İşim gereği hastanelere gittiğimde hasta, dertli, çaresiz insanları görür, üzülürüm…
Ne zaman hastaneye kendim veya bir yakınım, tanıdığım için gitsem, farklı bir ruh halinde olurum…
Her defasında hastalar değişir, biz değişiriz fakat hastane, doktor, hemşire, hastabakıcı, sağlık meslek mensupları değişmez, onlar hep oradadır…
Sabahtan akşama kadar yüzlerce hasta görmek, onlarca ameliyat ve konsültasyon yapmak, tetkik ve sonuçların kontrolleri ve yorumlanması…
Gün doğmadan işe başlayıp, sıcak bir bardak çay içemeden günü bitirmek, dolayısıyla tuvalete bile gidememek…
Yaşı daha genç olanlar için bir tam gün süren nöbetler, ‘sürekli tıp eğitimi’ ve hiç usanmadan literatürü takip etmek, okumak, okumak…
Sonra, bir hiç uğruna BİR canın gitmesi… Bir ömrün bir çırpıda gitmesi…
Diyecek çok şey var…
Karşıda kan sıçramış bir duvar. İki güne kadar o kan kuruyacak, sonra boya badana, unutturulacak, unutulacak…