‘Marşo, Niyso, Bart!’

0
1025

Ankara’daki Çeçen Derneği’nin başkanı Atila Doğan’la Türkiye diasporasındaki dernekleri, hedeflerini, Türkiye Çeçenlerinin kültürel kimliğe dair sorunlarını konuştuk.


-Ne zamandan beri Ankara Çeçen Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneği başkanısınız? Faaliyetleriniz neler olacak? Derneğin kısa bir tarihçesi ve üye sayısı lütfen…

-27 Mart 2021’de yapmış olduğumuz genel kurul ile dernek başkanlığını devralmış bulunuyorum.

Derneğimiz Kafkaslılar Kültür Ve Dayanışma Derneği adıyla 1993 yılında kurulmuştur. Daha sonra Ankara Çeçen Kafkaslılar Kültür Ve Dayanışma Derneği olarak isim değişikliğine gitmiştir.

Derneğin kurucuları: Prof. Dr. M. Şerif Baştav (Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Attila Taçoy (Öğretim Üyesi), Hilmi Ünal (Eğitimci/İşinsanı), Ünsal Uluçeçen (Mali Müşavir), Kafkas Özdemir (Diş Hekimi), Celal Yapar (Reklamcı), Cevdet Ünal (Emekli), Mustafa Önlü (Mali Müşavir), Azmi Ünal (İşinsanı), Haluk Kutlu (Elektrik Mühendisi), Ahmet Işık (Makine Mühendisi).

Şu an derneğimizin 200 civarında üyesi bulunmakla birlikte üye sayımızı pandem sürecinin sonunda en az beş katına çıkarmayı hedefliyoruz. Malumunuz bizde her aileden genelde bir bireyle temsil edilme alışkanlığı bulunmaktadır. Biz bunu değiştirmeyi umuyoruz.

Hedefimiz, anavatanda ardı ardına yaşanan savaşlarla sekteye uğramış olan, Türkiye’de yaşayan Çeçen-İnguş diasporasının kültürel ve sosyal dayanışmasını artırmak ve anavatanla da güçlü bağlar kurabilmektir. Bu çerçevede bilimi, sanatı, edebiyatı, müziği ve evrensel değerleri önemsiyor; yaşadığımız ülkeye, hukukuna, milli ve manevi değerlere saygı duyuyor, siyasetten ve hamasetten uzak realist bir bakış açısını benimsiyoruz.

Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu (BİRKAFFED) üyesi olan derneğimiz, faaliyetlerini BİRKAFFED binasında yürütüyor.

 

-Türkiye’de kaç Çeçen derneği var, ilk dernek ne zaman kuruldu? Kültürel kimliğin yaşatılması ve yeniden üretilmesi bağlamında Çeçen derneklerindeki çalışmalar sizce ne durumda?

-Yanılmıyorsam ilk kurulan derneğimiz 1989 yılında kurulmuş olan İstanbul Kafkas Çeçen Kültür Derneği’dir. Türkiye’de şu an bilgimize göre aktif olarak ilk kurulan derneğimiz olan İstanbul dışında Ankara, K. Maraş, Sivas ve Adana’da Çeçen kültür dernekleri bulunuyor. Ayrıca İstanbul’da Küçüksu Köyü Çeçen Kültür Derneği mevcut. Yalova’da da bir Çeçen Kültür Derneği olduğu ancak faal olmadığı yönünde duyumlarım var.

Kültürel kimliğin yaşatılması yönündeki faaliyetleri yeterli görmüyorum. Bunda ne yazık ki Çeçenya’da 1994 ve 2000 yıllarında yaşanan iki büyük savaşın payı çok fazla. Bu savaşlar nedeniyle derneklerimiz Kafkas Çeçen Dayanışma Komiteleri örgütleyerek tüm imkânlarını savaş mağdurları için seferber etti. Bu da tabii ki tüm enerjimizi tükettiği gibi tüm kültürel faaliyetlerin ikinci plana atılmasına sebep oldu. Artık daha stabil bir durum ortaya çıktığı için belki bundan sonra asli vazifemize ve kuruluş hedeflerimize dönebileceğiz.

-Bizler, üye olduğumuz ve faaliyetlerine katıldığımız derneklerde Adigesi, Abazası, Çeçeni ve Oseti hep birlikte Çerkestik. Bugün gelinen noktada neler söyleyebilirsiniz?

-Geçmişte bütün Kuzey Kafkasyalıların aynı çatı altına olduğu ve birlikte faaliyet gösterdiği doğrudur. Ancak günümüzde gelinen nokta, bölgenin halihazır durumunu, ihtiyaçlarını ve geleceğini farklı değerlendirmeyi gerektiriyor.

Sözgelimi yakın tarihte bir savaş yaşayan Abhazya bağımsız bir devlet, ancak demografi başta olmak üzere ekonomik siyasi vb farklı sorunları ve gündemi varken Rusya Federasyonu’na bağlı özerk cumhuriyetler olan Adigey, Karaçay-Çerkes, Kabardey Balkar, İnguşetya ve iki büyük savaş yaşayan Çeçenya’nın bambaşka sorunları, ihtiyaçları ve gündemi var. Ancak geçmişten gelen tarihi kültürel ve kardeşlik bağımızı yadsımıyoruz. Bu kapsamda bölgeye bütüncül bakmaya ve kardeş halklarla iş birliğine devam edeceğiz.

 

-Dışarıdan bakanlar için Çeçenlerin adeta siyasal İslamcılıkla özdeşleştirilmiş görünmeleri nedeniyle oluşan ‘Çeçen algısı’nın nedenleri sizce nelerdir?

-Çeçenlerin son yıllarda yaşadıkları savaşlarda ne yazık ki radikal birtakım örgütler ulusal direniş hareketinin içine sızmayı ve manipüle etmeyi başardılar. Bunda, Körfez ülkelerinden gelen, küresel cihadı destekleyen ve Vahabi ideolojisini yaymayı amaçlayan sermayenin etkisi çok büyük. Keza Çeçen toplumunun da geleneksel Sufi İslam’a bağlı ve muhafazakâr olması sebebi ile böyle bir algıya da yol açabiliyor.

-Çeçenlerle ilgili herhangi bir konuda Çeçenleri temsilen ortak ses vermesi gereken Çeçen dernekleri dışında, birçok Türkçü ve siyasal İslamcı kuruluşun öne çıkmasını nasıl yorumlamalı? Temsiliyet anlamında derneklerin vizyon eksikliği sizce nasıl giderilebilir?

-Aslında bu sorunun cevabı da bir önceki verdiğim yanıtın içerisindedir. Elbette Türkiye de kendi politikası ve çıkarları doğrultusunda hareket edecek ve bu doğrultuda birtakım kuruluşların öne çıkmasına imkân sağlayacaktır. Fakat burada bizim de örgütlenmedeki zayıflığımız buna paralel olarak vizyon eksikliğini de beraberinde getirmektedir. Bunu gidermenin yolu, sivil toplum örgütlerimize çoğulcu, diyaloğa açık, katılımcı bir bakış açısını benimseyen ve entelektüel bir kadronun yön vermesidir.

 

-Kültürel kimliğin olmazsa olmazı anadil konusunda Türkiye’deki Çeçen dernekleri bir çalışma yapıyor mu? MEB’in desteklediği ve ilköğretim kurumlarında hayata geçirdiği yaşayan diller ve lehçeler kapsamındaki tercihli anadili öğretimi sürecine dahil olmakla ilgili derneklerde bir temayül var mı?

-Anadil konusunda yakın zamanda İstanbul Derneği, on-line dil eğitimi vermeye başladı. Bizzat katıldığım bu eğitimin çok yararını gördüm. Önümüzdeki yıl İstanbul ve Ankara Derneği’nin bu eğitimi birlikte gerçekleştirme düşüncesi bulunmakta. Ancak ilköğretim kurumlarında tercihli anadil öğretim sürecine dahil olacak kadar yeterli sayıya erişebileceğimizi düşünmüyorum.

