Montrö ve rant kanalı…

0
732

Türkiye’de iktidar ne eskisi gibi sürdürebildiği ne de yeni bir rotaya sokabildiği ekonomiye “can vermek” için bölgemizdeki her türlü gelişmeden kendine kredi çıkarma gayretinde. Suriye, mülteciler, Libya, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rekabetinden sonra şimdi de Ukrayna-Rusya arasındaki çatışmadan faydalanarak Montrö Anlaşması üzerinden rant kanalı projesini gündemleştirdi.

2008’den beri dalgalı bir seyir halinde ilerleyen küresel krizin emperyalist merkezlere bağlı ülkelerin inşaat ve enerji sektörlerinin (sektör demek bile eksik kalıyor; 5-6 inşaat şirketinin) taşıyıcısı olduğu esas olarak bu emperyalist kapitalist ülkelerden sağlanan kredilerle şişirdikleri sermaye birikim modelleri artık işlemiyor. Dışardan yeni kredilerin girişi sağlanamadığı koşullarda içerde çarklar ancak halkın sırtına yüklenen yeni yeni vergiler, enflasyon vb. ile döndürülmeye çalışılıyor. Ki bu da pastanın küçülmesine, iktidar muhitlerinde çatlamalara, iktidara yandaş devşiren “telafi mekanizmaları”nın işlememesine neden oluyor. Elbette bunun siyasi sonuçları da oluyor, olacak. Bu da 20 yıllık saltanat için “beka sorunu” yaratıyor.

“Beka sorunu”nu çözmek, sermayeye yeni alanlar açmak, ekonomiye yeni “kaynaklar” girişi sağlayabilmek için iktidarın elinden geleni yaptığını söyleyebiliriz. Suriye’den Libya’ya taşırılan bölgesel hegemonya denemesi, ardından “mavi bayrak” adını verdikleri konseptle Doğu Akdeniz’de alan kapma çabaları, şimdi de Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimde rol kapmaya çalışma. Dış politika uzmanlarının deyimiyle, dış politikadaki bu revizyonist politikalarla iktidarın bölgenin emperyalist egemenleri yanında belli bir pay kapma hevesinde olduğu aşikâr. Savaş bölgelerindeki sondaj çalışması ile inşaat-enerji sektörünün yanına silah sanayiini de ekleyerek sermayeye yeni bir karlı alan yaratmak istiyor. Bunu görmek için sadece yandaş gazetelerin “amiral gemisi” Star’ın internet sitesinin izlenmesi yeter. Bu sayede insansız silahlı-silahsız hava araçları sektöründe kendisine bir dünya pazarı oluşturmaya çalışıyor. Bunda da başarılı olduğu açık. Ermenistan-Azerbaycan savaşındaki SİHA’ların etkili olduğu kabul ediliyor. Şimdi de Ukrayna’ya SİHA satmak için anlaşmalar yapılıyor ve Rusya bu anlaşmalardan rahatsız olduğunu açıkladı. Hemen ardından da Rusya, turizm için Türkiye’ye yönelik kısıtlama getirdi.

Ukrayna-Rusya arasındaki gerilim, ABD’nin yeni başkanı Biden’in hemencecik Rusya’yı suçlayıcı açıklamaları bakımından, Türkiye açısından bir fırsat yaratıp, aylardır “Kaçak Saray”ın “Beyaz Saray”dan beklediği telefonun çalmasına neden olabilir umudu yaratmış olabilir. Madem Biden, Rusya’ya karşı bir strateji izleyecek, Karadeniz’i ABD savaş gemilerine açacak bir hamle, Türkiye’yi yeniden ABD’nin “stratejik ittifakı” haline getirebilirdi. Sonra da gelsin krediler, dönsün beton mikserler… Ukrayna’nın Rusya’ya karşı NATO üssü yapılması planının bir parçası olarak Karadeniz sularında NATO ülkelerince tatbikat adı altında savaş gösterisi yapılması ile paralel olarak Montrö tartışmalarının başlaması ve tartışmanın Kanal Projesine bağlanması böyle bir pazarlama çalışması.

İktidarın bölgemizdeki her türlü çatışmadan kendisine pay çıkarmak için gösterdiği canhıraş çalışması hep akamete uğruyor. SİHA satışı üzerinden bütün ekonominin canlandırılmasının mümkün olmadığı açık. Bu yüzden de inşaat ekonomisine dolayısıyla iktidarın %35’lik nüfusuna can katacak daha büyük bir vole gerekiyor. Bu da “Kanal İstanbul Projesi” oluyor. İktidar her fırsatta sözü rant kanalına getirip, kararlılık sergilemeye çalışıyor. İmar planlarını, çevre planlarını, ihale koşulları vb. gibi teknik, hukuki düzenlemeleri yapıyor. ‘İnadına yapacağız’ diyerek, kendisinin siyasal gücünün ve ömrünün böyle bir projeye yetmeyeceğinden hareketle kendisine umut bağlayan sermaye ve rant çevrelerini idare etmeye, emperyalist kredi şirketlerine de kendini pazarlamaya çalışıyor.

Fakat bütün bu tartışmaların, “Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi”nin bir rant ve ekolojik yıkım projesi olduğu gerçeğini kapatmak için de kullanıldığının altını çizmek gerekir. Montrö üzerinden sorun Türkiye’nin bölgedeki emperyalist rekabette daha etkin bir rol kapması olarak yansıtıldığında “üç beş ağaç meselesi”nin bu “büyük resim” içinde “teferruat” derekesine düşmesi sağlanıyor. Yani gerçek bir kez daha gözden kaçırılıyor.

Bu yüzden gerçeklerin ne olduğunu tekrar tekrar anlatmak gerekir. Kanal ve Yenişehir Projesi, İstanbul’un ve Trakya’nın ormanlarının, tarım ve su alanlarının inşaat şirketlerinin yağmasına açılması, İstanbul’un bir “mega-kent” olarak küresel sermayeye pazarlanması ve bu sayede de mevcut saray rejiminin bekasının korunmasıdır. Bu açıdan muhalefet sadece ekonomik tabloya bakarak kanal için yeterli finansmanın olup olmadığından çok meselenin bu siyasi boyutuna odaklanmalıdır. El değiştiren 40 milyon metrekare arazinin yapılaşmaya açılmasıyla en az kanalın yapılması kadar büyük bir ekolojik yıkımın yaşanacağını da gözden kaçırmamak gerekir. İktidar açısından bir “beka sorunu” olan Kanal ve Yenişehir projesinin muhalefet için de bir beka sorunu olduğu gözden kaçırılmamalıdır. En azından bu projenin başlaması ile Saray’ın merkezinde durduğu ekonomide bir genişleme yaşanırken, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütün bütçesini, enerjisini de massedeceği açıktır. Avrupa yakasının bütün altyapısını, ulaşımını keşmekeşe çevirecek inşaat dalgası sadece iktidara can simidi olacaktır. Bu nedenle de “yapamazlar,” “kaynak yok,” “ömürleri yetmez” gibi açıklamalarla konu önemsizleştirilmemelidir.

İstanbul, Saray’ın elinden nasıl alındıysa öyle korunmalıdır. Bu rant ve yıkım projesine karşı muhalefet tüm benliğiyle kendini ortaya koymalıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz