaşamı sürdürmeye çalışmak ile uğraşırken diğer yandan geleneklerimizi sürdürmek, dilimizi korumaya çalışmak maalesef çok kolay değil. Hepimizin evinde köklerimizi unutmamak için Çerkeslikle ilgili pşine gibi, phaçiç gibi enstrümanlar, dekoratif temalar mevcut oluyor genelde. Bu bile bir direniş. Kültürel içerik üretmek tabii ki sadece bu demek değil. Özellikle böyle bir örnek verdim. Şarkı yazabilen yazacak, dili bilen öğretecek, edebiyatçı kitaplar yazacak, sinemacılar film yapacak, müzisyenler çalacak. Direnmek budur. Ne olursa olsun üretmek zorundayız. Unutmamak, unutturmamak ve geleceğe yön verebilmek için…

Rahşan Erdoğan Yılmaz: Dilimizi kaybettikçe, anadilimizde ağıt ve şarkı üretimimiz de kayboluyor. Evet, duygularımız ve üzüntülerimiz artık anadilimizde değil. Ancak bunu bir çaresizlik olarak görmememiz ve gelecekten umudumuzu yitirmememiz gerektiğine inanıyorum. Kendi payıma Türkçe yazdığım parçaların anadile çevrilmesine katkı veren insanlarımızdan destek alarak bu süreci biraz tersine işletmeyi deneyimliyorum. Ancak, büyük resme baktığımızda; elbette dilimizi kaybettikçe yok olmanın önüne geçebilmemiz çok zor olacaktır. Zira, dilin kaybedilmesinin toplumsal bilincin de giderek yitirilmesi ile birlikte yok olmayla sonuçlanacağı kaçınılmaz görünüyor.

Metin Gün: Ağıtlar, daha çok yaşanan acı olayların ardından söyleniyor. 1994 Çeçen-Rus savaşının ardından söylenmiş onlarca ağıt var. Yakılan yıkılan vatanı, anasız babasız kalan çocukları, vatanlarını korumak için canlarını feda eden gençleri anlatan. İçi acıyor insanın bunları dinlerken elinden hiçbir şey gelmeden.

Şarkılar, müziklerin ise anavatanda sürekli olarak yenileri yapılıyor, söyleniyor. Lakin burada yeni Çeçen müziği üretmek şimdiye kadar pek mümkün olmadı. Bundan sonra olur mu derseniz de çok ümitli olduğumu söyleyemem ama yapılması mümkün olabilir. Burada yeni müziklerin az veya çok yapılmamasının nedeni anavatanda yapılan müziklerin internet üzerinden aynı anda buraya da ulaşması ve orada yapılanların çok daha iyi şekilde yapılıyor olması diye düşünüyorum. Evet, asimilasyon maalesef tüm hızıyla devam ediyor. Bunun toplumsal, tarihsel, dinsel birçok nedeni var. Anadil unutulduğu zaman rüyalarınız bile öğrendiğiniz dilde olur. Keza düşüncelerin de duyguların da artık anadilimizde olması imkânsızdır.

Çocukluğumda Libya’da 30 yıla yakın kalmış ve geri dönmüş Çeçen bir teyzenin anneme söylediği gibi aslında: “Dilimizi unutmamak için yalnız kaldıkça kendi kendimle hep Çeçence konuştum.” Bir yanımızda hayatın gerçekleri, bir yanımızda ise asla kaybetmememiz gereken umutlar. Araf’ta kalmışız vesselam.

Grup Waynakh

İleri gidiyoruz arkamıza bakarak…

Temirbolat Kubat “Muhacirin Hicrandır Ömrünün Yarısı” adlı kitabında da Beslan istasyonundan bindikleri trenin kalkmasını beklerlerken arkadaşlarına sözlerini o an yazıp söylediği şarkının öyküsünü şöyle anlatıyor:

