Annemin seccadesi

0
546

Bizim evde beş vakit namaz kılan ve Kuran okuyabilen tek kişi annemdi. Küçüklüğümde başka şehirlerden gelen, evin gelini olarak annemin hizmetlerine azami özen gösterdiği, evimizin büyüğü babaannemden bile yaşça büyük, çok ağır yatılı misafirlerimiz olurdu. Kendileri namaz kılmıyor olsalar da, hem o büyükler hem de babaannem tarafından ezan okunduğunda annemin odasına çekilip namazını kılmasına büyük özen ve saygı gösterilirdi. 

Bir Çerkes ev ortamının normali olarak, o büyüklerin yanında annemin benimle hiç ilgilenmediği zamanlarda, ezan okunup annem odasına girince ben de peşine düşer, namaz kılarken onu seyreder, kalın dokuma halı seccadesinin desenlerini inceler, namazının bitmesini beklerdim. Namazını bitirip selamını verdiğinde, önce sırtına atlar, sonra kucağına oturur, sarılırdım. Seccadesinin üzerinde, kucağında oturduğum, annemle hasret giderdiğim anlar benim için çok kıymetli zamanlardı. Şimdi düşünüyorum da, büyüklerin yanında sarılamadığı çocuğuna, baş başa kaldığı ender anlarda, doyasıya sarılmak onun için de kıymetliydi mutlaka.  

Annem vefat haberini aldığı her akrabayı Yasin okuyarak yolcu ederdi. Onun samimiyetine ve temiz kalbine öyle güvenilirdi ki, annemin duası yakınlarını kaybedenler için değerli bir hediye olurdu. Dini inancının hiç kuvvetli olmadığını bildiğim çok sevdiğimiz bir yakınımızın, annemi arayarak, uzak bir ülkede vefat eden kardeşi için Yasin okumasını rica etmesi, yapılabilecek tek şeyi anneme emanet etmesi gibi gelmişti ve beni kayıp haberinin kendisi kadar etkilemişti.  

Cuma akşamları başında beyaz tülbentiyle evin sakin bir köşesine çekilir, Kuran okur, evdeki herkes sessizce onun okumasını tamamlamasını beklerdi.  

Hastalanmanın tek güzel yanı, babaannemin “Mahmure, şu çocuğa biraz okusan ya…” demesi, annemin abdest alıp, başını örterek karşıma oturmasıydı. Çünkü fısıltıyla okuduğu dualardan sonra yüzüme hafifçe üflemesiyle hem yüzüm hem içim ferahlardı. 

Annemin dindarlığı, evde yaşayan, evimize gelen-giden, inanan-inanmayan herkes için huzur veren bir dindarlıktı.  

Televizyonda çikolata, sucuk reklamı görünce canı isteyecek çocuklar ve alamayacak babaları için, israfa tanık olunca sahip olmayanlar için üzülen, ana-kız dedikodu yapalım diye bir malzeme bulduğumda, ‘dedikodu öznem’ hakkında mutlaka iyi ve güzel bir yan bulup, konuyu açtığım için beni kendimden utandıran, her zaman zayıfın, güçsüzün, thamışke kimse onun yanında olan, yumuşacık ve pak, gösterişsiz ve dingin bir dindarlıktı anneminki… Aslında Doğu’dan Batı’ya her inanç sisteminin anlattığı, önerdiği ama maalesef örneklerini sıkça görmediğimiz gibi… 

Büyük bir özenle dolabının üst rafında muhafaza ettiği, şimdi abime emanet olan kahverengi deri kaplı Kuran-ı Kerim’i ve mis kokulu beyaz tülbentleri onun saf ve samimi inancının fiziksel sembolleriydi.  

Kendimi bildim bileli kullandığı, bana emanet seccadesi ise onunla baş başa geçirdiğim çocukluk anlarımın ve hasretimin simgesi…  

Televizyonda çikolata, sucuk reklamı görünce, canı isteyecek çocuklar ve alamayacak babaları için, israfa tanık olunca sahip olmayanlar için üzülen, ana-kız dedikodu yapalım diye bir malzeme bulduğumda, ‘dedikodu öznem’ hakkında mutlaka iyi ve güzel bir yan bulup, konuyu açtığım için beni kendimden utandıran, her zaman zayıfın, güçsüzün, thamışke kimse onun yanında olan, yumuşacık ve pak, gösterişsiz ve dingin bir dindarlıktı anneminki… Aslında doğudan batıya her inanç sisteminin anlattığı, önerdiği ama maalesef örneklerini sıkça görmediğimiz gibi… 

Büyük bir özenle dolabının üst rafında muhafaza ettiği, şimdi abime emanet olan kahverengi deri kaplı Kuran-ı Kerim’i ve mis kokulu beyaz tülbentleri onun saf ve samimi inancının fiziksel sembolleriydi.  

Kendimi bildim bileli kullandığı, bana emanet seccadesi ise onunla baş başa geçirdiğim çocukluk anlarımın ve hasretimin simgesi… 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz