Uygarlık tarihinde bir dönüm noktası: Göbeklitepe

0
1250

İnsanlık tarihini incelerken olup biteni daha iyi anlamak için dönemin coğrafi ve iklimsel koşullarını yakından bilmek gerekir, çünkü bunlar insanların yaşayabilmesi için gerekli olan; Beslenme, Güvenlik, Barınma koşullarını belirler.


İrdelediğimiz insanlık tarihi dönemi, paleolitik çağdan neolitik çağa geçiş olan günümüzden önce 13000 ile 8000 arasını da kapsayan, her şeyin olup bittiği holozen çağdır. 

Bu dönem, başında Akdeniz’in su seviyesinin günümüz seviyesinden 120-130 m daha düşük olduğu, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının henüz tam oluşmadığı, Anadolu ile Kıta Avrupa’nın birleşik oldukları bir dönemdir. 

Kuzey yarımkürenin MÖ 13000-8000 yılları arasında aniden 2-3 derece ısınması ve buzulların erimesiyle yükselen Akdeniz’den gelen akıntıyla İstanbul ve Çanakkale boğazları açılmış, birer göl halindeki Marmara ve Karadeniz 200 Niyagara Şelalesi gücüyle akan boğaz sularıyla 3 yılda denize dönüşmüştür. 

Bu tufan ve iklimsel kaosun ortasında uygarlık tarihinin en önemli kırılması, devrimi yaşanmaktaydı. Neolitik döneme (8000) gelindiğinde deniz seviyesi bugünkü seviyenin 45-50 metre altındayken İstanbul Yenikapı’da bulunan neolitik yerleşim günümüz deniz seviyesinin 9 metre altındaydı. İstanbul Yenikapı’nın yanı sıra İsrail açıklarında denizin altında bulunan çok sayıda neolitik yerleşke bu tespitlere kuşku bırakmamıştır.  

Yaşanan bu kaosun etkisiyle olmalı ki daha önce 15-20, en fazla 50 kişilik gruplar halinde yaşayan insanların bu dönemde 100-200 kişilik topluluklar oluşturdukları varsayılmaktadır.  

Büyük bir ihtimalle yaşadıkları karşısında nesillerini sürdürebilmek adına bir reflekste bulunuyorlardı. Başlangıçta sınıfsal farkların olmadığı bir dönemde bu toplulukları örgütlemek, ortak bir amaçla bir araya getirmek kolay olmayacaktır. Her nasıl olduysa da insanlar uygarlık tarihi boyunca ilk defa burada özerk sosyal gruplar halinde bir araya gelmek suretiyle işe girişmişler ve yerleşkesi olmayan bir kült alanları/temenoi inşa etmişlerdir.  

Tufanın can güvenliği kaygısıyla bir araya getirdiği özerk topluluklar çok yoğun bir şekilde bilgi, yetenek ve malzeme alışverişinde bulunmak suretiyle aralarındaki güven sorununu da kısmen aşarak uygarlığın daha hızlı gelişmesini sağlamıştır. Sonuç itibariyle uzun mesafeli alışverişin daha da yaygınlaşması deniz kabuğu, obsidyen, çakmaktaşı ve farklı fikirlerini de birbirleriyle paylaşmışlardır.  

MÖ 9600 ile 8000 yılları arasında Göbeklitepe’de inşa edilen kült alanı bize her şeyin değişebileceğini göstermiştir. Etrafında başka yerleşim yeri olmadan inşa edilen kutsal alan olması, altını çizerek belirtmemiz gereken çok önemli bir özelliktir. Avcı toplayıcı olarak yaşamlarını sürdüren insanların, Göbeklitepe’ye kadar, bu boyutlarda benzeri bir imar faaliyetine rastlanmamıştır. O halde göçerin bu imar yeteneği ve tecrübesi nereden gelmektedir?  

Nüfusun artması, ekolojik dengenin tamamen değişmiş olması besin kaynaklarına daha bilinçli bir yaklaşımı gerektirse de bunlar, insanların Göbeklitepe’de olduğu gibi daha önceki dönemlerde hiç görülmemiş anıtsal yapıları ve masif heykeltıraşlık eserlerini sadece birkaç yüzyıl için kimsenin yaşamadığı yerlere inşa etmelerini açıklamaz. 

Çok sonraki dönemlerde Mısır piramitleri, Hitit sarayları, Roma tiyatroları, İstanbul’daki Ayasofya, Osmanlı dönemindeki camiler ve bunun benzeri anıtları yaratmak için kaynak, yetenek ve işgücünü yönetecek krallar, imparatorlar veya sultanlar olduğunu görürüz. 