Aytek Kubat

“Şarkı söylediğimi bildikleri için beni coşturmaya çalışıyor, bazı şarkılarımızı mırıldanıyorlardı. Epeyce çakırkeyif olmuştum. Bir iki bilinen şarkıyı söyledim, çok hoşlarına gitmişti. Gecenin sessizliği içinde sesim bütün vagonlardan duyuluyormuş. Bir ara bir ilham geldi, daha önceden bilinen bir melodiye o andaki duygularımı yansıtan sözler uydurarak söylemeye başladım. Sıraladığım sözler arkadaşlarımı etkilemiş olacak ki hüzünlenmiş, gözyaşlarına hâkim olamamışlardı. Bu şarkımın sözlerini bir kez daha bir araya getirip yazamadım. Kafiledekiler sadece nakarat kısmında tekrarladığım ‘Razme tsevem festeme kesge’ (kelime kelime tercüme edersek: ileri gidiyoruz arkamıza bakarak) sözlerini hatırlayıp mırıldanarak yıllar yılı Temırbolat’ın şarkısı diye andılar. Gerçekten de özellikle benim durumum böyleydi. Kafkas dağlarının kuzey yamaçlarını ay ışığında son defa seyrederken aklıma geleni söylemiştim.”

Şarkıyı oğlu Aytek Kubat seslendiriyor… (https://www.youtube.com/watch?app=desktop&v=3-ZjeN7Qkv4)


ТУРКМÆ ЦÆУÆМ

Туркмæ цæуæм
Туркмæ цæуæм
Æнæ бары цæуæм
Лидзгæ кæнæм.

Размæ цæуæм, фæстæмæ кæсгæ…

Хæрз бон зæгьæм
Райгурæн хæхтæн
Хæрз бон зæгьæм
Райгурæн бæстæн.

Размæ цæуæм, фæстæмæ кæсгæ…

Хæрз бон, хæрз бон
Нæ хæхтæ нæ бæстæ
Ныккæут нырризут
Сымах нæ фæстæ.

Размæ цæуæм, фæстæмæ кæсгæ…

Мах куы цæуæм
Дард бæстæмæ
Нал æрцæудзыстæм
Мах фæстæмæ.

Размæ цæуæм, фæстæмæ кæсгæ…

Махæн нæ уaгæттæ
Фараст сты
Бесланы хьæуæй
Рарастысты.

Размæ цæуæм, фæстæмæ кæсгæ…

Нал нæм зынынц
Нæ иры хæхтæ
Налнæм зынынц
Нæ иры бæстæ.

Размæ цæуæм фæстæмæ кæсгæ…

Налнæ фендзыстут
Налуæ фендзыстæм
Налуæ фæндзыстæм
Налнæ фендзыстут.

Размæ цæуæм, фæстæмæ кæсгæ…
TÜRKİYE’YE GİDİYORUZ

Türkiye’ye gidiyoruz
Türkiye’ye gidiyoruz
İstemeden gidiyoruz
Göç ediyoruz.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak…

Elveda diyoruz
Doğduğumuz dağlara
Elveda diyoruz
Ana vatana.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak…

Elveda, elvada
Dağlarımıza, vatanımıza
Ağlayın, titreyin
Siz bizim arkamızdan.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak…

Biz gidiyoruz
Uzak bir yere
Bir daha dönmeyiz
Geriye.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak...

Bizim kağnılarımız
Dokuz tanedir
Beslan Köyü’nden
Yola koyulduk.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak...

Artık görünmüyor
Osetya dağları
Artık görünmüyor
Oset ülkesi.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak…

Artık bizi görmeyeceksiniz…
Artık biz de sizi görmeyeceğiz.
Sizi göremeyeceğiz.
Bizi görmeyeceksiniz.

İleri gidiyoruz, arkaya bakarak…

Söz: Temirbolat Kubat              Müzik: Anonim


АМҲАЏЬЫРАА РГАРАШӘА

Шьышь, нани, шьышь, нани,
Уцәа, сарԥыс, уанани,
Рыҩны уҟам уаби уани,
Амшын Еиқәа уамами!

Згәы шьҭыҵуа ацәқәырԥақәа
Уа урҵысуа урымами,
Аԥша унырдоит аԥра шлақәа,
Аимҵәаҩ иӷба угарами.

Аԥша анырзас ӷәӷәалашәа,
Ртәыла хәыҷы рымнахырц,
Амшын шаҵааз угәаларшәа
Амҳаџьырқәа рылаӷырӡ.

Шьышь, нани, шьышь, нани,
Уцәа, сарԥыс, уанани,
Рыҩны уҟам уаби уани,
Амшын Еиқәа уамами!

Уандухалак Амшын Еиқәа
Ур, уҩныжәқәа имыӡӡахьоу,
Аҟарма рыҟәных архнышьнақәа,
Амца еиқәуҵап ицәахьоу!

Шьышь, нани, шьышь, нани,
Уцәа, сарԥыс, уанани,
Рыҩны уҟам уаби уани,
Амшын Еиқәа уамами!
ŞİŞ NANİ

Şiş nani, şiş nani
Uyu yavrum, ah bebeğim
Annen baban nerede hani?
Deniz bağrında meleğim.

Ruhu coşan şu dalgalar
Sana söyler ninnileri
Korsan gemisi beşiğin,
Yelpazense yelkenleri.

Rüzgâr şiddetle esince
Almak için vatanını
Unutma tuzlanır deniz
İçerek gözyaşlarını.

Şiş nani, şiş nani
Uyu yavrum, ah bebeğim
Annen baban nerede hani?
Deniz bağrında meleğim.

Büyüyünce yar denizi
Geçerek gel bul evini
Sarmaşıklı arxnışna’nı
Kurtarıp yak ocağını.

Şiş nani, şiş nani
Uyu yavrum, ah bebeğim
Annen baban nerede hani?
Deniz bağrında meleğim.

Söz: Bagrat Şınkuba*                   Müzik: Anonim                      Çeviri: Oktay Chkotua**

*Bagrat Şinkuba: 12 Mayıs 1917’de Abhazya’da Oçamçıra’nın Çlou Köyü’nde dünyaya geldi. Abhazya’nın yetiştirdiği en ünlü şair ve yazarlardan biridir. İlk şiir kitabı 1938 yılında yayımlandı. Tarihi roman türündeki eserleri arasında en önemlisi ise 1974 yılında yayımlanan “Son Ubıh”tır. 1967 yılında “Abhazya Ulusal Şairi” unvanına layık görülen Şinkuba, 26 Şubat 2004’te vefat etti.

**Sürgün Şiirleri – Kafkas Sürgününün 150. Yılı Anısına, Ünal Akbulut-Oktay Chkotua, Değirmen Yayınları, Mayıs-2014


ИСТАМБЫЛАКIУЭ*

(Уо,) Истамбыл гъуэгу гущари,
(Уей,) уи нашэкъаши!
Си къэшэну дахэри,
Жылэм къыдэзнауэ!

Уо, уо, уорира,
Истамбылым дашэ мыгъуэри дэ!

(Уо,) си адэ пщIантIэ гущэм,
Шыгур щызэщIащIэ
Си гущIэм къыщIитхъыурэ,
Хэкур сагъэбгынэ!

Уо, уо, уорира,
Истамбылым дашэ мыгъуэри дэ!

(Уо,) си шыпхъу нэхъыщIэ гущэр,
Зэрыщхьэц барини,
Ди дэж зэрыбынурэ,
Сэ къыскIэрыщIауэ.

Уо, уо, уорира,
Истамбылым дашэ мыгъуэри дэ!

Адыгэжь бэракъ гущари,
(Уей,) жьыбгъэм зэрехьэ,
Ди деж я хъыбархэри
Хэт дэ къытхуихьыну?

Уо, уо, уорира,
Истамбылым дашэ мыгъуэри дэ!
YİSTAMBULAKO

İstanbul yolu,
Eğri büğrü!
Güzel yârimi,
Bıraktım yurdumda!

Wo, wo, worira,
İstanbul’a götürüyorlar (sürgün ediyorlar) bizi!

Woo… Avlumuzda eyvah,
Atları arabalara koşuyorlar.
Kalbim derinden sızlayarak,
Vatanımdan sürülüyorum!

Wo, wo, worira,
İstanbul’a götürüyorlar (sürgün ediyorlar) bizi!

Woo… Ah, benim kız kardeşim,
Her zamanki gibi dağınık saçları
Evimizin bütün çocukları
Peşimden ayrılmayan.

Wo, wo, worira,
İstanbul’a götürüyorlar (sürgün ediyorlar) bizi!

Adığe bayrağı,
Rüzgârda dalgalanır,
Vatanımızdan haberleri
Kimler bize getirir!

Wo, wo, worira,
İstanbul’a götürüyorlar (sürgün ediyorlar) bizi!

Söz: Aksıre Zalimhan*

*Aksıre Zalimhan: Şair, oyun yazarı, SSCB Yazarlar Birliği Üyesi, Kabardey-Balkar’ın ödüllü sanatçısı. 15 Mayıs 1919’da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin Urvan bölgesine bağlı Janhuethable (Psygansu) Köyü’nde doğdu. Nalçik’te önce tıp fakültesi, sonra pedagoji bölümüne birer yıl devam etti. Ardından Nalçik’teki Ulusal Sanat Stüdyosu’nda tiyatro eğitiminin yanı sıra Kabardey Pej (Kabardinskaya Pravda), gazetesinin edebiyat muhabiri, Lenin Nur adlı Çerkes gazetesinin muhabiri, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti radyosunda edebiyat yayınları editörü, müzik yayınları direktörü olarak çalıştı. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin önde gelen oyun yazarlarındandır. Ödül aldığı ve binden fazla kez sahnelenen ve pek çok dile çevrilen “Dahenağu” adlı oyunuyla ilk çıkışını yapan Aksıra, “Laşın”, “Kızbrun”, “Yistambılako”, “Adıyuh”, “Andemirkan”, “Guaşem Yi Çeşane”, “Şhahueyeue Pşıne”, “Hımsad” adlı oyunların da yazarıdır. Modern Çerkes dramasının temellerini atanlardan biridir ve günümüzün yaşamından öğeler içeren oyunlar da kaleme almıştır. Sanatçı 19 Haziran 1919’da Nalçik’te vefat etti.


КЪОНАХИЙН ЗАМА

Туьйранахь йийцанчу сихаллех таръелла
Йорт эцна йоьду хьо къонахийн зама.
Хьуна тIехь идина сахаьдда, гIелъелла
Собар де, сих ма ло къонахийн зама.

Майралло дахчийна, къоман барт чIагIбина
Нохчийн сий айъинчу хьай денойн дуьхьа.
Тхо сийсаз довларах, лардала Iамарца
Собарде, сих ма ло, къонахийн зама.

Заманаш хийцалуш дуьхьал куьг тесина
Хьо ловзош баьхканачу, къонахийн дуьхьа.
Хьалкъашлахь яьккхина Нохчийн цIе лар ялца
Собарде, сих ма ло, къонахийн зама.

Майралло дахчийна, къоман барт чIагIбина
Нохчийн сий айъинчу хьай денойн дуьхьа.
Тхо сийсаз довларах, лардала Iамарца
Собарде, сих ма ло, къонахийн зама.

Тхан яртийн дай хилла, лаьттанчу кIенташа
Даьккханчу сийлахьчу гIазотан дуьхьа.
Цхьа жимма тхо кхаьтта хьекъале дерзалца,
Собарде, сих ма ло, къонахийн зама.

Майралло дахчийна, къоман барт чIагIбина
Нохчийн сий айъинчу хьай денойн дуьхьа.
Тхо сийсаз довларах, лардала Iамарца
Собарде, сих ма ло, къонахийн зама.
YİĞİTLER DEVRİ

Masalsı bir anlatının hızıyla benzeşip
Aksak da olsa akıp gidiyorsun yiğitler devri.
Peşin sıra koşmaktan yorulduk, yıprandık
Bekle, acelen ne yiğitler devri.

Mertlik kazanınca, güçlendi halkın birliği de
Çeçenliğin onurunu yücelttiğin günler için.
Ödün versek de biz, dikkatli olmayı biliriz
Bekle, acelen ne yiğitler devri.

Değişirken zaman, ona karşı duran
Eğlencede sana alkış tutan, yiğitler için.
Halkın haklı kazanımı, Çeçen adını korumak için
Bekle, acelen ne yiğitler devri.

Mertlik kazanınca, güçlendi halkın birliği de
Çeçenliğin onurunu yücelttiğin günler için.
Ödün versek de biz, dikkatli olmayı biliriz
Bekle, acelen ne yiğitler devri.

Yurdumuza koruyucu olup, dik duranlar
Onurla kazanılan kutsal savaş için.
Yeniden sağduyumuza kavuşuncaya dek,
Bekle, acelen ne yiğitler devri.

Mertlik kazanınca, güçlendi halkın birliği de
Çeçenliğin onurunu yücelttiğin günler için.
Ödün versek de biz, dikkatli olmayı biliriz
Bekle, acelen ne yiğitler devri.


Çeviri:
Rüstem M.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz