Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Prometheus’un meşalesi – 6. Bölüm

-Bilimde beşik Anadolu, merkez İyonya- 

  

Tarihçi Herodot, İyonyalılar, Aioller ve Akhaialılar ve tabii onların kökeni olduğunu belirttiği Pelasglar hakkında şunları söylüyor: 

“Byzanslı Stephanos, sözlüğünün Thurium maddesinde tarihçinin mezar taşı için yazılan bir yazıtı almıştır: Bu toprak Lyxes oğlu Herodotos’un kemiklerini örtmektedir; eski İon tarihçilerinin prensi Dor topraklarında doğmuştu. Yurttaşlarının saldırılarına dayanamayarak kaçmış ve Thurium’u ikinci yurdu yapmıştır.” (HT: Önsöz) 

“Dorlar Halikarnassos’u kolonize etmişlerdi, ama o çağda her yerde İon dili konuşuluyordu.” 

“Buralarda Argon’dan önce hüküm sürmüş olanlar, eskiden Maionialılar denilen Lydia halkına kendi adını vermiş olan Atys oğlu Lydos’un soyundan üremişlerdir.” (HT: I.7) 

“Aldığı bilgilere göre, bunlar Lakedaimonlularla Atinalılardı, biri Dorların başında geliyordu, öbürü İonialıların. Yunanistan’ın üstün ırkları bunlardı, İonialılar Pelasglardan iniyorlardı. Dorlar ise Helenlerden. Pelasglar topraklarından hiç ayrılmamışlardı, Helenler ise boyuna oradan oraya göçmüşlerdi. Kral Deukalion zamanında Phtiotis’te yaşıyorlardı, Helen oğlu Doros zamanında Ossa ve Olympos eteklerindeki Histiaia denilen bölgedeydiler.” (HT: I.56) 

“Dile gelince, Pelasglar ne dili konuşuyorlardı, kesin bir şey diyemem. Eğer bugün yaşamakta olan Pelasgların diline bakarak düşünmek doğru olursa, ki bunlar Tyrsenlerden daha ötede, Kreston denilen kentte oturanlardır ve eskiden bizim Thessalia dediğimiz ülkede otururlardı ve o zamanlar bugünkü Dorlarla sınır komşusuydular – bir de çok eskilerde Atinalılarla komşu olanlar var, bunlar da Hellespontos kıyılarındaki Plakia ve Skylake’de yerleşmişlerdir –ve bir de öbür bütün siteler ki, adları değişmiş olmakla beraber Pelasg siteleridir– eğer diyorum, bu halklara bakarak bir sonuca varmak istersek, Pelasglar yabancı bir dil konuşuyorlardı. Şu halde bütün Pelasglar aynı dili konuşuyorlardı ise, bu ırktan olan Attika halkı da Yunanistan’a göçerken kendi dilini bırakmış, başka bir dil almıştır. Gerçekten Kreston ve Plaika’da oturanlar, bugünkü komşularının dilini konuşmazlar, kendilerine özgü bir dilleri vardır; bu da gösterir ki, bu bölgelere göçerken hangi dili konuşuyorlardıysa, bugün de aynı dili konuşmaktadırlar.” (HT: I.57) 

“Alyattes’in öbür oğluydu bu Pantaleon, Kroisos’un ana ayrı kardeşiydi; Kroisos Karialı bir kadından doğmuştu, Pantaleon İonialı bir kadından.” (HT: I.92) 

“İçlerinden Atina Prytaneion’undan gelmiş olan ve kendilerini İonların en soylusu sananlar, kadınlarını koloniye götürmemişlerdir. Ana babalarını öldürdükleri Karialı kadınları almışlardır. Bu cinayetten ötürü kadınlar, kendi aralarında yeminle berkittikleri bir yasa koymuşlar ve bu yasayı anadan kıza sürdürmüşlerdir. Bu yasa, erkeklerle birlikte yemeğe oturmamak, kocalarının adını anmamaktır; böyle yapmakla babalarının, ilk kocalarının ve oğullarının ölümünü ödetmek istemişlerdir bu cinayeti işledikten sonra kendileriyle beraber yaşamaya kalkışanlara. Bu olayların geçmiş olduğu yer Miletos’tur.” (HT: I.146) 

