Güzel bir kasım sabahı Gürcistan’ın özerk cumhuriyeti Acara’nın başkenti Batum’a Sarp Sınır Kapısı’ndan giriş yapıyoruz. Son dönemde birkaç kez geldiğim Doğu Karadeniz’den, arzu edip de bir türlü fırsat bulamadığım Batum’a gidebileceğim. Sarp dağların arasında TC sınır kapısından sadece kimliğimizle, vizesiz, 150.-TL harç ödeyerek Batum’a giriyoruz. Gürcü para birimi 1 lari, tam 6,86.-TL. Yani yaşadığımız ekonomik kriz, para birimimizi o kadar düşürdü ki, Doğu’da da Batı’da da kendi para birimimiz ile gezmek artık pek mümkün görünmüyor. Batum, Karadeniz’de önemli ticaret ve liman merkezi, Sivastopol’dan sonra en derin liman. Derin tarihi ve kültürüyle, uygun ulaşabilirliği açısından gidilmesi ve görülmesi gereken bir yer.
Batum’u değerlendirirken Gürcistan’ın da yakın tarihine bir bakmak lazım. 1924 yılında Sovyet yönetimine karşı ayaklanmalarda, 31 Ağustos’ta Sovyet karşıtlarının kurşuna dizilmesinin ardından dini gerekçeler ile Acara bölgesine özerklik verildi. 1941-1945 yılları arasında II. Dünya Savaşı’nda Batum’dan savaşa katılan 12.258 kişiden 4.728’i evine dönemedi. 1960-1980’li yıllarda Sovyetler’in yaşam etkisi altında, onun karakteristik bir Karadeniz kenti oldu.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Gürcistan bağımsızlığını ilk ilan eden ülkeler arasında olmuştur. 2003 yılında yapılan genel seçimlerde Mihail Saakaşvili’nin Ulusal Hareket’i seçimi kazanmış, ancak seçim kurulunun seçimi iktidar partisinin kazandığını açıklamasının ardından, muhalefet sokağa dökülmüştür. Bu gelişmelerden sonra, iktidardaki Şevardnadze’nin istifası ile Saakaşvili, Gül Devrimi sonucu iktidara gelmiş ve ilk iş olarak da ayrılıkçı bölgeler olarak tanımladığı bölgeleri kontrolü altına almak istemiştir. Batı’dan alacağı gücü de düşünerek önce Acaristan’da bunu başarmış, ancak Abhazya ve Güney Osetya’yı da kontrol altına almak istemesi sonucu, Rusya Federasyonu ordusu Tiflis yakınlarına kadar girmiştir. O süreci hepimiz TV ekranlarından Mihail Saakaşvili’nin kravatını kemirdiği görsellerle hatırlıyoruz. Rusya Federasyonu’nun Abhazya ve G. Osetya cumhuriyetlerini tanımasının ardından, Gürcistan emperyalist Batı’ya biraz daha yakınlaşmıştır.
Gürcistan, enerji kaynakları konusunda pek zengin olmamasına rağmen bölgede enerji geçişi konusunda kilit noktadır. NATO’ya üyelik ve Batı yanlısı tutumuyla Rusya’nın gözü hep üzerindedir. Bununla birlikte Karadeniz’in bu tarihi liman kenti küresel sermayenin de ilgisini çekmiş, tüketimci kapitalizmin tüketim kültürünün yerleştirilmesi adına son yıllarda bölgeye olağanüstü büyük proje yatırımları yapılmıştır. Üretmekten çok tüketmeyi esas alan ve tüketimi küresel düzeyde gerçekleştirmeyi hedefleyen neoliberal politikalar, Batum üzerinde de uygulanmaya başlamıştır. Gösterge ve semboller tarafından kuşatılmış ve parçalanmış olan kimlik politikası öne çıkarılmış, kapitalist kesimin tüketim politikası, sosyal kimlik üzerinde de etki yaratarak sermayenin egemenliğini burada da göstermeye başlamıştır. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşı bölgeye büyük ölçekte bir göçün girişine de yol açmıştır. Kent merkezi ve sahillerde yapılmış çok yıldızlı oteller, konutlar bu gelişimden payını almıştır.
Rehberimiz Laz Dato’ya soruyorum “Kentin nüfusu ne kadar?” diye, “300 bin” diyor. “Peki, bu kadar oteller, konutlar kimin için?” diye sorduğumda; Rus, Ukraynalı ve diğer Türki cumhuriyetlerden gelenlerin tamamının burada yaşadığını söylüyor. “Gelişmelerden memnun musun?” diye sorduğumda da klasik yanıt hemen geliyor: “Eskiden çok kötü evlerde yaşıyorduk (eli ile Sovyet döneminden kalan bazı apartmanları gösteriyor). Şimdi çok güzel binalar yapıldı. Batum’da artık her şey var. Kent modernleşti, güzelleşti.” Bu yanıt bizdeki söylemlerle ne kadar örtüşüyor. Tüm bu özenle bahsettikleri yerlerde belli bir elit tabakanın dışında halk yok. Avrupa pazarlarında sömürecek alan bulamayan uluslararası sermaye, şimdi buralarda kendine yeni alanlar yaratmış. Tüm bunların yanı sıra Rus-Gürcü-Kafkas-Türk mafyasının, suç örgütlerinin de sığındığı bir liman olmuş. Büyük miktarda uyuşturucu satın alma ve bulundurma suçundan Metro Holding kurucusu G.Ö. tutuklanmış. Bu, döngü içinde küçük bir örnek.
Kara paranın her alanda hareket bulduğu bu alanda biraz da kentin tarihi ve eski kültürel değerlerini görmek istedim. Ne gariptir ki Batum’a gelen tüm turistlere rehberler gazinoları, 7 yıldızlı otelleri, kumarhaneleri tavsiye ediyor. Doğal olarak bizim eski kent yerleşim alanları ve tarihi bölge talebimiz onlara biraz garip geldi. Ama gezinin yürütücüsü olarak isteğimize göre yönlendiriyoruz. Kentin ana meydanlarından biri olan Avrupa Meydanı’nda, Altın Post ile ilgili yüksek anıt çevresinde klasik yapı cepheleriyle ilgili çevrelenmiş bir sahada kamu alanı olarak güzel örnekler görmek mümkün. Eski kent merkezinde Piazza Square Meydanı, kafeleriyle Avrupai bir kent havasında. Dato, “Bu alanda yazın oturacak bir yer bulmak mümkün değil” diyor. Elbette kullanıcıları bölge halkı değil. Eski kent koruma altına alınmış, yapılmış restorasyonlar ile çok katlı olmayan güzel mimari örneklerin yer aldığı bu bölgede şimdilik kurallar işliyor. Farklı stil ve üslupların çok güzel örneklerinin bulunduğu bu bölgeyi gezerken mimar olarak keyif aldığımı da ifade etmeliyim. Tiyatro ve opera binası da gerçekten çok güzel. Argo teleferiğine gitmek için araçla önce tepeye çıkıyoruz. Tüm kenti tepeden izlerken son dönem yapılarının kent üzerindeki baskısını buradan daha net görmek de mümkün. Aslında İstanbul’un son 20 yıllık sürecinde yaşadığı ‘kente karşı işlenen suçlar’ ve betonlaşma politikalarıyla bire bir örtüşen bir görsellik var. Kent merkezine inişimiz teleferikle oldu; bu, kenti daha detaylı izleme imkânı yarattı. Tabii ki benim bakış açım, bu tarihi liman kentinin uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesinin karşısında.
Batum’un en güzel yerlerinden biri de botanik bahçesi. Bu alanı gezdiğimiz anda hava buna imkân verecek güzellikteydi. Sonbahar olması nedeniyle bazı güzel çiçeklerin solgunluğuna rağmen doğanın, sessizliğin ve insan ile doğa yakınlığının yaşanacağı çok güzel bir alan. Kamu adına yapılan bu düzenlemelerin ve buna benzer alanların Sovyetler döneminden kaldığını da belirtmekte fayda var.
Batum’da ancak günübirlik bulunabildim, o nedenle daha çok görülebilecek yerleri gezme imkânım olamadı. Batum’a ayırdığım süre, kenti tanımak ve tanıtmak adına büyük bir zaman değil. Ancak Karadeniz’in bu eski tarihi liman kentinin de sermaye güçleri tarafından talanını izlemiş olmanın üzüntüsünü yaşadım. Gürcüler sanat ve kültür ile iç içe yaşayan bir toplum. Bunu kenti süsleyen her figürde görebiliyorsunuz. Ama o baskın ve devasa ölçekteki yapılaşma, bu güzellikleri tek tek örtüyor.
Çok daha kara örtüler gelmeden Batum’u görmenizi tavsiye ederim. Yarın geç olabilir.