 

-Anavatandaki kültürel kurumlar ve diaspora dernekleri arasında ortak çalışmalar var mı, eğer yoksa neler yapılabilir?

-Bu da orta ve uzun vadede hedeflerimiz arasında bulunmakta. Ancak bunun için gerekli şartların ve zeminlerin oluşması gerekir. Yaşadığımız savaşlar ve sonrasında anavatanda oluşan koşullar nedeniyle bu bağlantı sağlıklı bir şekilde kurulamadı. İleride olağanüstü koşulların da ortadan kalkmasıyla daha demokratik bir ortamın tesis edileceğini ve böylece daha güçlü kültürel bağların kurulacağını ümit ediyorum.

 

-Ağırlıkla Rasul Ayn’da yaşadıklarını bildiğimiz Suriye Çeçenlerinin iç savaş sonrasındaki durumları ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

-Suriye Çeçenlerinden Türkiye’ye yerleşmiş olan ve halen görüştüğümüz kişiler bulunmakta. Onlar için derneğimiz imkân dahilinde elden geldiği kadar maddi manevi yardımda bulundu ancak Suriye’nin koşulları nedeniyle doğrudan bir bağımız bulunmuyor.

 

-Medet Önlü cinayetinin nedenlerinden biri olarak öne sürülen ‘Çeçenlerin Suriye iç savaşına dahil olmalarına karşı çıktığı için öldürüldü’ söylemini nasıl yorumlarsınız?

-Medet Önlü cinayeti hiçbir şekilde kabul edilmeyecek ve şiddetle kınadığımız bir hadisedir. Olayın sorumlularının bulunması ve cezalandırılması, elbette öncelikle olayın gerçekleştiği yer olan Türkiye’nin namus borcudur. Kaldı ki hukuken kendi vatandaşının güvenliğini sağlamak ve hayatını korumakla yükümlü olan yine Türkiye’dir.

Fakat “Suriye’de Çeçenlerin savaşa dahil olma meselesi” hakkında herhangi bir bilgiye sahip değilim.

 

-Derneğe Internet ve sosyal medyadan nasıl ulaşabiliriz?

-Derneğimiz bir süre atıl kaldıysa da bundan sonra özellikle kültürel alanda faaliyetlerimizi hız vererek artırmaya kararlıyız.

Bu çerçevede oluşturduğumuz “www.ankaracecen.org” websitemiz, “@kafkascecenankara“ Instagram hesabı ve “Ankara Çeçen Derneği” adı altındaki Facebook hesabımızla kamuoyuna ve Türkiye’deki tüm Kuzey Kafkas diasporasına ulaşmayı hedefliyoruz.

Sloganımız: “Marşo, Niyso, Bart!” (Özgürlük, Adalet, Barış!) Biz de başta Kafkasya olmak üzere tüm dünyada barışı ve adaleti savunuyor ve umut ediyoruz.

 

-Çok teşekkürler.

-Jıneps’e çalışmalarında başarılar diliyor, tüm okuyuculara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Atila Doğan

1971 yılında Kayseri/Pınarbaşı Aşağı Borandere’de doğdu. Çeçenlerin Çartoy taypından, Sontar Nek’i ailesinden… İlk ve ortaöğrenimini Pınarbaşı’nda tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi İş ve Sosyal Güvenlik hukukunda yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1997-2006 arasında kamu avukatı olarak çalıştı. 2006’dan beri Ankara Barosu’na kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmakta.

Uzun yıllardır çeşitli Kuzey Kafkas derneklerinin dergi ve bültenleri ile

“Elbruz.net” sanal dergisinde yayımlanan Çeçenya ve Çeçen savaşları, Çerkes Kültürü ve “Benim Uzunyayla’m” diye tabir ettiği Uzunyayla bölgesine dair deneme ve öykülerden oluşan yazılarını, 2017’de basılan “Umut Saklıdır Dağlarda” isimli ilk kitabında topladı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz