Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Anbzşa (Anadili)

Biliyor musunuz?

Dünyada her iki haftada bir dil, dünya üzerindeki yaşam alanlarından bir daha konuşulmamak üzere, annemizi, babamızı, çocuğumuzu, geçmişimizi ve geleceğimizi toprağa verircesine yok olup, evrenin sonsuz boşluğuna gidiveriyor, ölüyor!

Ubıh dilini Tevfik Esenç ile nasıl toprağa verdiysek, aynen öyle!

Yaşadı mı yaşamadı mı? Öyle bir dil var mıydı, nasıl bir şeydi?

Bir arkadaşımız bu acıyı anlatabilmek için, yapılan anma toplantılarından birinde şöyle bir ironiyi dile getirmişti:

“Dün gece bir rüya gördüm, 

Anlatsam da anlamazsın.”

Aslında bu, o derin yok oluşa bir isyan, bir haykırıştı.

Anladık mı?

Duyabildik mi?

O derin sızıyı hissedebildik mi?

Sanmıyorum!

Belki Ubıhçanın ölümü kaçınılmazdı; 90 ses barındıran dilinden, dünyaya iki yavru getirmişti; biri 68 sesli Abazaca, diğeri 63 sesli Adigece; kendimizi birazcık avundurabiliriz belki… 

Oysaki oturup seyrediyoruz; kayboluşu! 

O kayboluşla birlikte binlerce yıldan bugünlere, tüm kıyımlar, baskılar, yıldırmalar, yasaklar, kibarlaştırılmış anlatımıyla “asimilasyon”, görünmez bir şal gibi üstümüze saçılmış, çelik ağlarla güçlendirilip gerilmiş, madde madde sıralanarak kanunlarla küçücük bir alana hapsedilerek yok oluşuna kılıf hazırlanmış, dünyasıyla, ülkesiyle, halkıyla ve nihayetinde, onu yaşatacak, yarınlara taşıyacak bireyiyle öylece seyrediyoruz, suskun!

Kimi densizler şöyle diyor: “Öğrenip de ne yapacaksın?”

Kimisi onu hemen tamamlıyor: “Ne işine yarayacak?”

Muktedirler ise şöyle buyuruyor: “Dilini istiyorsan bölücüsün!”

Kimi kendini bilmez densizler ise: “Bir çuvala doldurulmuş çakıl taşlarını sallayınca çıkan sesler gibi anlamsız!”

Kimisi daha kör ve üstelik çok çok “bilimsel”: “Öyle bir dil yok, uyduruk!”

Şükür ki imdada Avrupa Birliği Uyum Yasaları yetişti de anadili “bölücü”, “ucube”, ”uyduruk” gibi tanımlardan kanunen “kurtuldu”…

Ama bu kurtuluş ne sokaktaki insana ne de köşe başlarında ha bire ahkâm kesen şürekadan kurtuluş demekti, gaz kesmeden devam ediyorlar, “bölücülüğe”.

Barlar, kafeler ve evlerden sokaklara taşan her dilden dünya şarkıları çalınabilip dinlenirken, bir sokağın başında Kürt diliyle şarkı söyleyen gençler kimi zaman dövülüyorken, kimi zaman da kolluk güçlerince derdest edilip hapishanelere atılabiliyor.

Yani anadilinin, okullarda okutulması kanunen sağlanırken, sokaklarda kullanılması engelleniyor.

Kürtçe konuşan inşaat işçileri linç ediliyor. Türk, Kürt, Çerkes, Gürcü, Laz, Pomak, Roman vd. halklarla sessizce seyredip duruyoruz; aynı Rum, Ermeni, İspanyol, Yahudi ve Levanten dilinin, Ubıhçanın kaybedildiği gibi…

Oysa bir Alevinin cemevinde, bir Sünninin camide, Hırıstiyanın kilisede, Yahudinin havrada rahat ve özgürce ibadet etmesinden hiçbir farkı yok Anadili ile konuşma ve eğitiminin. 

Nasıl ki bir din haksa, Anadili de aynen öyle doğal bir haktır…

Dar bir alana sıkıştırılan, gittikçe de yaşam alanı daraltılan, doğadaki herhangi bir canlının yaşaması nasıl imkânsız ise Anadili de aynen öyle, o sıkıştırıldığı ve ısrarla kaybolması istenen alanda ne kadar yaşayabilir?

Dünyanın uygar ülkelerinde Anadili eğitim ve öğrenimi için özel fonlar sağlanıp teşvik edilirken, demokrasiden uzak, kültür düzeyi düşük, ulusalcı yapılarda Anadili adeta ucube bir yaratık gibi algılanıp günlük yaşamda da o şekilde muamele görüyor; “Yerel diller ve lehçeler” oluyor, Anadili olamıyor! 

Dünyada tüm balıkları bir günde yok etseniz…!?

Veya tüm ağaçları kesseniz…!?

Tüm çiçekleri koparıp atsanız…!?

Kuşları vurup öldürseniz…!?

Suları yok etseniz…!?

Yaşayabilir misiniz?

Her dil bir renktir…

Her dil doğadaki bir candır…

Her dil bir çiçektir…

Her dil özgür bir kuştur…

Her kaybolan dil geçmişten koparılan, yok oluşa atılan bir çığlıktır…

Her dil kendisiyle yaşar…

Her dil kendisiyle hayat bulur…

Birey, halk, örgütler, üniversiteler, devlet ve ülkeleriyle “Anadili”ne kıymayın efendiler…

Bugün 21 Şubat Dünya Anadili Günü…

Anadili Gününüz kutlu olsun…

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Sessiz deniz

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-   Ts’emez kıyısı, boylu boyunca, Açmış bağrını, bakıyordu, Duygulardan yoksun, O koyu mavi engin sulara, Atlantis çöktüğünden beri, Hemen yanı başında derin kuytulara. Kim bilebilir, belki sarsılmıştır, Ya...

Eğitmen kurslarına bir örnek: Kamlık 3. Bölüm

B. 1940 Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursu 1- Kamlık hayatı: Samsun, Tokat, Amasya illeri Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursu; Samsun İlk öğretim Müfettişi Halil Seven’in eğitim şefi...

Eğitmen kurslarına bir örnek: Kamlık – 2. Bölüm

8- İlk eğitmenler, vasıfları, karakterleri, çalışmaları: Samsun, Tokat, Amasya vilâyetlerinden Kamlık Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursuna ilk gelen eğitmen Amasya’nın Ovasaray köyünden Mahmut Doğan adındaki gençtir....

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img