Ancak bildiğimiz kadarıyla 12.000 yıl önce bunun gibi merkezi bir irade yoktur. Soyut, özel bir şahsa ait olmayan bu dairesel yapılar belli bir dönem kullandıktan sonra bilinçli olarak çakıl ve toprakla örtülmekle kalmamıştır; çok sayıdaki kemik atıklarına göre alanda büyük bir ziyafet verildiği anlaşılmaktadır. 

Bu topluluğun dış dünyayla olan ilişkisini anlayabilmek için kullandıkları en önemli malzemeye bakıldığında; bunlardan birinin obsidyen, bir diğerinin ise çakmaktaşı olduğu görülür.  

Çakmaktaşı daha geniş alanlardan sağlanabilmekteyken araştırmalar obsidyenin yüzlerce kilometre uzaklıktan, Niğde Göllü Dağ Kapadokya’dan, Van’dan ve Bingöl’ün yanı sıra İran ve Irak’tan geldiği anlaşılmıştır. Bu da bize göstermiştir ki insan toplulukları yerleşik düzene geçmeden önce de birbirleriyle iletişim halinde araç, bilgi, beceri alışverişinde bulunmuş, hatta akrabalık ilişkileri sürdürmüş olmalılar. 

Göbeklitepe (Resim 1) Mahmut Yıldız’ın 1963 yılında tarlasında bulduğu bir eseri müzeye bildirmesiyle ilk kez kayda geçer. Ne var ki o yıllarda bu eser fazla ciddiye alınmaz, eser müze deposunda korumaya alınır. Nihayet 1980’de Amerikalı arkeolog Benedict bir makale ile dikkatleri Göbeklitepe üzerine çekmeyi başarır. 

Yine bu dönemlerde Atatürk Barajı’nın gövde inşaatı tamamlanır ve su tutmaya başlamasıyla bölgedeki tüm tarihi sit alanları tehdit altına girer. Bunun önlenebilmesi için arkeoloji dünyası alarm verir ve dünyanın birçok yerinden bu bölgeye gelen ekipler zamana karşı yarışmaya başlar. 1983 yılında Nevali Çori’de başlayan kurtarma kazılarında elde edilen totem sütunu (Resim 2), dans edenler kabartması (Resim 3) yanı sıra bir çeşit beton olan terazzo zeminin ortaya çıkarılması arkeoloji dünyası için bir ilktir. Özellikle Nevali Çori’de ortaya çıkan eserlerin alışılagelmişten farklı olması bir yana, bundan 10 yıl sonra, 1993 yılında Urfa’da yol inşaatında ortaya çıkan dünyanın en eski heykeli; kara gözlü “Urfa Adamı” (Resim 4) 12.000’lik yaşı itibariyle ayrı bir heyecan uyandırır. 183 cm boyundadır. İnsanlığın doğal boyutlarda en eski heykeltıraşlık eseri olan bu Urfa adamı da sansasyonel bir dönemin başlangıcı için ipuçlarını vermiş, bütün dikkatler Göbeklitepe’ye yönelmiştir. 

Kazılar/buluntular 

Göbeklitepe’ye gelen arkeologları bir başka sürpriz bekliyordu. Tepenin en üstünde bir dut ağacı ve altında yatırlar, ağaca asılı bez parçaları, adak ziyaretleri ve kültün hâlâ devam ettiğinin kanıtıydı. 

Bütün bölgede hem en uzak hem de en geniş görüş açısı olan bu tepenin üzerinde obsidyen ve çakmaktaşı parçacıkları her tarafa saçılmışken yerleşik düzene işaret eden çanak çömlek parçası olmaması da ayrı bir muammaydı. Ayrıca diğer tepelerin hepsinin üstü çıplak kayalık iken üstü topraklı olan tek tepe burasıydı. 

Nitekim 1995 yılında Alman arkeologların danışmanlığında, Urfa Müzesi tarafından Göbeklitepe’de başlayan kazılarla insanlık tarihinin en önemli aşamalarından biri olan toplayıcılık ve avcılıktan yerleşik düzene geçiş ile ilgili beklenenin çok ötesinde önemli buluntular çıkmaya başlar. Daha ilk kazma vurulduğunda tepe üzerindeki bütün toprağın aşağı vadiden taşınarak getirildiği ve terk edilmeden önce bütün kült alanının üstünün itinayla örtüldüğü tespit edilir. 

