Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Hemşince – Ermenice ilişkisi

Geçen ağustos ayının son günlerinde Ermenistan’ın Tumanyan şehrinde düzenlenen Uluslararası Tumanyan Masal Festivali’ne katıldım. Festival de şehir de Ermeni edebiyatının temel taşlarından biri olan Hovhannes Tumanyan’ın adını taşıyor. Küçük bir şehir olan Tumanyan’da, Hovhannes Tumanyan Müzesi ve büyük sayılabilecek bir kültür merkezi bulunuyor. Ayrıca Abastan adında, sanatçıların özgür üretim yaptıkları bir bina ve bu binayı yöneten bir sanat kolektifi var. Festivalin oturumları bu binalar ve Sovyet döneminde yapılmış ancak yıkımdan sonra içi boşaltılmış bir fabrika binasında ve açık alanlarında gerçekleşti. Üç gün süren festivalde başta Ermenice ve İngilizce olmak üzere 10’dan fazla dilde masallar anlatıldı, belgeseller gösterildi, tiyatro oyunları sergilendi, filmler izlendi, atölyeler yapıldı, sergiler düzenlendi, şarkılar söylendi. Kolektif Medz Bazar grubundan tanınan Sevana Tchakerian bir şarkı atölyesi yaparak Miasin grubu ile birlikte geldiği Türkiye’de öğrendiği Hemşin Ermenicesi, Lazca, Dersim Ermenicesi ve Kürtçe birer şarkıyı dinleyenlere öğretti, hep bir ağızdan söyletti.  

Türkiye’den Melisa Ferahyan ile birlikte iki kişi katıldık festivale. Melisa, Hovannes Tumanyan’ın Batı Ermeniceye çevirdiği bir Hint masalı anlattı (Türkiye’de ve Türkiye kaynaklı Ermeni diasporasında Batı Ermenice, Ermenistan’da ise Doğu Ermenice kullanılıyor. Aralarında farklılıklar olsa da büyük ölçüde karşılıklı anlaşabiliyorlar). Ayrıca çocuklarla bir masal atölyesi gerçekleştirdi. Ben de kendi yazdığım “Kukku” adlı Hemşince masalı okudum. Ben masalı okurken Melisa gölge oyunları ile masalı canlandırdı. İkimiz için de muhteşem bir deneyim oldu.  

  

Anlaşabiliyor muyuz? 

Festivalde Hemşince bilen tek kişi olarak Hemşince bir masal okudum. Peki, insanlar beni ne kadar anladı? Elbette Ermenice bilenleri kastediyorum. Diğer katılımcılar için bütün etkinliklerde yapıldığı üzere masalın özeti İngilizce olarak anlatıldı. Ermenice bilenlerden ise farklı farklı tepkiler geldi. Özellikle Batı ülkelerinden gelen ve Ermeniceleri çok iyi olmayanlar dilin Ermenice olduğunu, hikâyenin konusunu ve temel olayları anladıklarını ama çok şeyi de kaçırdıklarını söylediler. Ermeniceye daha hâkim olanlar ise büyük oranda anladıklarını ama hem bazı kelimeleri anlamadıklarını hem de farklı söylenişlerden dolayı takip etmekte zorlandıklarını söylediler. En iyi anlayanlar ise Lübnanlı Ermenilerdi. Sanırım bunun nedeni hem orada hâlâ ev içinde belli ölçüde Türkçe öğreniliyor olması hem de Arapça bilmeleriydi. Çünkü Hemşincede Ermenicesi unutulmuş, hiç bilinmeyen veya kentleşmeyle dile giren kelimeler Ermenice değil Türkçe veya Arapça olarak bulunuyor çoğunlukla.  

Okuma sonrası yarım saat kadar hikâye üzerinden dil sohbeti yaptık. Ermenice kelimelerin farklı söylenişi üzerinden “biz böyle diyoruz, siz nasıl diyorsunuz” ile başlayan sohbet, Hemşince-Ermenice ilişkileri, Hemşincenin yazılı kullanımı, alfabe meselesi gibi konularla devam etti. Bütün bu deneyim bana bir kere daha Hemşincenin gelişimi ve geleceği üzerine düşünme fırsatı verdi.  

  

Nostalji değil umut! 

Hemşince bizim için geçmişimize ait bir dil olmamalı, geleceğimizin de dili olabilmeli. Yani dilimizle ilişkimiz nostaljik bir ilişki olmamalı, bir umut ilişkisi olmalı. Bunun için de dilimizin bugünün ve geleceğin ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde ilerlemesi, yeni mevziler kazanması lazım. Edebiyat ve eğitim yapılabilir, hizmet verilebilir, resmi yazışma yapılabilir bir dil olarak kurulması lazım. Özellikle 1800’lü yıllardan itibaren eğitimin yaygınlaşması ve modern edebiyatın doğuşu süreçlerini Hemşinliler Müslüman oldukları için kendi dilleriyle yaşamadılar. Kendi dilleri yalnızca konuşma dili iken Türkçe eğitim aldılar, Türkçe sivil toplumun içinde yaşadılar, resmi bütün ilişkilerini Türkçe ile kurdular. Bütün bunlara rağmen bu dilin korunmasını büyük bir şans olarak görmek lazım. Son 20 yılda kentleşmenin hızı baş döndürücü bir hal almış durumda. Dolayısıyla dilimizin yalnızca aile içinde konuşulması yoluyla (ki bu da hızla azalıyor) korunması ve geleceğe taşınması mümkün değil. Hemşincenin ve diğer dillerin yaşaması için elzem olan anayasal, yasal güvenceler ve dillerimizin Türkçe ile birlikte eğitim dili olarak kabul edilmesidir. Elbette bu gerçekleşene kadar yapılabilecek şeyler de var. 

  

Ermenicenin birikimi  

Hemşince için bir şanstır 

İşte tam da burada Hemşincenin bir şansı bulunuyor. Hemşince, diyalekti olduğu Ermeniceden bugüne kadar yeterli düzeyde yararlanmamıştır. Kaçırmış olduğu edebiyat ve eğitim birikimini hızlı bir şekilde edinmesi Hemşincenin geleceğe taşınması açısından büyük avantaj sağlayacaktır. Hemşincede halihazırda kullanılmayan ancak Ermenicesini duyduğumuzda tamamen bizden gelen, dahası anladığımız birçok kelime var. Başlangıç olarak bu kelimelerin Hemşinceye kazandırılmasından kaçınmamak gerekiyor. Festivalde yaptığımız sohbetlerde not ettiğim birkaç kelime üzerinden ne demek istediğimi açıklamayı deneyeceğim.  

  

Hemşincede bizim kullanmadığımız, yazlık anlamına gelen “amaranots” diye bir kelime var Ermenicede. Ancak yaz için “amar” kelimesini de -lik, -lık eki olan “anots” ekini de kullanıyoruz. Neden amaranots’u kullanmayalım? Başka bir örnek; boşboğaz, çok konuşan anlamında “avelaxos” kelimesi. “Aveli” (fazla) ve “xosuş” (konuşmak) kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor ve biz bu iki kelimeyi de kullanıyoruz. Şimdi avelaxos neden bizim de kelimemiz olmasın? Ölçüt anlamındaki “çapaniş” kelimesi bizim kullandığımız ölçmek anlamındaki “çapuş” ve işaret koymak anlamındaki “nişan” kelimelerinden oluşuyor. Sütkardeş anlamına gelen “gatnagits” kelimesinin süt olan kökü ve Türkçedeki ortaklığı vurgulayan (arkadaş, kardaş gibi) -daş ekinin işlevindeki -gits ekini (tergits: kapıdaş, komşu) kullanıyoruz. Süt kardeşi (süttaş) anlamında gatnagits’i neden kullanmayalım? “Kidanuş’ (bilmek) ve “utyun” (soyutlama) ekini yaygın olarak kullanıyoruz. Bilim anlamına gelen kidutyun kelimesini neden kullanmayalım?  

  

Neğmid olmayalım 

Buna benzer yüzlerce, belki binlerce kelime vardır. Bunların kullanımı ile ilgili tereddüt etmemek lazım. Bu konuda gösterilen tereddüdün ana kaynağı maalesef ülkemizde Ermeni kimliğine yönelik olumsuz bakıştır. Tarihin ağır yükleri bugün dilimizin yaşaması için gerekli olan adımları atmayı zorlaştırmaktadır. Ancak unutmamamız gereken şey şudur: Bu dil bizim kimliğimizdir ve Ermenicenin diyalektidir. Biz bunu değiştiremeyiz ama bu duruma bakış açımızı değiştirebiliriz. Hemşinliler yüzlerce yıldır Türkiye toplumunun bir parçasıdır. Bu nasıl gerçekse dilimizin kökleri ile buluşmadan geleceğe taşınamayacağı da o derecede gerçektir. Bu iki gerçeğin bize söylediği ise gelecek tasavvurumuz, ülkemizin özgürlüklerin teminat altına alındığı demokratik ve özgür geleceğinde kendi dilimizle kimliğimizle hep birlikte yaşamak olmalı. Yeter ki “neğmid” olmayalım. Hemşince “neğ/nağ” dar anlamına, “mid” ise fikir, akıl anlamına gelir. Nağmid, dar fikirli yani Türkçedeki dar kafalı anlamındadır. Anlayacağınız nağmid kelimesini kullanalım ama sakın ha nağmid olmayalım. 

Mahir Özkan
Mahir Özkan
Artvin İli Makriyal / Noğedi (Kemalpaşa ) ilçesinde 1978 yılında dünyaya geldi. Çukurova Üniversitesi Felsefe Öğretmenliği Bölümü'nden 1999 yılında mezun oldu. 2008-2011 tarihleri arasında Agos gazetesinde yayınlanan öyküleri 2014 Eylül'ünde 'Hemşin Öyküleri' adıyla Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. 2016'da Hemşince çevirisini yaptığı Küçük Prens, 'Bidzig Pirens' adıyla yine Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Derlemelerini Uğur Biryol'un yaptığı İletişim Yayınları tarafından yayınlanan 'Karardı Karadeniz' ve 'Karadeniz'in Kaybolan Kimliği' adlı kitaplara makaleleri ile ve Leyla Çelik ile Elif Yıldırım'ın derlediği, Nika Yayınları tarafından yayınlanan 'Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri' adlı ortak kitaba bir öyküsü ile katkıda bulundu. 2009-2014 yılları arasında Norradyo adlı internet radyosunda 'Hemşin Öyküleri' adlı bir program hazırlayıp sundu. 2014 yılında bu yana yayınlanan Gor dergisinin yayın ekibinde yer alıyor. Evli ve bir kız çocuğu babası.

Yazarın Diğer Yazıları

İzmit’in Hemşinli Köyleri

Hemşinliler, Hemşin Prensliği 1480 yılı civarı Osmanlı egemenliğine girdikten sonra bölgeden birçok yere göç ederek yayıldılar. Hemşin’in sınır ve yakın bölgelerine yaşanan göçler olduğu...

Çayeli Raşot’ta Yaşayan Hemşince

Hemşinliler ve Hemşince çalışmalarında sıkça karşılaştığımız Batı Hemşin-Doğu Hemşin ayrımı dilin konuşulması / konuşulmaması ölçütüne dayanır. Doğu grubu dediğimiz Artvin ili Hopa, Kemalpaşa ve...

Hemşincenin kitabı! Hemşince üzerine yapılan çalışmalar

Hemşince ile ilgili bilgilere ilk olarak bölgeyi gezen seyyahların notlarında rastlıyoruz. Bijişkyan Pontus kitabında Hemşinlilerin Sürmene köylerinde (Araklı Karadere olmalı. O zamanlar Sürmene’ye bağlı)...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img