Ushab Makhush adını 2020 sonbaharında düzenlenen 1. Circassian Film Festivali’nde Dina Chenib ile kazandıkları birincilik başarısıyla duyduk. Kendisiyle iletişime geçerek filmin hazırlık ve çekim aşamalarıyla ilgili merak ettiklerimizi sorduk.
Adigey’in Panahes Köyü’nde yaşayan Ushab, adının anlamını şöyle açıklıyor: “İsmimi babam ve yazar olan bir arkadaşı oluşturmuş. U, sesin çıktığı yer, shaba (şabe) ise yumuşak ve nazik demek. U ve shab birleşince yumuşak ses anlamına geliyor.”
1997’de Maykop’ta doğan Ushab küçük yaşta ailesiyle birlikte Suriye’ye taşınmış. “Bu durum, hayatımda başıma gelen en güzel şeylerden biriydi: Ortadoğu’da yaşayıp Arapça öğrenmek ve farklı kültürleri tanımak…” diye anlatıyor o günkü heyecanını. Suriye’de Marj-al Sultan’da yaşıyorlarmış savaş öncesinde. İlk ve ortaokulu orada okumuş. 2012’de Kafkasya’ya dönmüşler. Hukuk Enstitüsü’nde eğitim almış, sonrasında ise mimari tasarım bölümünden mezun olmuş.
Adigece, Rusça, İngilizce ve Arapça biliyor Ushab. Anadilini öğrenme sürecini şöyle anlatıyor: “Ailem çocukluktan itibaren Adigece öğretmişti, ilkokulda Arapça öğrendim. Dedem Mazhar Hasan Abedah, Latin ve Kiril alfabeleriyle Çerkesçe-Arapça sözlük hazırlamıştı, dil ve kültürle çok ilgiliydi; tüm bunlar bende de merak yaratıyor ve bu konulara karşı ilgi doğuruyordu.”
Ushab, 1. Circassian Film Festivali’nde yarışan, yönetmenliğini Dina Chenib’in yaptığı “Къытк1эныгъэм Икъутаф – Miras Kırıntıları” adlı filmin senaryo yazarı ve oyuncusu, ayrıca seslendirmesini de üstlenmiş. O süreci kendisinden dinleyelim:
“İki yıl kadar önce ölü dillerle (Kıpti dili, Asurca vs.) ilgili bir belgesel izlerken Adigecenin tehlike altındaki dillerden biri olduğunu öğrenmek beni şoke etti. O an zaman durdu, artık bu dünyada var olmadığımı hissettim. Tuhaf bir duyguydu. ‘Yok mu oluyoruz, dilimiz ölecek mi?’ diye tekrarlıyordum içimden devamlı… Bu duygu derinden içime işlemişti. Bir şeyler yapmak, üzüntümü halkıma ifade etmek, uygarlığımızın hayatta kalmasını istedim.
Sonrasında Circassian Film Festivali’ne katılma fırsatını yakaladım ve öyküyü bir saat içinde oluşturdum. Sanatçı ruh ve bakış açısına sahip kuzinim Dina Chenib’e danıştım. Filmin basit ve içten olmasını, yüreğin derinliklerine inmesini istiyordum.”
Filmin temasının yanı sıra doğası da çok etkileyici. Çekimler Karaçay-Çerkes’te, Dombay’da yapılmış. Mekân seçimini şöyle dile getiriyor Ushab: “Dağları şehirlerden daha çok severim. Dombay’a gittik ve yaklaşık üç gün kaldık. Filmi iki günde çektik, dış etkenler de harikaydı. Gökyüzü bulutluydu ve yağmur çiseliyordu. Bölgeye daha önceden aşina olmam nedeniyle çekim yerlerini kolayca belirledik, çoğu sahne şafak vaktinde ya da günbatımında çekildi. Çekim sırasında çok stresliydim ama başladığım işi de bitirmeliydim.”
Önce Arapça başlayan film, sonra Adigece devam ediyor; “Çünkü” diyor, “Anavatanından ne kadar uzakta yaşarsan yaşa, kaç tane yabancı dil öğrenirsen öğren; sonunda anadiline dönmek zorundasın, çünkü senin kökenin o…”
“Peki, konusu nedir filmin” diye soruyoruz, Ushab anlatıyor: “Filmde birilerinin benim hakkımda öldüğümü, bir başkasının ise bir hayalet olduğumu söylediğini anlatıyorum başlangıçta. Ölüm temasıyla iletişim kurmak istedim: Vücut ölünce ruh şaşkınlık ve meraka düşer, öldüğüne inanmaz; başkası öldü sanır, sonra da kendisinin öldüğünü anlar. Adigecenin yok olmak üzere olduğunu öğrendiğimde ben de aynısını hissetmiştim.
Etrafımdaki doğayla uyum içinde olması için yeşil bir kostüm seçtim, üzerinde Çerkes bayrağını anımsatan motifler yer aldı. Sesimin ve sözlerimin ön planda olmasını istediğimden kendi görüntüme odaklanılmasını tercih etmedim.
Ormana girip dizlerimin üzerine çöktüğümde, kaybolan ruhun korkusunu, gerçeklerden ve insanların üzücü sözlerinden kaçma çabasını göstermek istedim, ama kaçış yoktu ve korkularla yüzleşmek gerekiyordu. Korkuyla yüzleşip kaybolduğunu kabullenince, kaçış sonlanıyor…
Her şeyden soyutlanmıştım ama boğazımdaki o ölümcül acı, damarlarımdaki zehir öylece duruyordu. Bu sahneyi ifade etmek için cenin pozisyonunda yere uzandım. Cenin pozisyonunda uyumak, psikolojide şöyle yorumlanır: Kişi yüksek baskı altındadır, psikolojik ya da fiziksel sorunları vardır ve çevresindekilere karşı güvenini yitirmiştir. Hep kaybetmiştir ve gücü kalmamıştır, bir zamanlar çok güvende ve korunaklı olduğu annesinin karnına dönmek ister. Bilinçaltı da bu duyguyu cenin pozisyonunda uyuyarak anlatır.
Ama kabullenip acıya teslim olunca ruhtan minik bir enerji ortaya çıkar ve biz buna ‘umut’ diyoruz. Bunu pembe bir çiçekle ifade ettim. Çiçek tekrar açar ve daha güçlü bir şekilde hayata döner, tıpkı uzun ve soğuk kışın ardından baharın gelmesi gibi…
Sonra şafak vaktinde yemyeşil dağların ardından güneşin doğmasını bekliyorum, böylece yaşam yeniden başlayacak. Kaçış faydasız ve umut var. Tüm medeniyetlerin bir şansı var, Adigecenin de şansı var ve tüm güzelliğiyle bunu hak ediyor.”
Filmin eşsiz görüntüleri kameraman Arthur Erkenov’a ait. “Arthur ile aynı üniversitede öğrenciydik. Ona neler düşündüğümü anlattım, bazı isteklerime şaşırmıştı ama bu deneyimi yaşamaktan da mutluydu. Ona çok teşekkür ediyorum” diye ekliyor Ushab. Her şeyin birdenbire geliştiğini de vurguluyor genç sanatçı: Filmi oluşturmak, sözleri yazmak, müziği seçmek, kostümü tasarlamak, senaryoyu hazırlamak… Tabii ki arka planındaki birikimi unutmamak gerek:
“Ailem her zaman tarihimiz, ülkemiz, halkımız ve dilimiz hakkında konuşurdu, bu nedenle de tüm bunlar içime yerleşmişti ve büyüdükçe de gelişti. Sonuç olarak çocuklar evde yaşananları aksettirir, böylece bu duygular benimle büyüdü ve kişiliğimin temellerini oluşturdu. Tarihimiz ve davamıza duyduğum sevgi, belki de aşırı duygusal bir biçimde yüreğimde belki de… Çerkeslik adına kendimce güzel bir şey yapmış olmaktan dolayı mutluyum ve birilerinin benimle aynı şeyleri hissettiğine eminim. Dil insanın kimliğidir, onu kaybeden kendini kaybeder.”
Gelecek hedeflerini sorduğumuzda şu sıralar mastır için planlamalar yaptığını belirterek ekliyor: “Kuzey Kafkasya filmlerine ve festivallere çok ilgi duyuyorum. Mesela Circassian Film Festivali; Çerkeslerin tarihini belgelemek, farkındalık yaratmak ve gizli yetenekleri ortaya çıkarmak adına harika bir fikir. Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konulara daha çok eğileceğini, film projelerine ve yarışmalara destek sunacaklarını umuyorum. Farkındalık yaratmayı hedefleyen filmler yapabilmek için bilgi dağarcığımı geliştirmeye çalışıyorum.”
Film linki: https://youtu.be/7JLZvBS4B7c