“Bu İonlardan birtakımı krallarını Hippolokhos oğlu Glaukhos soyundan gelme Lykialılardan, başka birtakımı Melanthos oğlu Kordos soyundan gelme Pylos Kaukonlarından; daha başka birtakımı da bu iki soyun ikisinden de gelme kimseler arasından seçmişlerdir. İon adına öbürlerinden daha çok bağlı olduklarına göre, gönül isterdi ki, asıl safkan İonlar bunlar olsunlar; ama gerçek İonlar aslı Atinalı olanlar ve Apaturia bayramlarını kutlayanlardır. Ve bu bayram, Ephesoslularla Kolophonlular dışında hepsinde kutlanır; Apaturiaları yalnız bunlar kutlamazlar; bu da gene, aslını bilmediğim bir kan davasından ötürüdür.” (HT: I.147) 

“Bu üç ulustan birisi, Karialılar, anakaraya adalardan gelmişlerdi. Eskiden Leleg adı altında adalarda otururlardı ve Minos uyruğundaydılar; bana anlatılanlara pek uymamakla beraber vergi vermezlermiş, yalnız Minos vergi istediği zaman, ona gemilerde çalışacak adamlar gönderirlermiş. Ve Minos, savaşları kazandığı ve birçok ülkeye baş eğdirdiği için, Karialı soyu da o zamanlar soyların en ünlüsü ve en kalabalığı olmuş. Şu üç şeyi onlar bulmuşlardır ve Yunanlılar da onlardan almışlardır: Savaş başlığının üzerine konulan sorguç, kalkan üzerine işaretler kazımak bize onlardan geçmiştir ve bir de kalkanı tutmak için kulp yapmak da onların icadıdır; o zamana kadar kalkan elle kulpundan tutulmaz, boyundan geçirilen bir kayışla sol omuz üstüne alınır ve böyle kullanılırdı. – Çok sonraları Dorlar ve İonlar, Karialıları adalardan çıkarmışlar, onlar da bunun üzerine anakaraya göçmüşlerdir. Giritlilerin Karialılar için anlattıkları budur; ama Karialıların kendileri bunu kabul etmezler; onlar anakaranın yerlisi olduklarını ve hep şimdiki adlarını taşıdıklarını söylerler. Mylasa’da Karia Zeus’una ait çok eski bir tapınak gösterirler ki, buraya kardeş uluslar olarak Mysialılar ve Lydialılar da kabul edilirlerdi; zira diyorlar, Lydos ve Myros, Kar’ın kardeşleriydiler. Bu iki ulus bundan ötürü kabul ediliyordu; ama başka soylardan olanlar, Karia dili konuşsalar bile, bu tapınağa sokulmazlardı.” (HT: I.171) 

“Lydialıların silahları Yunanlılarınkine çok benziyordu, Lydialılar eskiden Maionialılar adını taşırlardı; şimdiki adlarını Atys’in oğlu Lydos’tan almışlardır ve eski adları unutulmuştur.” (HT: 7.74) 

“İonialılar yüz gemi göndermişlerdi; Yunan usulü silahlanmışlardı. Danaos ile Ksuthos’un Peloponez’e gelişlerinden önce, Peloponez’in bugün Akhaia denilen bölgesinde oturdukları uzun süre içinde Aigia Pelasgları adını taşımışlardı; sonradan Ksuthos oğlu İon’un adını almışlardı.” (HT: 7.94) 

“Kserkses, Akhaia’da Alos’a geldiği zaman, kendisine ilgi çekici şeyler göstermek isteyen kılavuzları, Zeus Laphystios tapınağı ile ilgili yerli bir hikâye anlattılar: Aiolos oğlu Athamas [338], Phrixos’u öldürmek üzere İno ile komplo kurmuş; sonradan Akhaialılar bir oraklin buyruğuna uyarak, suçlunun soyundan gelenlere şunu yapmışlar: Bu ailenin büyüğüne Halkevi’ne girmeyi yasak etmişler ve kapıda nöbet beklemişler (Akhaialılar, Prytaneion’a Halkevi derler). Eğer girerse, ancak kurban olarak ölüme gitmek üzere çıkabilecekti. Bu adamların böylece birçok kez işkenceye yollandıkları görülmüş, onlar da korkudan başka bir ülkeye kaçmışlar; eğer döner ve yakalanırsa Prytaneion’a götürülüyorlarmış ve kılavuzlar başlarına şerit taçlar konmuş olan kurbanın nasıl alayla ölüme götürüldüğünü ayrıntılarıyla anlatıyorlardı. Phrixos oğlu Kytissoros’un torunlarının alın yazısı böyledir; niçin bu ceza? Şunun için, Akhaialılar bir orakle uyarak Aiolos oğlu Athamas’ın kanı ile topraklarını arındırmak istedikleri zaman, Kolkhis’teki Aia’dan gelen Kytissoros, onu ölümden kurtarmış ve böylelikle torunları üzerine tanrısal gazabı çekmişti. Bu anlatıyı dinleyen Kserkses, kutsal ormanın yanına geldi, ama içeriye girmekten çekindi; askerlerini de sokmadı ve Athamas’ın torunlarının evine karşı da kutsal alana gösterdiği saygının aynını gösterdi.” (HT: 7.197) 

“Peloponez’de yedi ulus oturur. Bunlardan ikisi yerlidir ve bugün de ilk olarak yerleşmiş oldukları yerdedirler; bunlar Arkadialılar ve Kynurialılardır. Bir üçüncüsü, Akhaia halkı Peloponez’den çıkmamış, ama ilk yurdunu bırakarak başta kendisine yabancı olan bir bölgeye yerleşmiştir. Bu yedi ulustan geri kalan dördü dışarıdan gelmiştir; bunlar Dorlar, Aitoloililer, Dryoplar ve Lemnoslulardır… Kynurialılara gelince, yerli olmakla beraber İon ırkından gibi görünürler ve böyle olan yalnız onlardır; ama bunlar egemenlikleri altına girmiş oldukları Argosluların ve bir de zamanın etkisiyle tamamen Dorlar gibi olmuşlardır.” (HT: 8.73) 

“Eğer sahiden Fenikeliler rahibeleri götürmüşler ve birini Libya’da, öbürünü de Yunanistan’da satmışlarsa, bence Yunanistan’da satılanı, bugün Yunanistan’a bağlanmış olan Thesprotlara, yani Pelasg toprağında satılmış olmalıdır; bu ülkede köle olarak yaşarken, orada yetişmiş olan bir meşenin altında bir Zeus tapınağı kurmuştur; Thebai’deki Zeus tapınağının bir rahibesinin, eski tapınağının anısını yeni ülkesinde de unutmamış olması olağandır; sonra Yunan dilini anlamaya başlayınca orakl vermeye koyulmuştur. Ve aynı Fenikeliler tarafından kaçırılan kız kardeşinin de Libya’ya götürülüp orada satıldığını da gene o anlatmıştır.” (HT: 2.56) 

“Bunun gibi Yunanlıların Thesmophoros dedikleri Demeter Sırları için de ağzımızı açmayalım ve bunların açıklanmasını buna yetkisi olana bırakalım. Bu sırları Mısır’dan getiren ve Pelasg kadınlarına öğretenler Danaos’un kızlarıdır; sonraları Dorlar gelip de Peloponez’de oturanların tümünü yurtlarından attıktan sonra bu törenler büsbütün kaybolmuşlardır; yalnızca ilk Peloponezliler olan ve göç etmeyip de yerlerinde kalmış bulunan Arkadialılar korurlar bunları.” (HT: 2.171) 

“Kimon oğlu Miltiades, Lemnos’u şöyle almıştı. Eskiden Atinalılar Pelasgları Attika’dan sürmüşlerdi, haklı haksız; ben bu konuda ancak dinlediklerimi söyleyebilirim; haksız diyor Hegesandros oğlu Hekataios, sözleri şudur: Atinalılar Hymessos Dağı eteklerinde, kendilerine ait bulunan bir ülkeyi, yerleşmek üzere Pelasglara vermişlerdi. Bu, Akropol’ü çevreleyen kale bedenlerinin ücretiydi, bu duvarları Pelasglar örmüşlerdi. Eskiden bereketsiz ve değersiz sayılan toprağın güzelce işlendiğini gören Atinalılar, burasını onlara verdiklerine pişman oldular ve yargıca filan gitmeden Pelasgları kovdular. … Atinalılar, yaptıklarının haklı olduğunu söylerler; Hymessos eteklerine yerleşen Pelasglar Atina’ya geliyor, uygunsuz işler yapıyorlardı; Atinalı genç kızlar (ve oğlanlar) her gün Enneakrunos çeşmesine gider, su taşırlardı; zira daha o zamanlar, öbür bütün Yunanlılar gibi Atinalıların da hizmetçileri yoktu. Her gidişlerinde Pelasglar kabadayılık ediyor, aşağılık ve utanmaz sataşmalarla çocukları zorlamaya kalkışıyorlardı. Bu kadarla da kalmamışlar, sonunda saldırmaya da başlamışlardı. ‘Biz gene de onlara onlardan daha insanca davrandık’ diyor Atinalılar; ‘bütün Pelasgları öldürebilirdik, çünkü bize saldırmak istiyorlardı’. Öldürmediler; sadece ülkeden çıkmalarını istediler. Pelasglar başka bölgelere ve özellikle Lemnos’a gidip yerleştiler. – İşte iki anlatış, biri Hekataios’un, yukarıda anlattım, biri de Atinalıların.” (HT: 6.137) 

“Adalarda oturanlar on yedi gemi ile gelmişlerdi. Bunlar Pelasg ırkındandırlar ve Atina kaynaklı on iki site İonları gibi İonialı adını almışlardır. Gene Yunanlılar gibi silahlanmış olan Aiollar, altmış gemi getirmişlerdi. Bunlar da Yunan anlatılarına göre, eskiden Pelasg adını taşırlardı.” (HT: 7.95) 

“Krotonlular Akhaia soyundandırlar.” (HT: 8.47) 

“Tegealılar şöyle diyorlardı: Heraklesoğulları, Eurystheus’un ölümünden sonra Peloponez’e indikleri eski çağlardan beri, gerek geçmişte, gerekse daha dün, Peloponezlilerin açtıkları bütün ortak seferlerde bu yer bugüne kadar, müttefikler arasında hep bize ayrılmıştır. Bu yeri niçin biz kazandık derseniz, o zamanlar Peloponez’de oturan Akhaialılar ve Yunanlılarla birlikte, İsthmos’u savunmak için gelmiş ve istilacının karşısında kamp kurmuştuk.” (HT: 9.26) (Devam edecek) 

  

Kaynakça:  

Herodotos, Herodot Tarihi, Çeviren: Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002 

Harita: wikimedia.org 

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

O Gelecek

Sen! Gölgelerde saklı halk, O kara, kudurmuş gecelerden, Sağ çıktığını unutma! Gizlense de cismin, Denizlerin duruluğunda, Vuruyor aksin, Güneşin altın ışıklarına, Setenay çiçeği gibi, Arı, duru ve vakur. Kim demiş ki bitmez gece, Olsa da...

Janxot bir aşkla nasıl yandı!

Janxot sarhoştu; aşk sarhoşu… Uzak akraba halası olan, Fatimat’ın oğlunun düğününe gittiğinden beri başı bulutlarda, yıldızlarda, kendisi, belki biraz ferahlarım diye, nerede olursa olsun soğuk...

Sessiz deniz

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-   Ts’emez kıyısı, boylu boyunca, Açmış bağrını, bakıyordu, Duygulardan yoksun, O koyu mavi engin sulara, Atlantis çöktüğünden beri, Hemen yanı başında derin kuytulara. Kim bilebilir, belki sarsılmıştır, Ya...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img