Özet: 1860’ların başlarında Kuzey Kafkas halklarının Osmanlı İmparatorluğu zamanında Anadolu’ya göçü, önce Sarıkamış ilçesine yerleşen ve daha sonra daha batıya taşınan yaklaşık 5 bin Müslüman Oseti içeriyordu. Bugün bunların torunlarının sayılarının 60 bin kadar olduğu tahmin ediliyor ve büyük kısmı İstanbul ve Ankara’da yaşıyor. Bu Osetlerin çoğunluğu büyük ölçüde modern Türk toplumuna asimile olmuş durumdalar. Ancak Ankara’nın doğusundaki Yozgat iline bağlı üç köy olan Boyalık, Karabacak ve Poyrazlı’da günümüze kadar Osetçe konuşulmuştur. Bu makale göçten 160 yıl sonra bu köylerde Oset dilinin hâlâ hayatta kalmasının nedenlerini ve gelecekte Türkiye’de ayrı bir Oset toplumsal kimliğinin yaşaması olasılıklarını ve bunun koşullarını araştırıyor.
Anahtar Sözcükler: Türkiye’de Osetler, Türkiye’de Osetçe, Türkiye’de Azınlıklar, Kültürel Hayatta Kalma.
1860’ların başındaki siyasi kargaşanın ortasında Kuzey Kafkasya’yı terk eden göçmenlerin torunlarının konuştuğu Oset dili, hem çoğunluk İron hem de azınlık Digoron lehçelerinde, Türkiye’de az sayıda Osetin anadili olmaya devam ediyor. Yaklaşık 5 bin Oset de (Müslüman) Kafkasyalıların Anadolu’ya göçünün bir parçasıydı (Chochiev 2015:106) ve bunlar Sarıkamış ilçesinin doğusuna, Ermeniler tarafından yakın zamanda boşaltılan köylere yerleştirildiler. 1877-1878 Rus-Osmanlı savaşının ardından çoğu daha batıya taşındı. Yerleştikleri köylerden Orta Anadolu’nun Yozgat bölgesindeki üçü bugüne kadar yalnızca Osetlerin yaşadığı ve halen Osetçe konuşulan köyler olarak kaldı. Özellikle Atatürk’ün 1930’lardaki ve bugüne kadar Türk iç politikasının mihenk taşı olarak kalan, güçlü asimilasyoncu politikalarının baskısı göz önüne alındığında, 160 yılı aşkın bir süredir anavatandan ayrı kaldıktan sonra Türkiye’de Osetçenin hâlâ konuşuluyor olması ve hayatta kalması neredeyse bir mucizedir.
Bu dikkate değer olgunun basit açıklaması, Anadolu’ya yerleşen Osetler arasında, Türk hâkimiyetindeki topraklarda ikamet ettikleri ilk yüzyıl boyunca hâkim olan yoğun bir izolasyonist tutum gibi görünebilir. 1960’ların sonlarına kadar, Orta Anadolu Bölgesi’ndeki yaklaşık 60 köy, tamamen Oset, esasen dış dünyadan kopuk kültürel adacıklar olarak kaldı (Chochiev 2015: 111-112). 1966’da İzlandalı dilbilimci Fridrik Thordarson, o zamanlar Sivas ilçesinde hâlâ konuşulan İron lehçesi üzerine, kısa süreli de olsa, bir saha çalışması yapabildi (Thordarson 1971). Ancak o zamandan beri, Türkiye’deki Osetlerin ezici çoğunluğu, çoğunlukla asimile oldukları kentsel alanlara taşındı. Şu anda Yozgat ilinde sadece üç köy kalmıştır: Boyalık, Karabacak ve Poyrazlı. 1960’larda Türkiye’de doğup büyüyen Osetler, ülkedeki anadili olarak Osetçe konuşanların son nesli gibi görünüyor. Birçoğu, şehre taşındıktan sonra ebeveynlerinin geleneksel izolasyonist tutumlarından neden vazgeçtiklerini, “yabancı bir aksanla Türkçe konuşarak büyümemeleri için çocuklarıyla Osetçe konuşmamalarına” bağlıyor. Bazıları, okulda düzgün Türkçe bilmedikleri için alay edildiğini hatırlıyor. Kısacası, köy yaşamının kendi içine kapalı hayatını terk ettikten sonra, özellikle diğer birçok etnik gruptan farklı olarak Osetler kentsel gettolar oluşturmayıp şehirlerde dağınık bir şekilde yayıldıklarından, şehrin kültürel eritme potasındaki asimilasyon baskılarının artık önlenemez olduğu ortaya çıktı.
Oset kimliğini yeniden keşfetmek
70 yılı kapsayan Sovyet dönemi boyunca (1921-1991), Türkiye’de yaşayan Osetler ile Kafkasya’da yaşayan Osetler arasında neredeyse hiç temas yoktu. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sınırların açılması, temasların yeniden kurulmasına izin verdi. Atavatanlarındaki soydaşlarından izole bir şekilde Anadolu köylerinde yaşayan Osetler romantik bir biçimde kolektif imgelemlerinde kayıp vatanlarını bir tür cennete dönüştürmeyi başardılar (Chochiev 2015:116). 1980’lere gelindiğinde, artık çoğunlukla şehirleşmiş olan Osetlerin görece az bir kısmı, kültürel kimliklerinin giderek yok olması olarak gördükleri dönüşüme tepki göstermeye başladı. 1989 yılında İstanbul’da yaşayan bu zihniyetteki kişiler, “Türkiye’de yaşayan Osetler arasında sosyal dayanışmayı sağlamak ve … kültürel değerlerini korumak ve geliştirmek” amacıyla Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nı kurdu (ibid.: 120). Alan Vakfı’nın başlangıçta Ankara ve İzmir’de de şubeleri vardı ancak artık bu şubeler kapandı.
Alan Vakfı, 33 yıllık tarihi boyunca 140’tan fazla Türkiye’de yaşayan genç Oseti “anavatana” keşif gezileri için gönderdi. Ayrıca Türkiye’deki 25-30 kadar Oset üniversite öğrencisine aylık burs da veriyor, ekonomik sıkıntı yaşayan Osetlere de maddi yardımda bulunuyor. Kültürel açıdan, Osetyalı şarkıcıları konserler vermeleri için getirdi ve Oset ressamları için yaklaşık 15 sergi düzenledi. Son yıllarda, COVID nedeniyle 2020-2022 arasında askıya alınmış olmasına rağmen, bir dizi Oset Kültürü Festivali organizasyonuna tanık olundu. Alan Vakfı, pandeminin başından itibaren Türkiye’den Osetya’ya koruyucu malzeme ve tıbbi malzeme gönderen tek kurum oldu. Vakıf, toplumda giderek kaybolmakta olan Oset kültürünü ilgilenenlere tanıtmak amacıyla Türkçe kitaplar yayımlamıştır. Bunlar arasında bir tarih atlası (Bzarov 2002) ve Kuznetsov/Lebedensky’nin Alanların tarihi üzerine ufuk açıcı kitabı (2000) ve Bogajtı Umar’ın (2012) nostaljik kitabı “Ah Dağlarımız, Ah Vatanımız” gibi eserlerin Türkçe çevirileri yer alıyor. Ayrıca Ata’nın (2019) “100 Soruda Oset Alan Tarihi” adlı pedagojik bir elkitabını yayımladılar. Anavatanda ulusun en önemli kültürel mirası olarak kabul edilen Oset Nart Destanı’nın Ata’nın Türkçe çevirisi, manidar bir şekilde, orijinal Osetçeden değil, Georges Dumézil’in 1965 tarihli Fransızca çevirisinden yapılmıştır (Ata 2014).
Alan Vakfı’nın son 30 yılda belki de en önemli katkısı, dil kursları sunarak Osetçe bilgisini korumaya çalışmak olmuştur. Daha önce bu kurslardan beşi, Osetya’dan getirilen, anadili Osetçe olan kişiler tarafından verildi, ancak şu anda aktif bir kurs yok. COVID salgınından önce kurslara yaklaşık 15-30 öğrenci geliyordu. Vakıf şimdi, daha çok sayıda ve farklı şehirlerde yaşayanların da kayıt olabileceğini umduğu çevrimiçi kurslar geliştiriyor. Bu çevrimiçi kurslar sadece dil derslerini değil, aynı zamanda geleneksel Oset yemek pişirme kurslarını da içerecektir. Geçmişte Osetya’dan geleneksel Oset danslarını öğretmek için eğitmenler getirilmiş ve akordeonla geleneksel Oset müziğinin icrası kursları da verilmiştir. Vakfın Şişli’de bir merkezi vardır, burası şehir merkezinde olsa da metropolün demografik patlaması göz önüne alındığında, bazıları için ulaşımı kolay olmaktan çıkmıştır. 2022 baharının sonlarına doğru, pandemi nedeniyle iki yıl ara verdikten sonra, cumartesi kahvaltıları ve geleneksel dans dersleri de dahil olmak üzere vakıfta sosyal faaliyetler yeniden başladı. Mayıs 2022’de vakıftaki gençlerin bu tür müzik ve dansları üst düzey bir yetkinlik ve coşkuyla icra ettiklerine bizzat şahit olduk. Ne yazık ki miras aldıkları kimliklerini korumaya ilgi gösteren etnik Osetlerin sayısı nispeten azdır. Alan Vakfı’nın bir üyesinin bize söylediği gibi, “Türkiye’de Oset kanı taşıyan 60 bin kadar insan olabileceğini hesaplıyoruz, ancak yalnızca bin kadarı Oset kimliğine güçlü bir bağlılık hissediyor; bir şekilde bağlılık hissedenler birkaç bin kişi daha olabilir” (Güneş 2022).
Osetler, Türkiye’deki diğer Kuzey Kafkas grupları ile ilişkilendirilmekte genel olarak bir sakınca görmemişler ve sıklıkla onlarla birlikte toplu kültürel faaliyetlere ve etkinliklere katılmışlardır. Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalıların aylık bir dergisi olan Jineps’in (Жьынэпс)(1) Osetçe şiir ve atasözleri gibi öğelerin yer aldığı, “Alantı Qælæs” (Аланты Хъæлæс, “Alanların Sesi”) adlı bir sayfası vardır ve ayın Geleneksel Oset Bayramlarını da (бæрæгбæттæ) yayımlıyorlar. Ancak sayfa Kiril alfabesiyle hazırlandığı için sadece birkaç düzine kişinin okuyabildiği tahmin ediliyor (Güneş 2022). (ÇN: Burada sadece Jineps’in Anadilinde Ek’inden bahsedilmiş, aylık gazetenin Türkçe yayımladığı sayılarında Osetya’dan haberler, A’dan Z’ye Alanlar dizisinden çeviriler gibi yazılar çok daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşıyor).
Dil farklılıkları
Osetçenin her iki lehçesi olan İron ve Digoron, Türkiye’de az sayıda etnik Oset tarafından konuşulmaya devam etmektedir.(2) Tahmin edilebileceği gibi, Osetya’da konuşulan lehçelere kıyasla, Rus etkisinden çok Türkçe etkisi altında gelişmişlerdir. Örneğin, Türkiye Osetçesinde başlangıçta “öküz arabası” anlamına gelen uærdon (уæрдон) sözcüğü artık her tür tekerlekli taşıtı ifade etmek için kullanılmaktadır (bkz. Türkçe “araba”). RF’de Rusçadan ödünç alınan yeni kelimeler, Türkiye’deki Osetçe konuşanlar tarafından Türkçeden alınmıştır. Thordarson (1971:147), Anadolu Osetçesindeki birkaç fonolojik varyasyona dikkat çekti ve Anadolu Osetlerinin Türkçedeki şimdiki zaman etkisi altında Osetçedeki geleneksel gelecek zamanı kullanırken, dolambaçlı (perifrastik) bir gelecek zaman (-inag dæn) yarattığını gözlemledi. Daha yakın bir zamanda Şahingöz (Tsoriti 2021:118), Anadolu Osetçesinde bazı morfolojik ve sözdizimsel varyasyonların yanı sıra Türkçe kelimeler üzerindeki “ödünç çeviri” de dahil olmak üzere bir dizi ek özellik tespit etti. Örneğin batsaguryn kelimenin tam anlamıyla “birini aramak”; ancak aynı zamanda “telefonla aramak”, dzuryn “konuşmak” yerine de kullanılıyor, Türkçede olduğu gibi “aramak”, aynı zamanda “telefonla aramak”(4). Anadili Osetçe olan eski nesiller arasında bile, resmi olmayan konuşmalar Osetçe ve Türkçe arasında gidip gelme eğilimindedir.
Türklerle ve diğer azınlıklarla ilişkiler
Yukarıda belirtildiği gibi, anavatandan 160 yılı aşkın bir süredir ayrı kaldıktan sonra Anadolu’da Oset dilinin ve kimliğinin hayret verici bir şekilde hayatta kalması, en kolay şekilde Oset göçmenlerinin sürgünlerinin ilk yüzyılı boyunca güçlü izolasyonist tutumlarıyla açıklanabilir. Çocuklar, ebeveynleri ve büyükanne ve büyükbabaları tarafından Türkçe konuşmamaları konusunda teşvik edildi (ÇN: Aslında yaşadıkları köylerde Türkçe bilen de çok azdı) ve Oset olmayanlarla evlilikler de oldukça enderdi. Kültürel olarak Osetlere yakın oldukları düşünüldüğünden diğer Kafkas halklarıyla, özellikle de en yakın sayılan Kabardeylerle evlenmek bir şekilde kabul edilebilirdi. Köyler, masrafları kendilerine ait olmak üzere Oset dilinde ilkokullar açtılar ve erkek çocukların yanı sıra kız çocuklarına da eğitim verdiler (Chochiev 2015:117). Oset köylerindeki komşu topluluklarının aksine, kadınlar tipik olarak peçe takmazlardı. Cinayetler de dahil olmak üzere çatışmalar, yetkili makamlara başvurmadan kendi aralarında çözüldü (Sokaeva 2015: 45). Türkiye’de, Kuzey Kafkasyalı tüm etnik gruplar, ortak “Çerkes” terimi altında bir araya getirildi ve getirilmeye de devam ediyor. Osetler, Türkçe konuşan Balkarlar ile birlikte, bazen Çerkesçe “dağ halkı” anlamına gelen Kuşha (Къущхьэ) terimiyle de anılır.(5) Bazı Türkiyeli Osetlerin kendilerini “Oset” olarak adlandırmaya başlaması nispeten yakın bir zamanda olmuştur. Kafkasya bölgesindeki farklı yerli halklar arasındaki ilişkiler genellikle dalgalı olsa da, Türkiye’de bunlar, belki de ortak kökenleri ve ortak azınlık statüleri duygusuyla, birleşmiş, çoğunlukla yüksek düzeyde karşılıklı etkileşim ve işbirliğine sahip olmuşlardır.
Gelenek ve görenekler
Türkiye’deki Osetler İslami bayramları ve laik Türk bayramlarını kutlarlar, ancak Kuzey ve Güney Osetya’daki hemen hemen tüm sosyal etkinliklerin temeli olan ve büyük miktarlarda alkolün ritüel tüketimini içeren kuyvd (куывд) töreni de yoktur, (tümü Osetya’da bulunan) kutsal dağ tepesi kutsal alanlarının ziyareti de ve hatta kasım ayında her yıl bir hafta süren Waştırci Bayramı da. Kuyvd (“dua etmek” kuvyn fiilinden gelir) Osetya’da temelde (ÇN: Kurban kesimini de içeren) geleneksel dini bir törendir, ancak İslami Türkiye’de bu boyutunun terk edilmesi gerekiyordu ve bu terim artık tamamen kültürel bir anlama sahiptir. Anadolu Osetleri bu duruma başka bir açıklama getiriyor; bu da yoksulluğun, onları, aynı zamanda uygun bir kuyvd’un ayrılmaz bir parçası olan hayvan kurbanını (tercihen genç bir boğa veya koç) yapmaktan alıkoyduğu şeklindedir. Bazıları ayrıca kuyvdis’in, aslında Geleneksel Oset Dini’nden gelen kökenlerinden bihaber olarak, bir “Hıristiyan” ritüeli olduğunu düşünür (Foltz 2019; aynı 2020; aynı 2021a). Anadolu Osetleri, Oset ritüel yemeklerinin merkezi olan geleneksel üç wælibæx tabağını veya chiritæ’yi (чъиритæ) hazırlar, ancak bu genellikle yılda yalnızca bir kez, ağustos ayındaki yıllık köy toplantılarında yapılır ve Osetya’da sahip oldukları kozmolojik, ritüel boyutundan arınmıştır (ÇN: Bu âdet ayrıca çocuk doğumu gibi mutluluk kaynağı durumlarda ve ölüm gibi kayıplardaki -bu kez iki wælibæx ile- ev ziyaretlerinde, azalsa da, yaşamaktadır). Ayrıca Osetya’da titizlikle uygulanan bir prosedür olan wælibæxlerin önce dua edilip sonra masaya konulduktan sonra döndürülmeden sekize bölünmesinden oluşan servis protokolü de “özensizce” uygulanıyor. Türkiye’de wælibæxler genellikle masaya getirilmeden önce kesilir ve dilimlemeyi daha kolay hale getirmek için kesilirken tepsi döndürülür. İlginç bir şekilde, İstanbul’da çok başarılı, wælibæx servisinde uzmanlaşmış bir Oset restoranı olan Fıccın popüler Beyoğlu semtinde bir sokağın neredeyse yarısını kaplar ve mutfağının reklamını “Oset” yerine “Çerkes ve Anadolu” olarak yapar. Restorana adını veren fıdcın (фыдджын), özel bir tür etli Oset böreğidir. Yine de Anadolu Osetleri, onları Türkiye’deki diğer Müslüman halklardan ayıran bir dizi kültürel normu (æğdaw) korumuştur. Örneğin, herhangi bir kan bağı olanlar arasındaki evliliği ensest olarak kabul eder ve kaçınırlar, oysa birinci dereceden kuzen evliliği birçok Müslüman etnik kökenli tarafından geniş çapta kabul görür ve hatta teşvik edilir (ancak “Osetten ziyade Müslüman” olduğunu söyleyen bazı Oset kökenliler birinci kuzenlerle evlenir). Oset düğünlerinde, cinsiyet ayrımı yapılan çoğu geleneksel Müslüman düğününün aksine, erkekler ve kadınlar tipik olarak birlikte dans ederler. Geleneksel müziğin icrası gibi, bu uygulama da diğer Müslümanlardan eleştiri almış, ancak yine de varlığını sürdürmüştür. Anadolu Osetleri, bu törenlere ek olarak, Osetya’da unutulmaya yüz tutmuş bazı gelenekleri de sürdürdüklerini iddia etmektedirler. En sık bahsedilen, kişinin eşinin ebeveynleriyle oturmasının veya onlarla konuşmasının yasaklanmasıdır – bu, aile içi tartışmalardan kaçınmayı amaçladığı şeklinde açıklanan bir uygulamadır.
Notlar
- Çevrimiçi olarak şu adresten erişilebilir:
https://jinepsgazetesi.com/2020/12/жьынэпс-газетым-и-ныбжьыр-илъэс-15-ир/
- Thordarson (1971: 146, 167) başlangıçta tüm Anadolu Osetlerinin İronca konuştuğuna inanıyordu, ancak makalesinin son notunda “Kars civarında küçük bir Digor yerleşiminin” “muhtemel” varlığından bahsetmişti. Anne ve babası Anadolu’nun Poyrazlı köyünden Digor dili konuşan Osetler olan Türkiye kökenli Alman-Osetyalı akademisyen Emine Şahingöz (Tsoriti Eminæ), şu anda Goethe’de Digor dilbilimi üzerine “Osetçede Kesinlik: Kesin Makaleden Vurgu Hareketine” başlıklı doktora tezini tamamlamaktadır. -Universität Frankfurt am Main.
- Уæрдон, modern Osetya’da da “araba” anlamında kullanılabilir, ancak хæдтулгæ (“kendinden tahrikli”) tamamlamasını gerektirir. Bu açıklama için Tamirlan Salbiev’e minnettarım.
- İronca karşılıklarını koyduğum Digoron formlarını Şahingöz veriyor.
- Ya da daha doğrusu, “tepenin eteği [-sakinleri]”: kъу “eğim” + щхьэ “dağ” (John Colarusso
*Richard Foltz, Concordia Üniversitesi, Montréal, Kanada.
İran ve Kafkaslar 26 (2022) 362-375
(Devam edecek)