Yani kazının daha ilk günlerinde cevaplanması çok zor olan önemli bir sorun ortaya çıkmıştı bile. Ayrıca bütün tepeye yayılmış durumdaki obsidyen parçacıkları da bölgeden değildi ve bunların nereden ve nasıl geldiklerinin de araştırılması gerekiyordu.  

Çapları ortalama 10-12 metre olan, ortasında diğerlerinden daha büyük, T biçiminde ve üstü yoğun hayvan tasvirli/bezemeli antropomorfik kolonların boyu 7 metreye ve ağırlıkları 10 tona ulaşmaktadır.  

Ortaya çıkarılan 20 dairesel yapılar (Resim 5) A’dan I’ye kadar alfabetik olarak tanımlanmış ve her sütun numaralandırılmıştır. En önemli buluntular arasında bir taş halkanın yanı sıra üst üste üç figürlü doğum yaşam totemi, ayrıca yüzeylerinde tilki, sürüngenler, yabandomuzu, turna, akbaba ve memeli hayvanlar tasvir edilmiş T-sütunlar (Resim 6) yer almaktadır. 

Diğer bir konu ise yapılarda kullanılan yekpare dikilitaşların yani kabartmalarla bezenmiş olan stellerin kaynağı ile ilgili olup Göbeklitepe’nin yanı başındaki platoların yamaçlarında taşocakları bulunmasına rağmen, bazı kolonlar çıkarılırken çatlaklar oluşması nedeniyle çıkarılmadan yerinde bırakılmıştır. T sütunlar için öngörülen taşocağı nitelik olarak ihtiyaca cevap vermekten uzak kalınca yeni taşocağı kilometrelerce uzakta bir başka tepede bulunabilmişti, ama ortada bir nakliye sorunu vardı. Norveç’te benzer özellikte bir coğrafyada yapılan deneylerde 100 tonluk büyük blokların çekilerek taşınması için aşağı yukarı 700 kişi kullanılmıştı. Burada yarı işlenmiş kolonların taşınabilmesi için yaklaşık olarak 350-400 kişiye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Dahası ocaktan çıkarılan yarı işlenmiş kolonların düz bir alanda değil, 150 metre rakım farkıyla bir dere yatağından geçirilerek 5 kilometre sürüklenmesi gerekmektedir. Ortaya çıkarılan 20’nin üzerinde yapıda kullanılan 100’e yakın kolon söz konusudur. Ayrıca bu yapıların inşası için uygulanan metalsiz taş yontmacılığı ve teknik ölçümler, planlama ve mühendislik hesaplamalarını da göz ardı etmemek gerekir.  

Bu kolonların tabanlarının tam olarak dairenin çapına uygun şekilde yerleştirileceği çukurların hatasız ölçülerek oyulması gerekir. Sadece avcı ve toplayıcı olan insanlardan bunu beklemek mümkün değil, bu avcı ve toplayıcılar hakkında bilmediğimiz çok şey olduğu kesindir. Henüz madeni olmayan, evi için gerekli duvarı ve çatısını yapamayanların 7 metrelik sütunların yüzeyini figürlerle bezeyerek dairesel mabetler yapmaları, heykeltıraşlık eserleri vermeleri kolaylıkla açıklanamaz. 

Kült alanlarının benzerleri Körtiktepe, Nevali Çöri ve Karahan’da yine benzer planlarla ortaya çıkmış olmasına rağmen ritüellerdeki pratik uygulama ve amaçları hakkında elimizde veri yoktur. 

Bütün bunları gerçekleştiren bu insanların ne nereden geldiklerini ne de nereye gittiklerini hâlâ tam olarak bilemiyoruz. 

  

*Ankara Üniversitesi DTCF Klasik Arkeoloji, 1985 mezunu. Avusturya Arkeoloji Enstitüsü ekibinde Efes kazılarında yer aldıktan sonra özellikle Almanca kültür grupları rehberliğinin yanı sıra eğitmen rehber olarak çalıştı. Şu anda Avusturya’da bulunan kız kardeşi Janser Canak da Göbeklitepe’yi ilk keşfeden arkeologlar ekibinde yer almıştır. 

  

Kaynakça 

Göbekli Tepe – Klaus Schmidt – Die aeltesten Monumente der Menschheit – Badisches Landesmuseum  

Neolithic in Turkey – Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen – Aktüel Arkeoloji, Mayıs-Haziran 2012 

  

Fotoğraflar 

https://sanliurfa.ktb.gov.tr/TR-233968/gobeklitepe-fotograflari.html 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz