Geçen ay yitirdiğimiz Ermenice taşra edebiyatının son temsilcisi Mıgırdiç Margosyan’ın ardından Aras Yayıncılık’ın editörü Rober Koptaş şunları yazdı: “Sonuç itibarıyla, katman katman acıyla şekillenen bu güzeller güzeli memleket, onu çok seven, onun hamuruyla yoğrulan, onu bir arada eşit ve özgürce yaşayacağımız bir cennet haline getirmek isteyen çok değerli bir evladını daha yitirdi. Böylece, Ermenice taşra edebiyatının Doğu Ermenicesinde Apovyan’la başlayıp, Broşyants, Raffi, Muratsan, Leo, Aharonyan, Papazyan, Şirvanzade, Kamar Katiba, Hovhannisyan ve İsahagyan’la, Batı Ermenicesinde üç din adamı, Alişan, Khırimyan ve Sırvantsdyants’la başlayıp, Çituni, Gürciyan, Der Garabedyan, Harutyunyan, Tılgadıntsi, Hamasdeğ, Zartaryan ve Mıntzuri’yle devam eden zinciri de, onun gibi yeni bir mucize peyda olmazsa, Margosyan’la son buldu. Bir devir onunla kapandı.”
Trajedi ve mucize
Bu sözler eminim Margosyan’ın bir tek hikâyesini okumuş birine bile son derece ağır gelecektir. Sözlerin ağırlığı gerçeği abartmasından gelmiyor. Tersine gerçeğin daha fazla abartılamayacak büyüklükte bir trajedi olarak karşımızda duruyor olmasından geliyor. Özellikle bu nedenle “Margosyan’la son buldu. Bir devir onunla kapandı” cümlelerine, Koptaş’ın, hemen öncesinde söylediği “yeni bir mucize peyda olmazsa” sözlerine yaslanarak bir itiraz yükseltmek istiyorum.
Ermenice taşra edebiyatının son bulduğu tespiti elbette -Vakıflı’yı saymazsak- taşra Ermeniliğinin ve taşrada konuşulan bir Ermenicenin kalmamasına dayanıyor büyük oranda. Bir açıdan bakınca bu tespit doğru. Kendi yerel ağzıyla konuşsa bile Batı Ermenice yazı dili ile okuyup yazabilen, Ermenice eğitim imkânı olan (dolayısıyla Hıristiyan olan, Lozan Anlaşması gereğince), kendini açıkça Ermeni olarak tanımlayan ‘taşralı’ bir nüfus artık neredeyse yok ülkemizde. Başka bir açıdan bakınca ise yanlış. Çünkü eğitim imkânı olmasa da (Müslüman olduğu için, Lozan gereğince), Batı Ermenice yazı dili ile okuyup yazamayan ancak yüzyıllar boyunca anadilini korumuş Ermenicenin bir diyalektini konuşan insanlar yaşıyor hâlâ ülkemizde. Bu insanların büyük bölümünü elbette Hemşinliler oluşturuyor.
Hemşinliler Ermeni taşrasının bir parçası sayılabilirler mi? Bu, yanıtı zor bir soru? Kestirme ve kısa cevapları olmayan bir soru. Her kısa cevabın bir yanıyla yanlış olacağı bir soru. Çünkü hem Hemşinlilerin hem de Ermenilerin içinde Hemşinlilerin kimliklerine ilişkin farklı tutumları var. Tarihi gerçeklik ile ilgisi yok çoğunlukla bu tutumların. İçinde yetiştiğimiz siyasal iklim, içinden geçtiğimiz eğitim sistemi, yetiştiğimiz kültürel ortam ve değer yargılarımız belirliyor çoğunlukla bu konudaki tutumları. Dini, kimliğin en önemli belirleyicisi gören Hemşinliler için de Ermeniler için de bu iki kimlik birbirinden nispeten uzak olarak algılanıyor. Ancak elbette kimliğinin merkezine dilini ve tarihi köklerini koyanlar için durum değişiyor.
Hemşin ve Dikranagert
Ben bu yazıda kimlik algıları üzerinden bir tartışma sürdürmek yerine dile odaklanmak istiyorum. Hıristiyanlığın, Müslümanlığın, tarihsel köklerin ötesinde Margosyan’ı Ermenice okuduğunuzda Hemşincenin durumunu da daha iyi kavrıyorsunuz. Çünkü Margosyan’ın Gâvur Mahallesi’nde oturanlar kendi aralarında yazı dili olan Ermeniceyi değil konuşma dili olan Dikranagert (Amed-Diyarbakır) ağzıyla Ermeniceyi konuşuyorlar. Dolayısıyla hem Ermenice birçok kelime bu kahramanların konuşmalarında yazılı dilden farklı olarak karşımıza çıkıyor hem de Türkçe, Farsça, Arapça gibi komşu dillerden Ermeniceye girmiş kelimeler bolca kullanılıyor. Yani bizim Hemşin Ermenicesiyle konuşurken yaptığımız gibi.
Bazı örnekler vermek gerekirse:
Dikranagert: Xçen toğ sağ mıne, dzeğig kimi herse merni
Hemşin: Xçen sağ mena toğ, dzağigi bes harse merni
Yazı dili: Xçen toğ voğç mına, dzağgi bes harsı merni
İncelenirse bu örnekte Hemşin diyalektinin yazı diline daha yakın olduğu görülecektir. İki diyalektte de ‘sağ’ kelimesi yabancı kelime olarak kullanılırken Dikranagert diyalektinde ‘kimi (gibi)’ kelimesi de kullanılmış.
Başka bir örnek:
Dikranagert: Esvedz el edin edin gı şışkıri. Ixtiyare gı toğe, gençe g’arne. Miğk, hezer jum miğk eğev Mariamin.
Hemşin: Aspadz al edines şaşurmiş g’ena. Barave toğu gu, gence g’arnu. Mağk, hazar danum mağk ağav Mariamin.
Yazılı dilde Asdvadz kelimesi iki diyalektte de farklı farklı yazılmış. Genç kelimesi iki diyalektte de yabancı dilden alınmış. Meğk kelimesi iki diyalektte de farklı farklı yazılmış. Dikranegert diyalektinde barav yerine ıxtiyar kullanılmış. Hazar kelimesi Hemşin diyalektinde yazılı dilde olduğu gibiyken Dikranagert diyalektinde hezer olarak kullanılmış.
Son bir örnek daha:
Dikranagert:
-Xer e inç e inkevor Bedo
-Xer çe. Güzelents Mariame tsızi orer
-Meğk…
-Prtev… ezedvev
-Gençer daha
Hemşin:
-Xayir elli inç ağav Bedo
-Xayir ça. Güzelents Mariame tsezi orer
-Mağk…
-Xalesetsav… azadetsav…
-Gençer ter
Bu örnekte iki diyalektte de yabancı dilden alıntılar var. Hemşin diyalektinde tsezi yazılı dile uygunken Dikranegert diyalektinde tsızi olmuş. Ter kelimesi Hemşin diyalektinde yazılı dil gibi iken Dikranagert diyalektinde daha olmuş.
Mucizelere inanın!
Bu örnekler çoğaltılabilir. Karşılaştırmalı diyalektler çalışması da yapılabilir. Sonuçta bu küçük örneklerin bize gösterdiği şudur: Hemşin diyalekti bazı başka Ermenice diyalektlere göre yazılı dile daha yakındır. Bu diyalekt ile anlatılacak onlarca, yüzlerce hikâyemiz var. 2014’ten bu yana yayımlanan Gor dergisi var. Gor dergisi sayesinde ilk Hemşince hikâyeleri yayımlanan yazarlarımız var. Evet, henüz Hemşince yazanlar edebi açıdan emekleme döneminde. Evet, Hemşin diyalekti üzerinden yazılı dille yeterli bağ kurulmamış durumda. Ama bu olamayacağı anlamına gelmez. Yeter ki mucizelere inanalım. Yeter ki bunun yollarını bulmak için çalışalım. Koptaş’ın ‘peyda olacak mucizesi’ neden bizim topraklarımızdan çıkmasın. Tohum toprakta sulanmayı bekliyor. Dzil u dzağig ellik (Filiz ve çiçek olalım).